Tarih: 27.08.2013 18:10

Adeviyye'ye destek için 24 saat nöbet

Facebook Twitter Linked-in

Pazar gününe kadar sürecek olan nöbet ulucami önündeki meydanda devam edecek. 24 saat boyunca nöbet tutacak olan STK üyeleri ve vatandaşlar Kur'an okuyacak, dua edecek ve program kapsamında konuşmalar yapılacak.

Platform sözcüsü avukat Haki Demir, Ulu Cami meydanında 33 sivil toplum kuruluşu tarafından kurulan platformun kuruluş beyannamesini okudu.

İslam Dünyası Dayanışma Platformu tarafından hazırlanan beyannemeyi okuyan Demir, Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasından sonra dünya üzerinde dengelerin değiştiğini ve buna bağlı olarak da insani değerlerin hiçe sayıldığını ifade etti. İslami kurallara göre yönetilen bir ülkenin dünya üzerinde söz sahibi olmadığı için mazlumların korunamadığını belirten Demir, kurulan süper güçlerin insi şeytanların elinde olduğunu savundu.

Yaşanan olaylarla birlikte dünyada insanlığın öldüğünü ancak Rabiatül Adeviyye meydanında yeniden dirildiğini söyleyen Demir, meydandaki insanların dünyadaki insanlığı kurtardığını ifade etti.

Mısır`da, Suriye`de, Lübnan`da, Filistin`de ve diğer tüm İslam ülkelerinde yaşanan hadiselerin, o ülkelerin iç işleri olmadığını ve Misak-ı Milli'nin dünya görüşleri için çok küçük kaldığını savunan Demir, Müslümanlar için vatanın, Müslümanların yaşadığı her yer olduğunu ve bundan dolayı Misak-ı Milli'nin dünya görüşlerinin ancak has bahçesi olabileceğini söyledi.

Türkiye'nin Mısır'da Sisi'ye destek vermediği için yalnızlaştığını söyleyenlerin yanıldığını kaydeden Demir, Türkiye`nin Müslüman halklar nezdinde sürekli kalabalıklaştığını ve bu yalnızlaşmanın da her açıdan saflaşma, arınma ve temizlenme olduğunu belirtti.

İslam Dünyası Dayanışma Platformu tarafından hazırlanan beyannemede öne çıkan konular ise şöyle:

 " İslam`ın son kalesi, son karargâhı, son devleti, son medeniyeti olan Osmanlı yıkıldıktan sonra yeryüzü, şeytanların eğlence merkezi haline geldi. Şeytan, sadece Allah`a değil aynı zamanda insana da düşmandır, insanları Allah`ın dininden uzaklaştırdıktan sonra, insanlıktan da uzaklaştırır. Kendinden hakir gördüğü için secde etmediği insanı, kendinden hakir hale getirmek, zelil ve rezil etmek için elinden geleni yapar ve maksadını gerçekleştirdiğinde de keyifle eserini seyrederek eğlenir. Yeryüzünde Allah`ın dini hâkim ve Müslümanlar kuvvetli değilse, dünyayı ''insani'' çizgide tutacak hiçbir ölçü ve kudret, makam ve mercii yok demektir.

DÜNYA İMPARATORLUKLARINI YÖNETEN ''İNSİ ŞEYTANLAR'' VAR

Osmanlı, son İslam devlet ve medeniyeti olmakla, sadece Müslümanların değil aynı zamanda insanlığın kalesiydi, yeryüzünde insanların yaşadığının işareti, delili, merkeziydi. Bir asırdan beri Osmanlı yok, Osmanlı tasfiye edildiğinden beri yeryüzü şeytanın ikametgâhı, insanlar da oyuncağı ve eğlencesi oldular. Batının, sahip olduğu zannedilen değerlerini bile umursamadan Mısır, Suriye, Lübnan, Afganistan, Filistin, Irak, Libya, Arakan ve diğer İslam beldelerinde katliam yapılmasına seyirci kalmasının temel sebebi, şeytanın yeryüzündeki hâkimiyet karargâhlarından biri olmasındandır. Unutulmasın ki, şeytanın prensipleri yoktur, sadece alçaklık, hainlik, melunluk yapmak gibi bir vazifesi vardır. İslam`a karşı mücadele etmek için uydurulan bir takım prensipler, insanları aldatmak içindir ve ilk fırsatta onları da tepelemekten ve onlara güvenenleri bile rezil ve zelil etmekten kaçınmaz aksine zevk alır. Unutulmasın ki, her zaman olduğu gibi karşımızda yine şeytan var fakat bu defa dünya imparatorlukları kurmuş bir şeytan var, dünya imparatorluklarını yöneten ''insi şeytanlar'' var.

BATININ HERHANGİ BİR İNSANİ ÖLÇÜYLE HAREKETE GEÇECEĞİNE İNANMIYORUZ

 Batının, herhangi bir insani ölçüye bağlı olduğunu düşünmüyoruz, herhangi bir insani ölçüyle harekete geçeceğine inanmıyoruz. Dünyada elan, nazari çerçevede ''doğu'' diye bir kamp olmadığına inanıyoruz, doğuyu temsil ettiği zannedilen Rusya`nın kapitalizm mensubiyeti ile Çin`in komünizm-kapitalizm karışımı bir düşünce mensubiyeti ile felsefi altyapı bakımından batının kötü bir kopyasından ibaret olduğunu düşünüyoruz. Bu cihetten, batıya yönelttiğimiz tüm tenkitler, aynı zamanda ''doğu''yu temsil ettiği vehmini üreten Rusya ve Çin içinde caridir. Dünyada, bugün, ''insani'', ''vicdani'' çizginin temsil edildiği bir ittifak olmadığını düşünüyoruz.

"BATI VE BATILILAŞMIŞ DOĞU DÜNYASI DA, KATLİAMLAR KARŞISINDA SESSİZ…"

Dünyada, ''insani'' kıymet ölçülerinin münhasıran İslam`da olduğunu, bu kıymet ölçülerini şahsında ve müesseselerinde billurlaştıranların da ancak ve ancak Müslümanlar olabileceğini kendi, kitabımızdan anladığımız gibi, Mısır, Suriye, Filistin, Irak, Libya, Arakan, Afganistan misallerinde tüm dünyanın itiraf ettiğini görüyoruz. Batının ve Batılılaşmış doğunun, katliamlara karşı takındığı tavrından anlıyoruz ki, dünya, muhtevasında hiçbir insani ölçünün olmadığı ''şeytan imparatorlukları'' tarafından işgal edilmiştir. Şeytani özellikleri o kadar bariz hale geldi ki, kendi menfaatlerini bile takip edemez oldular, menfaatlerine uygun olanları bile yapamaz oldular. Çünkü şeytan yaptıklarından hiçbir menfaat elde edemez, onun işi sadece insanları ifsat etmektir, batı ve Batılılaşmış doğu dünyası da, katliamlar karşısında sessiz kalmakla, sabıka kaydından asırlarca silinmeyecek ve gelecek zamandaki güç merkezleri tarafından kendilerine merhamet edilmeyecek bir müktesebat biriktiriyorlar.

"İNSANLIK DİRİLMESEYDİ KIYAMET KOPACAKTI"

Dünyada insanlık öldü, buna mukabil Rabiatü`l Adeviye meydanında dirildi. Eğer orada dirilmeseydi, kıyamet kopacaktı, zira kıyamet alametlerinin muhtevasında görülen en önemli özellik, dünyada ''insanlığın'' kalmayacağıdır. Yeryüzünde Müslümanın kalmaması, dünyada insanlığın kalmayacağına delalettir, Rabiatü`l Adeviye meydanı ve o meydandaki yiğit kahramanlar, dünyayı ve insanlığı kurtardılar.

"MİSAK-I MİLLİ BİZİM DÜNYA GÖRÜŞÜMÜZ İÇİN ÇOK KÜÇÜK KALIR"

Mısır`da, Suriye`de, Lübnan`da, Filistin`de ve sair tüm İslam ülkelerinde yaşanan hadiseler, o ülkelerin iç işleri değildir. Biz Türkiye`de yaşıyoruz ama Misak-ı Milli bizim dünya görüşümüz için çok küçük kalır. Müslümanlar için vatan, Müslümanların yaşadığı her yerdir. Misak-ı Milli, bizim dünya görüşümüzün ancak has bahçesi olabilir. Bu sebepledir ki, yeryüzünün her neresinde bir Müslüman yaşıyorsa, biz oradayız.

"TÜRKİYE`NİN YALNIZLAŞTIĞINI SÖYLÜYORLAR…"

Arap baharının tersine döndüğünü söylüyorlar. Oysa İslam baharı geliyor. Türkiye`nin yalnızlaştığını söylüyorlar, doğru söylüyorlar fakat propagandistlerin gözlerden saklamaya çalıştığı husus, Türkiye`nin Müslüman halklar nezdinde sürekli kalabalıklaştığıdır. Mısır`da askeri darbe yapılıyor. Türkiye darbeye destek vermiyor, tabii olarak katil cunta idaresi tarafından hasım haline geliyor ve Türkiye yalnızlaşıyor. Türkiye`nin Sisi tarafından terk edilmesi, bu şekilde bir yalnızlaşma yaşaması, kelimenin tam manasıyla bir şereftir. Türkiye yalnızlaşıyor. Çünkü katiller, hırsızlar, gasıplar Türkiye`yi terk ediyor. Bu öyle bir yalnızlaşma ki. Her açıdan ''saflaşma'', ''arınma''. ''temizlenme''dir.

Sapık siyasi rejimler, diktatörler, krallar, melikler, zalimler, katiller Türkiye`yi terk ediyor, Elhamdülillah... Bunların her biri terk ettikçe, mazlumlar, mağdurlar, zayıflar, Müslümanlar Türkiye`nin yanında saf tutuyor, Türkiye`ye kalpten bağlanıyor. Türkiye`nin siyasi tesiri bu gün için azalıyor belki ama içtimai tesiri sürekli ve kalbi derinlikte genişliyor.

TÜRKİYE YALNIZ BAŞINA ''KUTUP YILDIZI'' GİBİ PARLIYOR

Türkiye yalnızlaşıyor, doğru... Alçaklar, hainler uzaklaşıyor bizden. Bundan mı şikâyet ediyorsunuz? Türkiye yalnızlaşıyor, bin yıllık tarihinde olmadığı kadar yalnızlaşıyor, doğru... Anlamıyor musunuz, o kadar yalnızlaştı ki, dünyada asaleti, şerefi, ahlakı, vicdanı yalnız başına temsil ediyor. Ne mutlu bunu yapanlara, ne mutlu bunu anlayanlara... Türkiye yalnızlaşıyor, tüm yıldızlar kendinden uzaklaşıyor ama uzaklaşan her yıldızın ışığı sönüyor, Türkiye yalnız başına ''kutup yıldızı'' gibi parlıyor. Üç paralık konforundan vazgeçemeyen ahmaklar, bundan mı şikâyet ediyorsunuz?

Yalnızlaşmak saflaşmaktır bazen, Türkiye ''çile''''` dolduruyor. İtikâf sünnetini unutanlar, yaşadığımız sürecin ne olduğunu anlamakta zorlanıyorlar. Yalnızlaşmak temizlenmektir bazen, insan kirlerinden kurtulduğu için şikâyet eder mi? Pislik içinde yaşayanlar, kaşınmadan duramayanlar, temizlikten rahatsız olacak kadar kirlenmiş olmayasınız?

Türkiye yalnızlaştıkça kalabalıklaşıyor, Ebu Cehillerden uzaklaştıkça Ümmü Mektumlarla hemhal oluyor. Ne mutlu ki yalnızlaşıyor, ne mutlu ki yalnızlaşma fırsatım buldu, ne mutlu ki yalnızlaşarak temizleniyor.

"SİLAHSIZ İNSANLARIN, SİLAHIN ÜZERİNE YÜRÜMESİ ŞUURLARINI PATLATTI"

Mısır`da yaşanan hadiseler, dünyanın şuurunu patlattı. Dünyada meseleyle ilgilenen herkes, he şeyi yeniden ve baştan düşünmeye başladı. Kamuoyunun önüne çıkan sözcülerin yüzlerindeki maskelerle yaptıkları açıklamalara bakmayın, kapalı kapılar arkasındaki karar vericilerin şuurları patladı. Karar veremiyorlar, istikamet tayin edemiyorlar, tavır alamıyorlar...

Dünyada söz sahibi devletler. ''Müslüman'' dendiğinde, arzularını bile ''emir'' telakki eden kralları, diktatörleri, Batılılaşmış (laik) siyasetçileri gördü bir asırdır. Bu sebeple Müslümanları ciddiyi almadılar. Zaman zaman sert mücadele yürüten Müslüman yiğitler oldu, onları da ''terörist'' olarak dünyaya kabul ettirdiler. İşte şimdi, Mısır`da, Kahire`de, İskenderiye`de ve onlarca diğer şehirde, barışçı gösteriler için sokaklara inen, yüzlerle, binlerle şehit vermesine rağmen silahlanmayan, silahlı mücadeleye niyetlenmeyen bir teşkilat, halk, ülke gördüler. Söyleyecekleri hiçbir sözleri yok, dolayısıyla şuurları patladı. Silahsız insanların, silahın üzerine yürümesi şuurlarını patlattı. Bedenine bomba bağlayarak düşmanın üzerine gidenleri görmüştü daha önce ve dehşete düşmüştü. Şimdi bedeninde bir pantolon ve gömlekten başka hiçbir şey olmaksızın düşmanın üzerine yürüyen çıplak imanı, çıplak ''cesareti'' gördü. Bu hal, canlı bombaların bedenlerine bağladıkları patlayıcıların milyonlarca katıydı, bu sebeple şuurları patlattı.

Müslüman kimmiş, kime denirmiş gördüler. Öyle ki bunu hem dünya gördü hem de Müslümanlar gördü. Müslümanlaşamamış Müslümanlar, konforunun elinden gideceğini farkeden Müslümanlar, ''Müslümanın kim olduğunu'' görünce şuurları dayanamadı, öyle bir patladı ki, hezeyan saçıyorlar.

"BATININ HER ŞEYİNİ İTMELİ, ATMALI, KENDİMİZDEN UZAKLAŞTIRMALIYIZ…"

Batının tüm değerlerinden kurtulmalı, tüm tefekkür şekillerinden uzaklaşmalı, akıl terkip unsurlarını reddetmeliyiz. Kendimiz olmalıyız, kendimize gelmeliyiz, kendi kaynaklarımıza dönmeliyiz. Bunun için yapilacak iş akl-ı selimi inşa etmek...

Batının her şeyini itmeli, atmalı, kendimizden uzaklaştırmalıyız, tam anlamıyla ona karşı ümmileşmeliviz. Geçici süreyle batının ''az sayıdaki doğrularına'' bile gözlerimizi kapatmalıyız. O kadar ümmileşmeliviz ki, yeryüzünde batı kültür ve uygarlığına dair hiçbir şeyi görmemeli, bunun için gerekirse ''renk körü'' haline gelmeliyiz. Onları tenkit ederken bile kendi gerekçelerini kullanmaya ihtiyaç duymamalıyız, bunun geçerli olduğu vehminden kurtulmalıyız. Bina olan arsaya bina yapılmaz, önce mevcut binayı yıkmalıyız, bunu ise ümmileşmek yoluyla gerçekleştirmeliyiz. Batıya karşı ümmileşerek zihni arsamızı boşaltmalı, batıdan alınan aslında molozdan başka bir mahiyeti olmayan malzemeyi temizlemeliyiz. Temiz ve saf bir zihinle işe başlamalı, tasavvur ve tefekkürümüzün temelini kalbimize atmalıyız. Temelleri kalpte, gövdesi zihinde olan, merkezinde ruhun bulunduğu bir akıl binası inşa etmeliyiz. Bu akıl (akl-ı selim), ruhun sevk ve idaresinde, iman yoluyla İslam`a ve Allah`a bağlanmış, dünyayı ve içindeki her şeyi O`na göre anlayan, hisseden, gören bir bünyeye sahip olmalıdır.

"BURADA, MISIR`DAKİ YİĞİTLERE YARDIM ETMEK İÇİN TOPLANMADIK…"

İhvan lideri, şehit çocuğunun naaşının başında çocuğuna ağlamıyor, İslamsızlaştırılan ve tabii olarak insansızlaştırılan dünyanın ve ülkesinin ne kadar vahşi, ne kadar hayvani, ne kadar zelil bir yer olduğuna ağlıyor. O kahraman insan biliyor ki, İslamlaştırılan bir ülke ve Müslümanlaştırılan bir halk asla öyle olmaz. O kahramanların iktidar için mücadele ettiğini, bu mücadele için binlerce insanın öldürüldüğünü, bu sebeplerle iktidar talebinden vazgeçmeleri gerektiğini söyleyen bazı gafil Müslümanlar, çağın şerefsizlik hastalığına yakalanan ahmaklardır.

Burada, Mısır`daki yiğitlere yardım etmek için toplanmadık, Mısır`daki yiğitlerin üzerine sağanak halinde inen rahmetten nasiplenmek için toplandık. Umulur ki Allah Azze ve Celle, samimi niyetlerle burada toplandığımız için Mısır`daki yiğitlere inen rahmetten bize de pay ayırır. Şu anda duaları kabul edilecek olanlar, zulüm altındaki Müslüman kardeşlerimizdir, kendileri için dua edenlere dua ederler ümidiyle burada toplandık. Allah Azze ve Celle onları muzaffer etsin, düşmanlarını zelil, rezil ve mağlup etsin. "

İslam Dünyası Dayanışma Platformuna Katılan Kuruluşlar: Duyarlı Toplum Derneği, Anadolu Gençlik Derneği Kahramanmaraş şubesi, Rıdvan Hoca Vakfı, Türkiye Yazarlar Birliği Kahramanmaraş şubesi, İyi-Der, İnsani Yardım Derneği, Saçaklızade Vakfı, Ülfet Vakfı, Memur-Sen, Diyanet-Sen, Mazlum-Der, Kahramanmaraş Platformu, Kent Konseyi, Merdan Derneği, Hayrat Vakfı, Gülhan-der, Hayır ve İhsan Vakfı, Beşir Derneği, İlim Yayma Derneği, Genç Ufuk Derneği, Kamim-der, Tümsiad, Şuurlu Öğretmenler Derneği, İhya Vakfı, As-der, MTTB Kahramanmaraş Şubesi, Verenel Derneği, Hayır ve hasenat derneği, Ekin Der, Alperen Ocağı, Lider Gençlik İzci Klübu, Bertiz Eğitim Kültür ve Dayanışma Vakfı, Özgür Suriye Avukatları Birliği. (M. Serhat TOPALCA)


Haber portalımız 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu`na uygun olarak yayınlanmaktadır. Yayınlanan fotoğrafların yeniden yayımı ve herhangi bir ortamda basılması, önceden yazılı izin gerektirir. Portalımızda yayınlanan haberler ise,  portalımızın ilgili sayfasına link verilmek koşuluyla yeniden yayınlanabilir. Aksi takdirde Kahramanmaraş mahkemeleri yetkilidir.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —