İnanmanın İhtirası
Ünlü romancımız Peyami Safa; ?Bir insanda, bir şeye inanmanın ihtirası başlarsa, o insana başka bir şeyi kabul ettirmek mümkün değildir.?? diyor. Tabii bu değerlendirme, inanç ve iman cephesine ilişkin değerlendirme değil. Dünyevi olan bu yargı olarak algılanmalıdır. İnatlaşmak, gereğinden fazla ayak diremek; hem saikına, hem de yakın çevresine zarar verir. İnatlaşmanın yanlışlığını vurgulamak için
Yine menkıbeye göre; Hz. Nuh(A.S) Tufandan önce, canlılardan birer çifti gemisine alırken, sıra eşeğe gelir. Şeytan da boğulmamak için gemiye binmek azmindedir. O mekânda kötü söz, küfür olmadığı için şeytanın gemiye binmesi mümkün değildir. Şeytan bu ortamı yaratmak için Hz. Nuh(A.s)?un yularından çekip gemiye almak istediği eşeğin kuyruğundan yapışır. Onun gemiye girmesine engel olur. Hz. Nuh(A.s) bu çekişme sırasında cana gelir; ?Girsene lanet hayvan.?? deyiverir. Şeytan küfür ve fena sözün olduğu mekânlarda olabileceğinden, eşekle birlikte gemiye biner. Böylece de Tufanda boğulmaktan kurtulur. Bu menkıbeden dolayı, simgesel olarak, eşek inadı, deyimi kullanılır.
Hatta; Kitab-ı Dede Korkut Ala Lisan-ı Taife-i Oğuzan (Oğuz Boyları Dilince Yazılmış Dede Korkut Kitabı) adlı Türk Dilinin ölmez şaheserinin önsözünde kadınlar sınıflandırılırken inatçı kadınlar için ??Onlar Hz. Nuh?un eşeğinin soyundandır. Ocağına onun gibiler gelmesin?? diye dua eldir ve temennilerde bulunulmuştur.
İlkeli olmak ayrı şey, bağnaz tutucu olmak ayrı şey? İlkeli insanın; zaman içerisinde, çeşitli deneyimleri sonucu, kazanımları, vardığı bir inanışı, bir yargısı oluşmuştur. Kafasını kesseniz onu bu ilkesinden vazgeçiremezsiniz. Vatan, millet, bayrak, dil, din, inanç, aile sevgi ve bağlılığı gibi değerlerden asla ödün verilemez. Zaten bu ortak değerler, insanları; tasada, sevinçte bir arada tutan ortak değerlerdir. Bütün dinlerde olduğu gibi evrensel değerlerde de ortak ilkeler vardır. Bunlar; doğruluk, dürüstlük, konuk severlik, müşfik olma, yardım severlik gibi değerlerdir. Bu değerler sayesinde insanlık yücelir. Bu ortak değerleri kendinde toplayan toplumlar saygınlık kazanır. Bu hümanist, değerler tarih boyunca bizim milletimizin özelliği olmuştur.
Bu meyanda; bağnaz, tutucu inanış ve tutumlar da vardır. Soyunun, sopunun; fiş mekân siyasi, felsefi düşünceye mensubiyeti var diye kendisinin de o çizgide olması gerekliliğine inananlar görürüz. Yahut onun soyunun eski mensubiyetini göz önünde bulundurarak onunda öyle olacağı ön yargısıyla değerlendirme yapan ilkel düşünceler vardır. Bu yargı hiç de objektif bir yargı değildir. Böyle düşünmek bize kaybettirir.
Bundan ayrı bir marazilik daha mevcuttur. Kişilik oluşumunu tamamlamamış olanlar? Bu gün şu düşüncede, yarın bir başka düşüncede, öbürsü gün daha başka bir düşüncede olan gezegen tipler de vardır. Nerde özel çıkarları varsa orda olanlar, tarlayı yağmurun yağdığı yere taşıyanlar? Onlar için her yol mubahtır.
İşin embriyonunda gerçek ilkeli insanların az da olmasına karşın çark ve devran onların sayesinde dönmektedir. Yunanlı filozof Diogenes gündüzleri, Atina sokaklarında feneriyle gezer, ne aradığını soranlara da ;?? Adam arıyorum, adam??? diye cevap verirmiş. Kahramanmaraş?ın geçmişinde de Diogenes olayına benzer bir olayın yaşandığını duymuşluğumuz vardır. Kimilerine göre evliya, kimilerine göre bir meczup, kimilerine göre de Maraş?ta ikamete mecbur edilmiş bir sürgün olarak bilinen Ethem Baba. Mezar yerini kim tespit etmişse bilmiyorum. Yürük Selim Mahallesindeki Halk Sağlığı Laboratuarının bahçesinde metfun. O da gündüzleri elinde feneriyle Maraş?ın çarşı ve pazarlarında gezer, ne aradığını soranlara, Diogenes gibi;??Adam arıyorum, adam .?? diye cevap verirmiş. Ama ilk çağdaki Atina, ama Kahramanmaraş demek ki her dönemde, her toplumda ilkeli, ideal sahibi, erdemli insan eksikliği duyulmuş ve aranmıştır.