Pazar gününe kadar sürecek
olan nöbet ulucami önündeki meydanda devam edecek. 24 saat boyunca nöbet
tutacak olan STK üyeleri ve vatandaşlar Kur'an okuyacak, dua edecek ve program
kapsamında konuşmalar yapılacak.
Platform sözcüsü avukat Haki
Demir, Ulu Cami meydanında 33 sivil toplum kuruluşu tarafından kurulan
platformun kuruluş beyannamesini okudu.
İslam Dünyası Dayanışma
Platformu tarafından hazırlanan beyannemeyi okuyan Demir, Osmanlı
İmparatorluğunun yıkılmasından sonra dünya üzerinde dengelerin değiştiğini ve
buna bağlı olarak da insani değerlerin hiçe sayıldığını ifade etti. İslami
kurallara göre yönetilen bir ülkenin dünya üzerinde söz sahibi olmadığı için
mazlumların korunamadığını belirten Demir, kurulan süper güçlerin insi
şeytanların elinde olduğunu savundu.
Yaşanan olaylarla birlikte
dünyada insanlığın öldüğünü ancak Rabiatül Adeviyye meydanında yeniden
dirildiğini söyleyen Demir, meydandaki insanların dünyadaki insanlığı
kurtardığını ifade etti.
Mısır`da, Suriye`de,
Lübnan`da, Filistin`de ve diğer tüm İslam ülkelerinde yaşanan hadiselerin, o
ülkelerin iç işleri olmadığını ve Misak-ı Milli'nin dünya görüşleri için çok
küçük kaldığını savunan Demir, Müslümanlar için vatanın, Müslümanların yaşadığı
her yer olduğunu ve bundan dolayı Misak-ı Milli'nin dünya görüşlerinin ancak
has bahçesi olabileceğini söyledi.
Türkiye'nin Mısır'da Sisi'ye
destek vermediği için yalnızlaştığını söyleyenlerin yanıldığını kaydeden Demir,
Türkiye`nin Müslüman halklar nezdinde sürekli kalabalıklaştığını ve bu
yalnızlaşmanın da her açıdan saflaşma, arınma ve temizlenme olduğunu belirtti.
İslam Dünyası Dayanışma
Platformu tarafından hazırlanan beyannemede öne çıkan konular ise şöyle:
" İslam`ın son kalesi, son karargâhı, son
devleti, son medeniyeti olan Osmanlı yıkıldıktan sonra yeryüzü, şeytanların
eğlence merkezi haline geldi. Şeytan, sadece Allah`a değil aynı zamanda insana
da düşmandır, insanları Allah`ın dininden uzaklaştırdıktan sonra, insanlıktan
da uzaklaştırır. Kendinden hakir gördüğü için secde etmediği insanı, kendinden
hakir hale getirmek, zelil ve rezil etmek için elinden geleni yapar ve
maksadını gerçekleştirdiğinde de keyifle eserini seyrederek eğlenir. Yeryüzünde
Allah`ın dini hâkim ve Müslümanlar kuvvetli değilse, dünyayı ''insani''
çizgide tutacak hiçbir ölçü ve kudret, makam ve mercii yok demektir.
DÜNYA İMPARATORLUKLARINI YÖNETEN ''İNSİ
ŞEYTANLAR'' VAR
Osmanlı, son İslam devlet ve
medeniyeti olmakla, sadece Müslümanların değil aynı zamanda insanlığın
kalesiydi, yeryüzünde insanların yaşadığının işareti, delili, merkeziydi. Bir
asırdan beri Osmanlı yok, Osmanlı tasfiye edildiğinden beri yeryüzü şeytanın
ikametgâhı, insanlar da oyuncağı ve eğlencesi oldular. Batının, sahip olduğu
zannedilen değerlerini bile umursamadan Mısır, Suriye, Lübnan, Afganistan,
Filistin, Irak, Libya, Arakan ve diğer İslam beldelerinde katliam yapılmasına
seyirci kalmasının temel sebebi, şeytanın yeryüzündeki hâkimiyet
karargâhlarından biri olmasındandır. Unutulmasın ki, şeytanın prensipleri
yoktur, sadece alçaklık, hainlik, melunluk yapmak gibi bir vazifesi vardır.
İslam`a karşı mücadele etmek için uydurulan bir takım prensipler, insanları
aldatmak içindir ve ilk fırsatta onları da tepelemekten ve onlara güvenenleri
bile rezil ve zelil etmekten kaçınmaz aksine zevk alır. Unutulmasın ki, her zaman
olduğu gibi karşımızda yine şeytan var fakat bu defa dünya imparatorlukları
kurmuş bir şeytan var, dünya imparatorluklarını yöneten ''insi
şeytanlar'' var.
BATININ HERHANGİ BİR İNSANİ ÖLÇÜYLE HAREKETE GEÇECEĞİNE
İNANMIYORUZ
Batının, herhangi bir insani ölçüye bağlı
olduğunu düşünmüyoruz, herhangi bir insani ölçüyle harekete geçeceğine
inanmıyoruz. Dünyada elan, nazari çerçevede ''doğu'' diye bir kamp
olmadığına inanıyoruz, doğuyu temsil ettiği zannedilen Rusya`nın kapitalizm
mensubiyeti ile Çin`in komünizm-kapitalizm karışımı bir düşünce mensubiyeti ile
felsefi altyapı bakımından batının kötü bir kopyasından ibaret olduğunu
düşünüyoruz. Bu cihetten, batıya yönelttiğimiz tüm tenkitler, aynı zamanda
''doğu''yu temsil ettiği vehmini üreten Rusya ve Çin içinde caridir.
Dünyada, bugün, ''insani'', ''vicdani'' çizginin temsil
edildiği bir ittifak olmadığını düşünüyoruz.
"BATI VE BATILILAŞMIŞ DOĞU DÜNYASI DA, KATLİAMLAR
KARŞISINDA SESSİZ
"
Dünyada, ''insani''
kıymet ölçülerinin münhasıran İslam`da olduğunu, bu kıymet ölçülerini şahsında
ve müesseselerinde billurlaştıranların da ancak ve ancak Müslümanlar
olabileceğini kendi, kitabımızdan anladığımız gibi, Mısır, Suriye, Filistin,
Irak, Libya, Arakan, Afganistan misallerinde tüm dünyanın itiraf ettiğini
görüyoruz. Batının ve Batılılaşmış doğunun, katliamlara karşı takındığı
tavrından anlıyoruz ki, dünya, muhtevasında hiçbir insani ölçünün olmadığı
''şeytan imparatorlukları'' tarafından işgal edilmiştir. Şeytani
özellikleri o kadar bariz hale geldi ki, kendi menfaatlerini bile takip edemez
oldular, menfaatlerine uygun olanları bile yapamaz oldular. Çünkü şeytan
yaptıklarından hiçbir menfaat elde edemez, onun işi sadece insanları ifsat
etmektir, batı ve Batılılaşmış doğu dünyası da, katliamlar karşısında sessiz
kalmakla, sabıka kaydından asırlarca silinmeyecek ve gelecek zamandaki güç
merkezleri tarafından kendilerine merhamet edilmeyecek bir müktesebat
biriktiriyorlar.
"İNSANLIK DİRİLMESEYDİ KIYAMET KOPACAKTI"
Dünyada insanlık öldü, buna
mukabil Rabiatü`l Adeviye meydanında dirildi. Eğer orada dirilmeseydi, kıyamet
kopacaktı, zira kıyamet alametlerinin muhtevasında görülen en önemli özellik,
dünyada ''insanlığın'' kalmayacağıdır. Yeryüzünde Müslümanın kalmaması,
dünyada insanlığın kalmayacağına delalettir, Rabiatü`l Adeviye meydanı ve o
meydandaki yiğit kahramanlar, dünyayı ve insanlığı kurtardılar.
"MİSAK-I MİLLİ BİZİM DÜNYA GÖRÜŞÜMÜZ İÇİN ÇOK KÜÇÜK
KALIR"
Mısır`da, Suriye`de,
Lübnan`da, Filistin`de ve sair tüm İslam ülkelerinde yaşanan hadiseler, o
ülkelerin iç işleri değildir. Biz Türkiye`de yaşıyoruz ama Misak-ı Milli bizim
dünya görüşümüz için çok küçük kalır. Müslümanlar için vatan, Müslümanların
yaşadığı her yerdir. Misak-ı Milli, bizim dünya görüşümüzün ancak has bahçesi
olabilir. Bu sebepledir ki, yeryüzünün her neresinde bir Müslüman yaşıyorsa,
biz oradayız.
"TÜRKİYE`NİN YALNIZLAŞTIĞINI SÖYLÜYORLAR
"
Arap baharının tersine
döndüğünü söylüyorlar. Oysa İslam baharı geliyor. Türkiye`nin yalnızlaştığını
söylüyorlar, doğru söylüyorlar fakat propagandistlerin gözlerden saklamaya
çalıştığı husus, Türkiye`nin Müslüman halklar nezdinde sürekli
kalabalıklaştığıdır. Mısır`da askeri darbe yapılıyor. Türkiye darbeye destek
vermiyor, tabii olarak katil cunta idaresi tarafından hasım haline geliyor ve
Türkiye yalnızlaşıyor. Türkiye`nin Sisi tarafından terk edilmesi, bu şekilde bir
yalnızlaşma yaşaması, kelimenin tam manasıyla bir şereftir. Türkiye
yalnızlaşıyor. Çünkü katiller, hırsızlar, gasıplar Türkiye`yi terk ediyor. Bu
öyle bir yalnızlaşma ki. Her açıdan ''saflaşma'', ''arınma''.
''temizlenme''dir.
Sapık siyasi rejimler,
diktatörler, krallar, melikler, zalimler, katiller Türkiye`yi terk ediyor,
Elhamdülillah... Bunların her biri terk ettikçe, mazlumlar, mağdurlar,
zayıflar, Müslümanlar Türkiye`nin yanında saf tutuyor, Türkiye`ye kalpten
bağlanıyor. Türkiye`nin siyasi tesiri bu gün için azalıyor belki ama içtimai
tesiri sürekli ve kalbi derinlikte genişliyor.
TÜRKİYE YALNIZ BAŞINA ''KUTUP YILDIZI'' GİBİ
PARLIYOR
Türkiye yalnızlaşıyor,
doğru... Alçaklar, hainler uzaklaşıyor bizden. Bundan mı şikâyet ediyorsunuz?
Türkiye yalnızlaşıyor, bin yıllık tarihinde olmadığı kadar yalnızlaşıyor,
doğru... Anlamıyor musunuz, o kadar yalnızlaştı ki, dünyada asaleti, şerefi,
ahlakı, vicdanı yalnız başına temsil ediyor. Ne mutlu bunu yapanlara, ne mutlu
bunu anlayanlara... Türkiye yalnızlaşıyor, tüm yıldızlar kendinden uzaklaşıyor
ama uzaklaşan her yıldızın ışığı sönüyor, Türkiye yalnız başına ''kutup
yıldızı'' gibi parlıyor. Üç paralık konforundan vazgeçemeyen ahmaklar,
bundan mı şikâyet ediyorsunuz?
Yalnızlaşmak saflaşmaktır
bazen, Türkiye ''çile''''` dolduruyor. İtikâf sünnetini unutanlar,
yaşadığımız sürecin ne olduğunu anlamakta zorlanıyorlar. Yalnızlaşmak
temizlenmektir bazen, insan kirlerinden kurtulduğu için şikâyet eder mi? Pislik
içinde yaşayanlar, kaşınmadan duramayanlar, temizlikten rahatsız olacak kadar
kirlenmiş olmayasınız?
Türkiye yalnızlaştıkça
kalabalıklaşıyor, Ebu Cehillerden uzaklaştıkça Ümmü Mektumlarla hemhal oluyor.
Ne mutlu ki yalnızlaşıyor, ne mutlu ki yalnızlaşma fırsatım buldu, ne mutlu ki
yalnızlaşarak temizleniyor.
"SİLAHSIZ İNSANLARIN, SİLAHIN ÜZERİNE YÜRÜMESİ
ŞUURLARINI PATLATTI"
Mısır`da yaşanan hadiseler,
dünyanın şuurunu patlattı. Dünyada meseleyle ilgilenen herkes, he şeyi yeniden
ve baştan düşünmeye başladı. Kamuoyunun önüne çıkan sözcülerin yüzlerindeki
maskelerle yaptıkları açıklamalara bakmayın, kapalı kapılar arkasındaki karar
vericilerin şuurları patladı. Karar veremiyorlar, istikamet tayin edemiyorlar,
tavır alamıyorlar...
Dünyada söz sahibi devletler.
''Müslüman'' dendiğinde, arzularını bile ''emir'' telakki eden
kralları, diktatörleri, Batılılaşmış (laik) siyasetçileri gördü bir asırdır. Bu
sebeple Müslümanları ciddiyi almadılar. Zaman zaman sert mücadele yürüten
Müslüman yiğitler oldu, onları da ''terörist'' olarak dünyaya kabul
ettirdiler. İşte şimdi, Mısır`da, Kahire`de, İskenderiye`de ve onlarca diğer
şehirde, barışçı gösteriler için sokaklara inen, yüzlerle, binlerle şehit
vermesine rağmen silahlanmayan, silahlı mücadeleye niyetlenmeyen bir teşkilat,
halk, ülke gördüler. Söyleyecekleri hiçbir sözleri yok, dolayısıyla şuurları
patladı. Silahsız insanların, silahın üzerine yürümesi şuurlarını patlattı.
Bedenine bomba bağlayarak düşmanın üzerine gidenleri görmüştü daha önce ve
dehşete düşmüştü. Şimdi bedeninde bir pantolon ve gömlekten başka hiçbir şey
olmaksızın düşmanın üzerine yürüyen çıplak imanı, çıplak ''cesareti''
gördü. Bu hal, canlı bombaların bedenlerine bağladıkları patlayıcıların
milyonlarca katıydı, bu sebeple şuurları patlattı.
Müslüman kimmiş, kime denirmiş
gördüler. Öyle ki bunu hem dünya gördü hem de Müslümanlar gördü.
Müslümanlaşamamış Müslümanlar, konforunun elinden gideceğini farkeden
Müslümanlar, ''Müslümanın kim olduğunu'' görünce şuurları dayanamadı,
öyle bir patladı ki, hezeyan saçıyorlar.
"BATININ HER ŞEYİNİ İTMELİ, ATMALI, KENDİMİZDEN
UZAKLAŞTIRMALIYIZ
"
Batının tüm değerlerinden
kurtulmalı, tüm tefekkür şekillerinden uzaklaşmalı, akıl terkip unsurlarını
reddetmeliyiz. Kendimiz olmalıyız, kendimize gelmeliyiz, kendi kaynaklarımıza
dönmeliyiz. Bunun için yapilacak iş akl-ı selimi inşa etmek...
Batının her şeyini itmeli,
atmalı, kendimizden uzaklaştırmalıyız, tam anlamıyla ona karşı ümmileşmeliviz.
Geçici süreyle batının ''az sayıdaki doğrularına'' bile gözlerimizi
kapatmalıyız. O kadar ümmileşmeliviz ki, yeryüzünde batı kültür ve uygarlığına
dair hiçbir şeyi görmemeli, bunun için gerekirse ''renk körü'' haline
gelmeliyiz. Onları tenkit ederken bile kendi gerekçelerini kullanmaya ihtiyaç
duymamalıyız, bunun geçerli olduğu vehminden kurtulmalıyız. Bina olan arsaya
bina yapılmaz, önce mevcut binayı yıkmalıyız, bunu ise ümmileşmek yoluyla
gerçekleştirmeliyiz. Batıya karşı ümmileşerek zihni arsamızı boşaltmalı,
batıdan alınan aslında molozdan başka bir mahiyeti olmayan malzemeyi
temizlemeliyiz. Temiz ve saf bir zihinle işe başlamalı, tasavvur ve
tefekkürümüzün temelini kalbimize atmalıyız. Temelleri kalpte, gövdesi zihinde
olan, merkezinde ruhun bulunduğu bir akıl binası inşa etmeliyiz. Bu akıl (akl-ı
selim), ruhun sevk ve idaresinde, iman yoluyla İslam`a ve Allah`a bağlanmış,
dünyayı ve içindeki her şeyi O`na göre anlayan, hisseden, gören bir bünyeye
sahip olmalıdır.
"BURADA, MISIR`DAKİ YİĞİTLERE YARDIM ETMEK İÇİN
TOPLANMADIK
"
İhvan lideri, şehit çocuğunun
naaşının başında çocuğuna ağlamıyor, İslamsızlaştırılan ve tabii olarak
insansızlaştırılan dünyanın ve ülkesinin ne kadar vahşi, ne kadar hayvani, ne
kadar zelil bir yer olduğuna ağlıyor. O kahraman insan biliyor ki,
İslamlaştırılan bir ülke ve Müslümanlaştırılan bir halk asla öyle olmaz. O
kahramanların iktidar için mücadele ettiğini, bu mücadele için binlerce insanın
öldürüldüğünü, bu sebeplerle iktidar talebinden vazgeçmeleri gerektiğini
söyleyen bazı gafil Müslümanlar, çağın şerefsizlik hastalığına yakalanan
ahmaklardır.
Burada, Mısır`daki yiğitlere
yardım etmek için toplanmadık, Mısır`daki yiğitlerin üzerine sağanak halinde
inen rahmetten nasiplenmek için toplandık. Umulur ki Allah Azze ve Celle,
samimi niyetlerle burada toplandığımız için Mısır`daki yiğitlere inen rahmetten
bize de pay ayırır. Şu anda duaları kabul edilecek olanlar, zulüm altındaki
Müslüman kardeşlerimizdir, kendileri için dua edenlere dua ederler ümidiyle
burada toplandık. Allah Azze ve Celle onları muzaffer etsin, düşmanlarını
zelil, rezil ve mağlup etsin. "
İslam Dünyası Dayanışma
Platformuna Katılan Kuruluşlar: Duyarlı Toplum Derneği, Anadolu Gençlik Derneği
Kahramanmaraş şubesi, Rıdvan Hoca Vakfı, Türkiye Yazarlar Birliği Kahramanmaraş
şubesi, İyi-Der, İnsani Yardım Derneği, Saçaklızade Vakfı, Ülfet Vakfı,
Memur-Sen, Diyanet-Sen, Mazlum-Der, Kahramanmaraş Platformu, Kent Konseyi,
Merdan Derneği, Hayrat Vakfı, Gülhan-der, Hayır ve İhsan Vakfı, Beşir Derneği,
İlim Yayma Derneği, Genç Ufuk Derneği, Kamim-der, Tümsiad, Şuurlu Öğretmenler
Derneği, İhya Vakfı, As-der, MTTB Kahramanmaraş Şubesi, Verenel Derneği, Hayır
ve hasenat derneği, Ekin Der, Alperen Ocağı, Lider Gençlik İzci Klübu, Bertiz
Eğitim Kültür ve Dayanışma Vakfı, Özgür Suriye Avukatları Birliği. (M. Serhat
TOPALCA)
Haber portalımız 5846
sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu`na uygun olarak yayınlanmaktadır.
Yayınlanan fotoğrafların yeniden yayımı ve herhangi bir ortamda basılması,
önceden yazılı izin gerektirir. Portalımızda yayınlanan haberler ise, portalımızın ilgili sayfasına link verilmek
koşuluyla yeniden yayınlanabilir. Aksi takdirde Kahramanmaraş mahkemeleri
yetkilidir.