Tarih: 19.11.2012 18:49

Sonbaharda İstanbul - İstanbul'da bir yazar

Facebook Twitter Linked-in

Pier Loti'de Maraşlı öykücü Nuhan Nebi ÇAM ile bir görüşme ayarladık. Randevu saatinde oraya vardığımızda yazar, Haliç'e karşı buğulu çayını yudumluyordu. Manzara onun gözlerinde en iyi dostlardan biri gibi duruyordu. Şehrin efsunlu, gizemli görüntüsüne dalıp siz, gazetemizin okurları için öykücü ÇAM'a hayata, yazdıklarına, gurbete ve Maraş'a dair sorular sorduk.

Nuhan Nebi ÇAM, 1974 yılı Haziranında Maraş'ta Hacıbudak Köyü'nde doğdu. Çocukluğunun ilk yıllarından itibaren yaşantısını kent merkezinde büyüttü. Yerleştikleri Tekke Tepesi'nde Mareşal Fevzi Çakmak İlkokulu'na başladı. Sonra, o zamanlar tarlaların içinde kalan, 12 Şubat Stadı'nın böğründeki Gazi Orta Okulu'na devam etti. Liseyi ise Kayabaşı Mahallesi'nde, İt Tepesi denilen mevkide bulunan Fatih Lisesi'nde okudu. OMÜ Amasya Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne devam etti…

İlk yazı çalışmaları fakültenin "Üçüncügöz" adlı duvar gazetesinde yayınlandı. Hocası, bölüm başkanı Mehmet Yiğit'in teşvik ve alakası ile yazmaya hız verdi. Ulusal dergilerde 2001-2002 yıllarında görünmeye başladı. Yedi İklim Kültür-Sanat- Medeniyet-Edebiyat dergisinde "Deniz Şehri" adlı hikâyesi yayınlandı. Yazar bir kuş kadar hafif, martılar gibi çılgın hissediyordu kendini artık."Yazacağım, yazacağım." diyordu, Eminönü'nde iskelenin arkasındaki kaldırım yollarında yürürken.

Maraşlı öykücümüz Nuhan Nebi ÇAM'ın ilk kitabı, çoğalan hikâyeler ve kabaran dosyalar nihayetinde 2005 yılında Ötüken Neşriyat tarafından yayınlandı. Bu kitap "Yangın Sonrası Ölmek" adını taşıyordu. Sonra yıl 2011'i gösterdiğinde yazarın ikinci kitabı aynı yayınevi tarafından okuyucuya sunuldu. Takvimler mayıs ayını işaretliyordu. Bu kitabın adı ise "Kaçış"tı… 


-Kürşad Kerem Akçakale: Gurbette, Maraş'tan uzakta yaşamak…

-Nuhan Nebi Çam: Özlemek, özlem duymak. Şehri, o şehirde yaşayan dostları, anneyi-babayı özlemle hatırlamak. Sanat Okulu'nun önündeki caddeye biz gençlik yıllarımızda Hollwood Caddesi adını vermiştik. Karanlık, sisli ya da bir sabah saatinde kimselerin yola çıkmadığı tenhalarda yürür, adım adım gençliğimizi gezdirirdik. Ellerimiz mutlaka ceplerimizde olurdu.

İstanbul bütün görkemine, şaşaasına rağmen beni boğuyor. Ama bu kent edebiyatın, sanatın kalbi. Eğer yazıyor-çiziyorsanız, okuryazarsanız, bu şehir en önemli karardır yaşamak için. Burada Üstat Nuri Pakdil'in bir sözünü aktarmak istiyorum. Bir Yazarın Notları adlı kitabında geçer: "Küçük yerler yazarı da, yazmak fiilini de taşıyamazlar: Çünkü, dünyanın en büyük fiilini, okumak ile yazmak fiili oluşturur biraz da." Ama Maraş başka… O, Ahır Dağları'na sırtını verip Çukurova'ya doğru bacaklarını geren şehri her an hasretle anarım. İstanbul'da yaşamak zordur, komplikedir, risklidir… Fakat, şehrin gücü her şeye karşı sizi çekmektedir. Bu yaşamak, yaşamın kıyısından hayata bakmaktır, bir bakıma…

- Kürşad  Kerem Akçakale: Yazmak için özel zaman ve mekânlarınız var mıdır? 

-Nuhan Nebi Çam: Özel zaman ve mekân hassasiyetine inanmıyorum. Bir yazar, romanı için Adalar'da bir ev kiralayıp oraya çekilmiş. Bence buna hiç gerek yok. Yazmak için özel bir zaman ve mekân kovalamıyorum. Rabbimizin yarattığı yerkürenin bütün alanları, karış karış ibadet içindir. Ben de yazmak fiiline böyle bakıyorum. Her yerde, şartta ve zamanda yazmaya çalışırım… 

- Kürşad Kerem Akçakale: Bu şehir, Pier Loti'den Galata Kulesi'ne, Ayasofya'ya kadar görünen yerleri gösteriyorum, sizin öykünüze ne katıyor? 

-Nuhan Nebi Çam: İstanbul… Bu şehir her şey. Bir kahraman, bir anne, baba bazen bir heyuladır; kabuslarla dolu rüyalarımızın içine sızan, en çok da saçlarımızı okşayan şefkâtli bir ağabey.

Öykülerin baş karakterleri İstanbul şehrinin yollarında, kaldırım boylarında uzanan duvarların önlerinde gezinirler. Bütün acılar ve bütün sevinçler İstanbul'dandır. Kahramanlarla birlikte şehir, şehirle beraber yazdıklarımdaki kahramanlar güler veya yeri geldiğinde ağlar. Şehir, en önemli figürlerden biridir.

Fiktif bir âlem kursanız da aklınızda devamlı somut bir yer, bir şehir, İstanbul bulunur. 

- Kürşad Kerem Akçakale: İki kitabınız var: Yangın Sonrası Ölmek ve Kaçış isimlerini taşıyorlar. Bu kitaplarda neler anlatıyorsunuz? 

-Nuhan Nebi Çam: Şiirin yorumlanamayacağı, açıklanamayacağı ile ilgili bir kaideyi duymuşsunuzdur. Şiir okunur ve hissedilir, temel ilke budur.

Ben öykünün de şiir gibi olduğunu düşünüyorum. Hele kısa öykü. En konsantre, en yoğun, en karmaşık, komplike ve en kapalı nesir türü, nazma, şiire en yakın olanı kısaca. Bu yüzden öykü metinlerinin de açıklanması, yorumlanması zordur. İskelet olarak şu öyküde şu vardır, dersiniz ama kocaman bir soru işaretini yanı başına koymayı da ihmal etmezsiniz; acaba öyle mi! Kısa, minicik, minimal öykülerin serüveni budur ve yazarın en büyük yardımcısı da mütecessüs iradeye sahip okuyucudur. Yahya Kemal'in şiirler yazarken  kelimeler arasını üç noktalarla boş bırakması, sonra en uygun kavramı bulup oraya yerleştirmesi gibi. Öyküde de bunu meraklı, yasak bölge tanımayan okuyucu yapar.

Kısaca Yangın Sonrası Ölmek'te, kasıp-kavrulan, yok sayılan ve hiçliğe mahkûm edilen gençliğin yangınlar gibi alev alev savrulan yaşantısı ve sonuçta ölümü irdelenmiş olabilir(!)

Kaçış'ta Nietzsche "Kaç dostum, der; sağlıklı ve hür havaların estiği yerlere." Bu kaçış, metropolden olabilir, pragmatizmden olabilir, pozitivizmden olabilir… Bolca role boyanmış davranışlardan olabilir. Şehrin sahte gülücüklerine aldanıp, kendini ona uydurmaya başlayan, genç dimağın Anadolu'ya sığınması olabilir.

 

- Kürşad Kerem Akçakale: Kimleri okursunuz, edebiyatta idolleriniz, yol göstericileriniz kimlerdir?

 -Nuhan Nebi Çam: Usta Rasim Özdenören benim en önemli idollerimden biridir. Cengiz Dağcı, Sezai Karakoç, Ramazan Dikmen, Necati Mert, Ali Haydar Haksal okuduğum ve yazdıklarından beslendiğim ilk aklıma gelen isimler. Tabii geleneği göz ardı etmemek gerekiyor. Fihi Mafih, Divanı Kebir ve Mesnevi'nin söyleyicisi Mevlânâ, Yunus Emre, Fuzuli… Bunlar doyduğumuz ya da açlığımızı gidermeğe çalıştığımız güçlü, münbit gözeneklerdir…

Bunların dışında Dostoyevski, Heınrıch Böll, Walser, Zweıg… benim yol aydınlatıcı fenerlerimdir.

 - Kürşad Kerem Akçakale: Yazdıklarınızda büyük bir kültürel alt yapı görüyorum.

 -Nuhan Nebi Çam: Evet. Gelenekten kopmadığımı, geçmişi körü körüne reddetmediğimi söyleyebilirim. Bir Mevlânâ'nın eşiğinde beklemek, Hacı Bektaş-ı Veli'nin dergâhına koşmak, Yunus Emre'nin keyfini kaçıran Molla Kasımlar'a düşman kesilmek benim için birer onur kaynağı, iftihar vesilesidir… Kültürel bir alt yapı, atalar mirasına sadakât benim için önemlidir.

 - Kürşad Kerem Akçakale: Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederim…

 -Nuhan Nebi Çam: Ben teşekkür ederim. Maraş'a, o şehrin deli poyrazına selamlar…

 ( Özel Röportaj: Kürşad Kerem AKÇAKALE)




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —