Nuhan Nebi Çam ile Öykü ve Öykücülük Üzerine

Gazetemiz Yazarlarından Nuhan Nebi Çam ve Yazı İşleri Sorumlu Müdürümüz Kürşad Kerem Akçakale Öykü ve Öykücülük Üzerine söyleyişi gerçekleştirdi.

Nuhan Nebi Çam ile Öykü ve Öykücülük Üzerine

YOLCU VE EŞKIYA, NEDEN BÖYLE BİR İSİM…

Büyük medeniyetin yolcusuyuz… Peygamber, "Bir yolcu gibi ol." demiştir. Dünya bir gölgeliktir, dinlenirsin, terini soğutur ve bir mataradan yudumladığın su ile gırtlağını ıslatırsın… Sonra, yola devam.

Bu dünya yalnızlıkların, konup göçmelerin dünyasıdır. Şu kısacık konukluk zamanlarında, insanların birbirlerini kırmasına, üzmesine ve yok saymasına gerek de yok, diye düşünüyorum. Yolculuklar esnasında bir eşkıya, kötü niyetli biri yolumuzu da kesebilir. Bazen o, somut bir acımasızdır, bir imgedir bazen, metafordur. Ama muhakkak bir eşkıya vardır. Bu nefs de olabilir. Büyük büyük kavgaların, savaşların, mütarekelerin düşman unsurları da… Ve Yolcu ve Eşkıya ismi böyle doğmuştur. Üzeyir Peygamber'in menkıbesinden yola çıkılarak oluşturulmuş kurgusal bir metin.

NUHAN NEBİ, NEDEN ÖYKÜDE ISRARCI. ÜÇ KİTABINIZ YAYINLANDI, HEPSİ DE ÖYK܅

2005' te "Yangın Sonrası Ölmek", dedim… Bu benim muhayyilemde büyük bir imgeydi. Yangın, medeniyetin orta yerindedir; köşk yanıyor, insanlarımız tedirgin, telaş içindedir. Bir medeniyet, ithal düşüncelerin alevleriyle boğuşmaktadır. Ama kazanan emin olun bir olacağız Sevgili Kerem…

2011'de "Kaçış" yayınlandı. Bu kavram, yazarı, anlatıcıyı ve kahramanları toptan korkak ilan edebilir. Ama değil; bu kaçış korkudan, ürpertiden kaynaklanan bir kaçış değildir. Bu, iki yüzlülüklere, çıkar ilişkilerine, insanların kıkırdak yapılı hallerine yüz çevirmedir. Haysiyetli ve onurlu bir duruşla, oynak tavırların hepsine sırt dönmektir. Anadolu'ya, samimiyete, içtenliğe doğru kaçmaktır. Ve edebiyatın burcu; samimiyet…

2014 Ocak ayı… Yolcu ve Eşkıya… On sekiz kısa öyküden oluşuyor.

Neden öykü, konusuna şimdi geçebilirim.

Kendimi en kolay ve rahat ifade edebildiğim bir tür olduğu için öykü. Ben, aslında şair olmayı çok istemişimdir. İç kavgaların, heyecan depremlerinin ifade biçiminin şiir olması gerektiğini söylüyorum. Ama olmadı. Mısralar bana hep yabancı ve kırgın durdu. Öyküde karar kılmak durumunda kaldım. Müzisyenlik, bir bestenin notalarında iz sürmek de içimde bir ukde olarak kalmıştır. Şair olamadım, müzisyen de olamadım.  Şiire ve şarkıya en yakın tür olduğu için öykü yazmaya karar verdim. Bu tercih, deneme de olabilirdi. Ama öykü, durduğum nokta. Şarkılarımı özgürce söyleyebileceğim, pervasız notaların kanatlanabileceği yer olduğu için öykü.

ÖYKÜLERİNİZİN BESLENDİĞİ GÖZELER NELERDİR, DESEM…

Gelenek, her şey…

Tabii bunu ilkel öngörüler, iptidai bir bakış açısı ve gerilerde kalmak olarak değerlendirmek büyük yanlışlık olur. Çağın gerekleri ve modern zamanların edebiyatı getirdiği nokta neresi, bunu bilmek, yazın dünyasına bu çerçeveden bakmak ve böyle şartların içinde düşe-kalka gelenekten beslenmek, önemli olan…

Benim için, yazmaya çalıştıklarım ve ortaya koyduklarım için Mevlana önemli bir ay ışığıdır; gecenin tenhalığında… Mesnevi, Fihi ma Fih… Cevher bitmiyor, bitmez de. Yunus Emreler, Fuzuliler, Hacı Bektaşlar, Dede Korkutlar… Bunlar devasa gözenekler, çağıl çağıl akan şelalelerdir. "Hugo, Shakespeare, Schiller, Goethe bizim klasiklerimizdir." diyen Batılı bir entelektüel, Melih Cevdet'e "Sizin klasikleriniz kimlerdir." diye soruyor. Bu mukallit aydının verdiği cevabı bilir misiniz Sevgili Kerem? Şunu diyor şair(!) Anday: "Bizim klasiklerimiz yoktur." Yazıklar olsun… Yazıklar olsun… Bâkiler, Şeyh Galipler, Kutadgu Biligler… Yukarıda saydığım isimleri söyleyemeyen, onları yok sayan kafa yapısına yazıklar olsun. Batı'nın içimizdeki sömürge aydınları…

Biz bu şamdanlardan, geleneğimizden beslendik; hâlâ da besleniyoruz…

"Modernizmin gemisinden tüm eskileri atıyoruz, putları yıkıyoruz." Mealinde laflar eden Mayakovski ve aynı zihniyetteki kişileri de alaycı bir tebessümle takip ediyorum. Ve "Biz Gogol'un paltosundan çıktık." diyen Dostoyevski'yi derin bir saygıyla selamlıyorum. Ve sesimi şöyle gümrahlaştırıyorum "Biz Dede Korkut'un börkünden, Orhun Kitabeleri'nin gölgelerinden çıktık."


YAZARLIKTA ALAYLI OLMAK MI ÖNEMLİ SİZCE MEKTEPLİ OLMAK MI?

Böyle bir sorunun muhatabı ustalarımız olmalıydı.

Mektepli olmak, işin dil kuralları boyutunu öğrenmek çok önemli. Nasıl yazdığını, biçimi tartabilmek, kuralları masanın başına geçtiğinde tatbik edebilmek lazımdır. Noktayı, virgülü, birleşik ya da ayrı yazılması gereken (de, da) ları bilmiyorsa yazar, ona biraz dur, öğren de gel, denmeli. Bu da mektepli olmaktan geçiyor…

Ama asıl olan alaylı olmaktır…  Bir ustanın rahlesinden geçmek, onun terbiyesi altında yetişmek, has edebiyatçıyı doğuran şeylerdir, diye düşünüyorum. Ustadan tevazu öğrenmek, oturup kalkmayı bilmek, onun konuşmalarında yok olmak önemlidir. Bir usta, bir çırak ve yavaş yavaş ustalaşan bir çırak… Bir örs, bir çekiç, kızgın alevler; bir usta bir çırak sonra ustalaşmış bir çırak. Edebiyatçılığın haysiyetini, sağlam duruşunu öğrenmek gerekmektedir. Bu da bencileyin alaylı olmaktan geçiyor.

 

 ÖYKÜLERİNİZDE OLAY ÖYKÜCÜLÜĞÜNÜN PEK OLMADIĞINI GÖRDÜM…

Evet. Bir durumu kurgulamak ve o durum etrafında gergefi genişletmek önemli benim için… Bu, yazın dünyasına, öyküye bakışla ilgili bir şeydir…  Çehov okursunuz, Sait Faik okursunuz, Rasim Özdenören okursunuz ve o yolda yazmaya başlarsınız. Benim için önemli olan durum öykücülüğüdür…

BİR YAZARDA SİZCE EN ÖNEMLİ ÖZELLİK NE OLMALIDIR…

Duru bir duygu sahip olmak, içtenlik bence en önemli olan unsurdur. Yazar, yapmacık tavırlardan, boyalı bir halden devamlı uzak durmalıdır. Kahramanlar günlük yaşamın içindedirler. Bir hikâyedeki kadını otobüste görmem beni o kadar heyecanlandırmıştı ki, bunu ifade etmek çok zor olsa gerek. Yazar ya olduğu gibi görünmelidir, ya da göründüğü gibi olmalıdır…

-BİRAZ DA NUHAN NEBİ ÇAM'DAN SÖZ EDELİM…

Maraş'ta doğdu. 1974'ün Haziran'ıydı... Babam, Maraş'ta bazı zamanlar beni köy düğünlerine götürürdü. Gençler halay çeker, silah atar ve çayırda güreşirlerdi. Ben bir elma ağacının gölgesinde, olup biteni uzaktan izler, yahut karşıdaki tepelere tırmanırdım. İçimde bir şair ruhu gezdiriyordum…

GÜNÜMÜZ ÖZELDE ÖYKÜ GENELDE EDEBİYAT DÜNYASINI NASIL GÖRÜYORSUNUZ.

Gruplaşmalar almış başını gidiyor, bir komitacılık, hizpçilik her yanımızda. Bunlar Türk Edebiyatı'na ihanet ettiklerinin farkına bile varamayan körlerdir, bence. Edebiyatımızın modern zamanların bayırlarından tırmanmaya başladığından bu yana ediplerimiz ya da kendini öyle zannedenler büyük bir yanılgı içindeler. 1900'lü yılların aydını-yazarı "Efendisinin ilaçlarını içmekten çekinmeyen şapşal uşak." büyük bir taklitçi. Ve ihanetin; Fuzuliler'e, Bakiler'e, Mevlânalar'a, Yunuslar'a, Şeyh Galipler'e ihanetin farkında değiller. Şimdiki edebiyatçılarımız ahbap çavuş şarkıları söylüyorlar…

Teşekkür edirim…



1

Kahramanmaraş’ta Tarihi Eser Kaçakçılığı Operasyonu

2

“Her Türlü Afet ve Acil Duruma Hazırız”

3

Kahramanmaraş’ta emlakçılık sektörüne yeni bir boyut geliyor!

4

Sinan Akçıl, Şarkılarıyla Unutulmaz Bir Gece Yaşattı

5

İstiklalspor Basketbol Takımı Fırtına Gibi Başladı! 77-66’lık Zafer