Günümüz siyasetçisine, fikir adamına, yazarına çizerine, gazetecilerine bir bakalım. Bu insanların dünkü düşünceleriyle bütünleşen fikriyatlarını, savunduklarını pek ala biliyoruz. Bu gününe bakıyoruz. O eski fikirlerinden, düşüncelerinden eser kalmamış. Eski ile taban tabana zıt fikirlerin savunucusu muhibbi olmuş. Demek ki her şey gibi bilimsel gerçekler de meriyetini yitirmiş.??Değişiklikler içerisinde, değişmezlik?? diye öğrendiğimiz şahsiyetin tanımı demek ki yanlışmış. Bildiğimiz kadarıyla 24 -25 ?li yaşlara kadar kişiliği oluşturan öğelerde hızlı bir değişim vardır. Bu fiziksel, düşünsel hayatla ilgilidir. 24-25 ?li yıllara gelindiğinde her şey yerli yerine oturur. Ya şimdi öyle mi? Yaşları 50-60 ?lı yılları deviren yazarlara, çizerlere, siyasilere bakın. O tanıdığınız insandan eser bulamazsınız. Gelen ağam, giden paşam, bana değmeyen yılan bin yaşasın, dün dünde kaldı cancağızım, sen bu güne bak, zaman sana uymasa da sen zamana uy, ahde vefa da neymiş, çeşme akarken sen testiyi doldurmaya bak, fırsat bir düşer yiğit bin yaşar; emsali daha bunlara benzer, oportonist(faydacı) felsefeye bağlı nice insanlar? Bunlardan ayrı, bulunduğu konum itibariyle, eskilerde hiç de esamisi okunmayan insanken basiretiyle, yeteneği ile temayüz edip kendini kanıtlayamamış, birden yeni esen rüzgârın boşalttığı meydanda, kerameti kendinden menkul sanarak zümrütü anka kuşu gibi olanlar? Sözde dünyaya nizamat veren, bilge insan haline gelenler? Kestikleri ahkâmlara bakarak, dersiniz ki en büyük teorisyen, demokrasi havarisi? Her şeyin aliyyül alasını onlar bilirler, her kesin akıl hocalarıdırlar, dokunduklarını ihya ederler? Nereden çıktı bu jenerasyon. Ben bunlara süt tozu çocukları diyorum. Bu süt tozu çocuğu tabiri nereden çıktı?
1960?lı yıllarda ülkemizin sosyo ekonomik durumu, dünya kamuoyuna göre beslenmemiz Somali gibi gözükmüş olmalı ki, mahallelerimizde muhtarlar aracılığı ile dağıtılmak üzere Amerika?dan gelen yardıma ilişkin gıda maddeleri dağıtılırdı. Bunlar; tere yağ, peynir, un, fasulye, süt tozu gibi gıda maddeleriydi. Divanlı mahallesinin Aralıksız 30 yıl muhtarlığını yapan babam da bu gıda maddelerinden dağıtılması için vilayetçe kendisine verilenleri alırdı. Evimizin ayazının altına istif eder, mahalleliye gelip almaları için çağrıda bulunurdu. Kimse gelip talepte bulunmazdı. Bu gıdaların domuzdan elde edildiğini, halkımızı kısırlaştırmak için içinde özel ilaç bulunduğunu, sakat doğumlara neden olacağını söylem olarak herkes dillendirirdi. Babam sırf dağıtmak için mahalleliye hatır gönül koyarak zorla dağıtırdı. Emin olun, onlar da onu kullanmazlar çöpe atarlardı. Sınıf öğretmeni eşimden biliyorum. İlkokullara Amerikan yardımı süt tozu verilirdi. Öğrencilere içirilmesi istenirdi. Okullarda tenekeci yapımı, banyo sobalarında süt tozları kaynatılarak icbar ederek çocuklarımıza içirtilirdi. Kimi içer, kimi içmez, kimi de gizlice dökerdi. Yediden yetmişe insanımızda bu yardım malzemelerinde katkı maddesi olduğuna inanılırdı. Onurlu bir milletin çocuklarıydık. Karşılıksız bir şey kabul etmek geleneklerimizde yoktu?
Hatırlayanlarımız olacaktır. Çernobil kazasından sonra 1987-1988-1989 yıllarında Avrupa bizden çay ve fındık almadı. Fisko-Birlik?in ürettiği radyasyonlu fındıkları okullarımızda bedava dağıtarak çocuklarımıza yedirdik. Yine hatırlayalım; Çaykur?un radyasyona muarız kalmış çaylarının gömüleceği yer olarak Ahırdağ?dan söz edildi. Belki de bizler buz gibi içtik. Ve ya Ahırdağ?ın izbe bir yerine gömüldü. Maalesef beslenmemize ilişkin gıda maddelerimiz henüz bir standardizasyona ulaşmış değil. Söz gelimi genetik yapısı değiştirilen gıda maddeleriyle ilgili açıklamalarda Tarım Bakanlığımız başka Ziraat Mühendisleri Odası başka açıklamalarda bulunuyor. Vatandaşımızın kafası karıştırılıyor. Umarım bu konuda dünya standartlarına en kısa zamanda ulaşırız
Başlangıç paragrafta kişilik gelişimi yönünden rüştünü ispat edememiş yazardan, çizerden, nereden neye geldiğimizi hatırlatan anekdottan söz ettim. Şimdilerde, toplum mühendisliği ile toplumlar, mekanik bir araç gibi manipüle ediliyor. Adamlar İvan Pavlof?un köpeği gibi oyuncak gibi oynuyorlar. Her şeyin kendinden menkul olduğunu sanan şimdiki allamelere hatırlatmak gerekir. Bu süt tozu çocukları gözlerini dünyaya açtıklarında her şeyin bu düzeyde olduğunu sanmasınlar. İşte 1960?ın Türkiye?si Somali gibi gıda yardımı alan bir ülke? Nereden nereye gelmişiz. Her şey, bir anda, Hz. Musa?nın asası ile dokunularak bu hale gelmedi. Herkes, kendince, karınca kadarınca, kendi çapında çaba sarf ederek hizmet üretmiştir.
Rahmet ayı ramazanda; 15.000 gıda yardımı paketini belediyemiz, 5000 paketi Ticaret ve Sanayi Odamız, Saçaklı Zade Vakfı, Hayır ve İhsan Vakfı derken 40.000 paket dağıtılmıştır. Bunların dışında hayır sahi insanlarımızın dağıttıkları ayni ve nakdi yardımlar hariç. Bu denli yardıma muhtaç insanımızın olması üzücü. Ama bu yardımları bizim insanımızın bizim insanımıza yapıyor olması çok övünç vesilesi. Her paket 4 kişiyi muhatap alsa 500.000 nufuslu kentimizde himayeye muhtaç 160.000 insan var demektir. Bu demektir ki daha çok yol kat etmemiz gerekiyor. Allah?ın izniyle o günlere de ulaşacağız.