İki Arada, Bir Derede Kalmak
Büyük ve sessiz kitle; ne yapacağını, neye karar vereceğini, kimin haklı kimin haksız olduğuna teşhis koyamaz duruma geldi. Bu karmaşık ortamda pedagojik formasyon aldı. Her tür söylemlere tanık oldu. Bazıları bu çok sesliliğe demokrasinin güzellikleri tabirini kullanıyordu. Bu kesim bu çok seslilik içinde, müspet bulduklarını aldı ve benimsedi. Kişilik gelişiminde sağduyulu bir yapı kazandı.
Mondros ve Sevr?den sonra, başlayan Kurtuluş Savaşı?mız için, Anadolu İhtilalı tabirini kullananlara hak vermek gerekir. Kurtuluştan sonra, yapılanlar sosyolojik olarak bir ihtilal özelliği taşımaktadır. Osmanlının mevcut anayasal düzeninin yerine, yepyeni bir anayasal düzen ihdas edilmiştir. 1789 Fransız İhtilalı için söylenen:??İhtilal kendi çocuklarını yemiştir.?? tabiri bizim için de söz konusu olmuştur. İşe kurt kanı karışmış, siyasi arenada, kurtuluşu gerçekleştiren insanlar birbirini tasfiye etmiştir. Sosyal bir kural: eskiyi yok etmeden, yeniyi ihdas etmek mümkün olmayacağı için inkârcılığa yönelinmiştir. Yeni bir model, bir düzen ortaya çıkmıştır. Yeni düzen, kendi kültürünü oluşturarak, yeni vatandaş modelini doğurmuştur. Niyet salihtir. Acımasız ve kıyıcıdır da? Oluşan yeni vatandaş modelinin eskiyle çok az ilintisi vardır. Kendisinin özü, mayası olan bu eski yapıya yabancılaşmıştır. Hep değişimci davranmıştır. Ara, ara zafiyete düştüğü vehmine kapılarak, sil baştan, müdahalelerle güncelleşmiştir. Bu müdahaleler hep ara rejimleri gündeme getirmiştir. Bunlar da köklü bir gelenekten gelmedikleri için kalıcı olamamışlardır.
Kendini mülkün gerçek sahibi olarak addeden bir diğer mantalite yetmiş küsur yıl içinde, bir başka kulvarda, gösterilen hoş görü sayesinde serpilmiş, boy sürmüştür. Bazen vesayetçi anlayış dizginleri sıkı tutsa da sonuçta bu iki kesim etle tırnak gibidir. Biri, diğerinin parçasıdır. Her ikisi de bir bütünün ayrılmaz parçalarıdır. Bu gelenekçi, muhafazakâr kesimin tarihten gelen, zengin mirası vardır. O bir tohumun embriyonudur. Uygun toprak, nem, hava bulduğunda çimlenmiştir. Zaten nadasa bırakılan toprak da tava gelmiştir, çevrim tamamlanmıştır. Mevcut sistem içerisindeki kadrolaşma da sistem gereği kendiliğinden oluşmuştur. Her ne kadar acımasız, gaddar gözükme var ise de bu fiiliyatta böyle olmamıştır. Bu vesayetçi tutum nedeniyle refleks olarak, öz savunma mekanizması geliştirilmiştir. Legal, illegal yollarla büyük bir yapılaşmaya gidilmiştir. Hem ekonomik, hem sosyal hem de psikolojik dayanışma ile maya katılan hamur kabardıkça kabarmış ve maya tutmuştu. Sonunda inisiyatif el değiştirmiştir.
Bu iki siyasal yapıyı düşman kardeşler gibi gösteren provokatörler işi tam bir cephe savaşına döndürmüş. Kıran, kırana bir çatışma ortamı yaratılmış. Bu mücadele ortamında kardeş kardeşe kıyar olmuş. Her iki kesimin de özünde ihanet diye bir mefhum yokken, birbirini ihanete vardıran ithamlar sağanak gibi yağmaya başlamıştır. Kişisel hatalar ve zaaflar kitleselleştirilmiştir. Her iki kesimin de hak etmediği zafiyetler yaşanmıştır. Tarihten gelen kurumlar yıpratılmış, moral değerler yok edilmiştir. İnsanlar, şevk ve heyecanlarını kaybetmişler. Marazi bir anlayış hakim olmuş, farklı düşünenlere potansiyel suçlu gözüyle bakılır olmuş. Yargısız infazlar yapılmış. Adeta kan davalı insanlar gibi birbirine acımadan kıyımlar yapılmış. Bu değişime bir devrim diyebilir miyiz? Anayasasıyla, kurumlarıyla yeniden bir yapılanma başlamış. Bakalım, bu atmosferde nasıl bir anayasa ve anayasal düzen ortaya çıkacak?
Sonuçta iki testi birbiriyle vuruşmuştur. Biri kırılmış, diğeri çatlamış, su sızdırmaya başlamıştır. Temennimiz, çatlağın bütün bütün genişleyerek su tutmaz hale gelmemesidir.
Sürekli hırçınlaşmanın, sürtüşmenin bu öz kardeşlerden başkasına zararı dokunmayacaktır. Bu baltayı ayağına vurmak demektir. Her iki kesimim de birbirinin güzelliklerini görerek, ortak değerlerde birleşip, dosta düşmana karşı, birlik ve beraberliğin zaafa uğramadığını göstermesidir. Her iki taraf da bu toplumun esenliğinden başka bir şey düşünmemektedir.
İşte bu ikilemi içine sindiremeyen, kabullenemeyen sessiz çoğunluk bu durumdan çok muzdariptir. Kavga ve cidal; ya mala, ya da cana ziyan verir. Her türlü siyasi mülahazadan uzak ;?? Kardeş, kardeşi atar da yarın başına gelince tutar.?? atasözümüzde olduğu gibi kucaklaşmanın, bir ve beraber olmanın tam zamanı? Kendinizin dışındakine öteki gözüyle bakıp ayrıştığımız zaman ??helak olmamızın ?? resmidir. Bu tablo iki arada, bir derede kalanlara büyük acı vermektedir.