Pier Loti'de Maraşlı öykücü
Nuhan Nebi ÇAM ile bir görüşme ayarladık. Randevu saatinde oraya vardığımızda
yazar, Haliç'e karşı buğulu çayını yudumluyordu. Manzara onun gözlerinde en iyi
dostlardan biri gibi duruyordu. Şehrin efsunlu, gizemli görüntüsüne dalıp siz,
gazetemizin okurları için öykücü ÇAM'a hayata, yazdıklarına, gurbete ve Maraş'a
dair sorular sorduk.
Nuhan Nebi ÇAM, 1974 yılı
Haziranında Maraş'ta Hacıbudak Köyü'nde doğdu. Çocukluğunun ilk yıllarından
itibaren yaşantısını kent merkezinde büyüttü. Yerleştikleri Tekke Tepesi'nde
Mareşal Fevzi Çakmak İlkokulu'na başladı. Sonra, o zamanlar tarlaların içinde
kalan, 12 Şubat Stadı'nın böğründeki Gazi Orta Okulu'na devam etti. Liseyi ise
Kayabaşı Mahallesi'nde, İt Tepesi denilen mevkide bulunan Fatih Lisesi'nde
okudu. OMÜ Amasya Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne devam etti
İlk yazı çalışmaları
fakültenin "Üçüncügöz" adlı duvar gazetesinde yayınlandı. Hocası, bölüm başkanı
Mehmet Yiğit'in teşvik ve alakası ile yazmaya hız verdi. Ulusal dergilerde
2001-2002 yıllarında görünmeye başladı. Yedi İklim Kültür-Sanat- Medeniyet-Edebiyat
dergisinde "Deniz Şehri" adlı hikâyesi yayınlandı. Yazar bir kuş kadar hafif,
martılar gibi çılgın hissediyordu kendini artık."Yazacağım, yazacağım."
diyordu, Eminönü'nde iskelenin arkasındaki kaldırım yollarında yürürken.
Maraşlı öykücümüz Nuhan Nebi ÇAM'ın ilk kitabı, çoğalan hikâyeler ve kabaran dosyalar nihayetinde 2005 yılında Ötüken Neşriyat tarafından yayınlandı. Bu kitap "Yangın Sonrası Ölmek" adını taşıyordu. Sonra yıl 2011'i gösterdiğinde yazarın ikinci kitabı aynı yayınevi tarafından okuyucuya sunuldu. Takvimler mayıs ayını işaretliyordu. Bu kitabın adı ise "Kaçış"tı
-Kürşad Kerem Akçakale: Gurbette, Maraş'tan uzakta
yaşamak
-Nuhan Nebi Çam: Özlemek, özlem duymak. Şehri, o şehirde yaşayan dostları, anneyi-babayı özlemle hatırlamak. Sanat Okulu'nun önündeki caddeye biz gençlik yıllarımızda Hollwood Caddesi adını vermiştik. Karanlık, sisli ya da bir sabah saatinde kimselerin yola çıkmadığı tenhalarda yürür, adım adım gençliğimizi gezdirirdik. Ellerimiz mutlaka ceplerimizde olurdu.
İstanbul bütün görkemine, şaşaasına rağmen beni boğuyor. Ama bu kent edebiyatın, sanatın kalbi. Eğer yazıyor-çiziyorsanız, okuryazarsanız, bu şehir en önemli karardır yaşamak için. Burada Üstat Nuri Pakdil'in bir sözünü aktarmak istiyorum. Bir Yazarın Notları adlı kitabında geçer: "Küçük yerler yazarı da, yazmak fiilini de taşıyamazlar: Çünkü, dünyanın en büyük fiilini, okumak ile yazmak fiili oluşturur biraz da." Ama Maraş başka O, Ahır Dağları'na sırtını verip Çukurova'ya doğru bacaklarını geren şehri her an hasretle anarım. İstanbul'da yaşamak zordur, komplikedir, risklidir Fakat, şehrin gücü her şeye karşı sizi çekmektedir. Bu yaşamak, yaşamın kıyısından hayata bakmaktır, bir bakıma
- Kürşad Kerem Akçakale: Yazmak için özel zaman ve mekânlarınız var mıdır?
-Nuhan Nebi Çam: Özel zaman ve mekân hassasiyetine inanmıyorum. Bir yazar, romanı için Adalar'da bir ev kiralayıp oraya çekilmiş. Bence buna hiç gerek yok. Yazmak için özel bir zaman ve mekân kovalamıyorum. Rabbimizin yarattığı yerkürenin bütün alanları, karış karış ibadet içindir. Ben de yazmak fiiline böyle bakıyorum. Her yerde, şartta ve zamanda yazmaya çalışırım
- Kürşad Kerem Akçakale: Bu şehir, Pier Loti'den Galata Kulesi'ne, Ayasofya'ya kadar görünen yerleri gösteriyorum, sizin öykünüze ne katıyor?
-Nuhan Nebi Çam: İstanbul
Bu
şehir her şey. Bir kahraman, bir anne, baba bazen bir heyuladır; kabuslarla
dolu rüyalarımızın içine sızan, en çok da saçlarımızı okşayan şefkâtli bir
ağabey.
Öykülerin baş karakterleri
İstanbul şehrinin yollarında, kaldırım boylarında uzanan duvarların önlerinde
gezinirler. Bütün acılar ve bütün sevinçler İstanbul'dandır. Kahramanlarla
birlikte şehir, şehirle beraber yazdıklarımdaki kahramanlar güler veya yeri
geldiğinde ağlar. Şehir, en önemli figürlerden biridir.
Fiktif bir âlem kursanız da aklınızda devamlı somut bir yer, bir şehir, İstanbul bulunur.
- Kürşad Kerem Akçakale: İki kitabınız var: Yangın Sonrası Ölmek ve Kaçış isimlerini taşıyorlar. Bu kitaplarda neler anlatıyorsunuz?
-Nuhan Nebi Çam: Şiirin
yorumlanamayacağı, açıklanamayacağı ile ilgili bir kaideyi duymuşsunuzdur. Şiir
okunur ve hissedilir, temel ilke budur.
Ben öykünün de şiir gibi
olduğunu düşünüyorum. Hele kısa öykü. En konsantre, en yoğun, en karmaşık,
komplike ve en kapalı nesir türü, nazma, şiire en yakın olanı kısaca. Bu yüzden
öykü metinlerinin de açıklanması, yorumlanması zordur. İskelet olarak şu öyküde
şu vardır, dersiniz ama kocaman bir soru işaretini yanı başına koymayı da ihmal
etmezsiniz; acaba öyle mi! Kısa, minicik, minimal öykülerin serüveni budur ve yazarın
en büyük yardımcısı da mütecessüs iradeye sahip okuyucudur. Yahya Kemal'in
şiirler yazarken kelimeler arasını üç
noktalarla boş bırakması, sonra en uygun kavramı bulup oraya yerleştirmesi
gibi. Öyküde de bunu meraklı, yasak bölge tanımayan okuyucu yapar.
Kısaca Yangın Sonrası
Ölmek'te, kasıp-kavrulan, yok sayılan ve hiçliğe mahkûm edilen gençliğin
yangınlar gibi alev alev savrulan yaşantısı ve sonuçta ölümü irdelenmiş
olabilir(!)
Kaçış'ta Nietzsche "Kaç
dostum, der; sağlıklı ve hür havaların estiği yerlere." Bu kaçış, metropolden
olabilir, pragmatizmden olabilir, pozitivizmden olabilir
Bolca role boyanmış
davranışlardan olabilir. Şehrin sahte gülücüklerine aldanıp, kendini ona
uydurmaya başlayan, genç dimağın Anadolu'ya sığınması olabilir.
- Kürşad Kerem Akçakale: Kimleri okursunuz, edebiyatta idolleriniz, yol göstericileriniz kimlerdir?
-Nuhan Nebi Çam: Usta Rasim Özdenören benim en önemli idollerimden biridir. Cengiz Dağcı, Sezai Karakoç, Ramazan Dikmen, Necati Mert, Ali Haydar Haksal okuduğum ve yazdıklarından beslendiğim ilk aklıma gelen isimler. Tabii geleneği göz ardı etmemek gerekiyor. Fihi Mafih, Divanı Kebir ve Mesnevi'nin söyleyicisi Mevlânâ, Yunus Emre, Fuzuli Bunlar doyduğumuz ya da açlığımızı gidermeğe çalıştığımız güçlü, münbit gözeneklerdir
Bunların dışında Dostoyevski,
Heınrıch Böll, Walser, Zweıg
benim yol aydınlatıcı fenerlerimdir.
- Kürşad Kerem Akçakale: Yazdıklarınızda büyük bir kültürel alt yapı görüyorum.
-Nuhan Nebi Çam: Evet. Gelenekten kopmadığımı, geçmişi körü körüne reddetmediğimi söyleyebilirim. Bir Mevlânâ'nın eşiğinde beklemek, Hacı Bektaş-ı Veli'nin dergâhına koşmak, Yunus Emre'nin keyfini kaçıran Molla Kasımlar'a düşman kesilmek benim için birer onur kaynağı, iftihar vesilesidir Kültürel bir alt yapı, atalar mirasına sadakât benim için önemlidir.
- Kürşad Kerem Akçakale: Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederim
-Nuhan Nebi Çam: Ben teşekkür ederim. Maraş'a, o şehrin deli poyrazına selamlar
( Özel Röportaj: Kürşad Kerem AKÇAKALE)