Akbaba, TEMA üyeleriyle birlikte yaptığı basın açıklamasında, suyu kaynak değil varlık olarak kabul eden bir Su Yasası'nın gerekliliğine dikkat çekti. TEMA'nın 1998 yılında Mera Yasası'nın çıkarılmasına, 2005 yılında da Toprak Yasası'nın yazımına ve çıkarılmasına destek verdiğini hatırlatan Akbaba, TEMA tarafından gündeme getirilen Su Yasa Tasarısı Taslağı'nın ekolojik yaşam haklarını korumak adına hükümetle ve ilgili kurumlarla paylaşıldığını ifade etti. Akbaba, şöyle konuştu:
"Herkesin suya ulaşımını güvence altına almayan bir gelecek kabul edilemez. Sulak alanların sağlıklı bir şekilde varlıklarını sürdürebilmeleri için yer aldıkları havza sistemleri ile birlikte entegre havza yönetimi gibi bütüncül bir yaklaşımla ele alınmalı ve suyun akışa geçtiği en üst noktadan deniz ve göle ulaştığı noktaya kadar geçtiği tüm ekosistemler birlikte yönetilmedir. Bunun için, öncelikle, doğru bir su politikasına sahip olmak gerekir. TEMA Vakfı, doğru bir su politikasının suya ulaşmanın temel bir insan hakkı olduğu ve suyun tüm canlıların yaşamı için vazgeçilmez olduğunun tanınması ile sağlanabileceğini savunmaktadır.
Bu sebeple, bütün düzenlemeler ve politikaları bu ilkenin ışığında hazırlanmalıdır."
Akbaba, sulak alanlarla ilgili olarak verdiği teknik ve genel bilgilerde dünyadaki toplam suyun yüzde 97'sini okyanusların oluşturduğunu belirtti. Geri kalan yüzde 3'lük suyun binde dörtlük bölümünü ise sulak alanların oluşturduğunu ve yeryüzündeki yaşamın, varlığını bu binde dörtlük bölüme borçlu olduğunu vurgulayan Akbaba, sözlerini şöyle tamamladı:
"Dünya'daki doğal sulak alanların neredeyse yüzde 50'sinin tarım ya da diğer amaçlar için kurutulduğu tahmin edilmektedir. Nesli tükenmek üzere olan türlerin yüzde 45'i sulak alanlarda yaşar. Sulak alanlar, sulak alan ekosisteminde yaşayan canlılar için ideal üreme ve yaşam ortamı aynı zamanda göçmen türler için birer dinlenme alanıdır. Günlük yaşantımızda pek farkında olamasak da sulak alanlar hayatta kalmak için korumamız ve yaşatmamız gereken çok önemli ekosistemlerdir. Dünyanın dört bir yanındaki sulak alanlar hiçbir karşılık beklemeden ekosistem hizmetleri sunar. Sağlıklı bir sulak alanın, iklimsel düzenleme, zehirli maddelerin tutulması, taşkın kontrolü, erozyonun azaltılması, genetik ve biyoçeşitlilik kontrolü, birçok tür için üreme ve yaşam alanı olma; yer altı suyunu dengeleme, başta kentsel alanlar ve tarım alanları olmak üzere suyun arıtılmasını sağlama gibi birçok fonksiyonu vardır. Bir sulak alanın yok olması sadece o alandaki su kütlesini kaybetmekten öte, tüm ekolojik ve sosyal yaşamın da yok olması anlamına gelir." (İHA)