Tarih: 19.04.2012 10:27

Suriye?deki Toz Duman

Facebook Twitter Linked-in

1920?de Fransızların işgaliyle Osmanlı Topraklarından ve dolayısı ile Türkiye?den ayrılan Suriye, 1946 yılında Fransa?dan yakasını kurtararak bağımsızlığını ilan etmiştir. Bağımsızlığın ilanından sonra, Baas partisinin etkisinde yönetilen ama bir türlü istikrarı sağlayamayan Suriye?de, 1970 yılında kansız bir darbeyle başa geçen Hafız Esed?le, baba-oğul yönetimi başlamış oldu.

Suriye halkının %75?den fazlası Sünni Müslüman(Arap-Türkmen-Kürt), %11 Nusayri Müslüman ve %9 kısmı ise Hıristiyandır. Hafız Esed Nusayri olup, iktidarında yönetimi ve zenginliği de nusayrileştirmiştir. İktidarını sağlamlaştırmak ve halkı sindirmek için, Sünni Müslümanlara ve Hıristiyanlara baskılar uygulamıştır. Ülkede Müslüman Kardeşlerin muhalefetini kırmak için 1982 yılında Hama katliamını yapmıştır. Hama katliamının faturası, 30 bin ölü, 15 bin kayıp ve yakıp yıkılan bir şehir. Bunun sonucunda ve uygulanan baskı rejimiyle komşu ülkelerde, milyonları aşan suriyeli göçmenler oluşmuştur.

Hafız Esed?in 2000 yılında ölümünden sonra yerine geçen oğlu Beşar Esed, babasının politikasını aynen devam ettirmiştir. Beşar Esed zamanına kadar Türkiye ile arası iyi olmayan Suriye?nin, PKK?ya verdiği destek yüzünden de ilişkiler bir ara iyice  gerilmişti. Daha sonra PKK?dan desteğini çeken Suriye ile Türkiye?nin ilişkileri düzelmeye başlamış, Kültürel ve Ticari olarak iyi bir döneme girdiği sırada, Arap baharı diye adlandırdığımız, Arap Ülkelerindeki halk ayaklanmaları, Suriye?de de başlamış ve bu günkü duruma gelmiştir. Tamamen yönetimlerin sert ve despot uygulamalarından kaynaklanan bu ayaklanmalara Fas, Tunus, Libya, Mısır, Yemen ve Birleşik Arap  Emirlikleri dayanamayarak yönetimleri yıkılmıştır. Suriye?de ise yönetim halkı silahla sindirmeye ve susturmaya çalışmaktadır. Halkına acımadan tankla tüfekle saldırmakta, Kadın, çocuk, yaşlı demeden halkı öldürmekte, evleri ve işyerlerini tankla ve topla bombalayarak yıkmaktadır.

Türkiye, Suriye?ye değil, tüm Arap baharı yaşayan ülkelere aynı tarafsız yaklaşımla yaklaşmıştır. Ülke yönetimlerini demokratikleşme konusunda ciddi tedbirler almasını, halkı bir şekilde ikna ederek, hukuka ve insan haklarına saygılı yönetim için muhalefettekilerle anlaşmalarını önermiştir. Ne yazık ki saltanatın sıcaklığı ölüm soğukluğunun duyulmasını engellemiştir. Sonuçta birer birer yıkılmışlardır.

Türkiye halkı, Amerika?nın Irak?a girişine soğuk baktığı gibi, Türk askerinin Suriye?ye girmesine de soğuk bakmaktadır. Bu soğukluğun etkisiyle olacak ki Başbakan Erdoğan?ın Suriye karşısındaki kararlı tutumuna ve eleştirilerine olumsuz bakmaktadırlar. Bu düşüncede olanlara Hama?yı tekrar hatırlatmak lazım, 30 bin ölü ve 15 bin kayıpla sonuçlanan katliamın bu defa nereye varacağını artık siz düşünün. Eğer Türkiye?nin kararlı tutumu olmasa idi, belki şimdiye kadar öldürülenlerin sayısı yüz binleri bulmuştu. Üstelik bu kararlı tutum için: Suriye?de ölen ve acı çeken insanlarla Türk vatandaşlarının kan ve din bağlarından doğan hakları vardır.

Yugoslavya dağıldığı sırada, patlak veren iç savaş esnasında katledilen Bosnalı Müslümanları hatırlayalım. Türkiye?nin yine kararlı tutumu sayesinde Nato?nun müdahalesi sağlanmış, ölümler durdurulmuş ve toprakları kendilerine verilmiştir. Suriye?de ise Türkiye: Ölümlerin durdurulmasını, muhalefetle anlaşarak tansiyonun düşürülmesi ve gerçek demokrasinin hayata geçirilmesini istemektedir. Yine Suriye?de, Libya gibi trajedilerin yaşanmaması için, dış güçlerin müdahalesini istememekte, çözümün, halka karşı silahla değil uzlaşmayla bulunacağını dillendirmektedir.        

Türkiye?nin resmi duruşu başından beri doğrudur. Bir an önce demokratikleşmeye geçmesi, halka zarar veren baskıyı yumuşatması istenmektedir. Türkiye?nin en ufak bir etkisi olmadan gerçekleşen Arap Baharı sonrası oluşan yönetimlere karşı dış politikamızı, Batı veya İsrail yanlısı veya taşeronluk gibi yakıştırmalar, aslında haksız ve yakışıksız yaklaşımlardır.   




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —