Bu dosyada baştan beri anlattığım bazı konuların gündeme gelmesinden mutsuz olacaklar mutlaka olacaktır. Ama bu kent hepimizindir. Sınırlı yetkiye rağmen ben de bu kentin, sosyal yapısına ilk defa yapılan hizmetlerle katkıda bulunmuş birisiyim. Tekrar söylüyorum; şehrimiz insanlarına, kentte yaşayan canlılara, hakları olan hizmetleri sunmak için, daha önceki dönemde yapmak isteyip de yetkimizin sınırlı olması sebebiyle yapamadığımız projelerimizi hayata geçirmek, adil bir yönetimle herkesin yararlanacağı hizmetleri en güzel ve profesyonelce halkımıza sunmak için 2014 yerel seçimlerinde, Onikişubat İlçemize aday adayı oldum. Aday adayı olmak benimle ilgili bir hareket olmakla beraber aday olmak bilindiği gibi benim elimde olmadığı için aday gösterilmedim.
İmkân buldukları zaman
hizmetin en güzelini vermeyen, hizmetleri öteleyen, kasıtsız veya kasıtlı asıl
verilmesi gereken hizmetleri engelleyen yöneticiler, başkasına gerek kalmadan,
dünya ömrü bitmeden kendi kendilerini sorgulamalıdırlar.
Yöneticilik fantezi olsun diye
yapılacak iş değildir. İş yapabilecek olanların önüne engeller çıkarmak öyle
kimsenin hakkı olmamalıdır. Bunların hepsi yani haksız engellemeler de dâhil
yapılan her haksızlığın, bilerek yapılan her hatanın, burada olmasa da Allah
katında bir sorgulaması olacaktır. Kimse; "Yetki bende, istediğim gibi hareket
ederim!" diyemez, bu söz çok lüks ve gereksizdir. Yönetim emanetini alanlar,
her şeyin en güzelini yapma durumundadırlar. Yönetim emaneti kimseye; "Sen
istediğini yapabilirsin!" diye verilemez, yok böyle bir şey. Yönetim emaneti
kişiye, "İşin en doğrusunu ara, bul ve yap!" diye verilir. Yönetim hakkında
önce bunların herkes tarafından doğru anlaşılması gerekir.
Yönetici, bulunduğu her
konumda, planladığı ve yaptığı her işi sorumluluk bilincinde yapmaya azimli
olmak ve dikkat etmek zorundadır. Kimilerini mutlu edemesem de işte ben de
sorumluluk taşıdığım sürede bunu yapmaya çalıştım. Bir işi yaptıktan sonra bile
yapılan işi sorgulamam gerektiği kanaatine vardığım anda dahi bunu yaptım.
Örnek verecek olursam;
Konservatuarı açtıktan sonra bu sorumluluk bilinci ile "Acaba hata mı yaptık!"
diye kendimi çok sorguladım. Ancak buradaki niyetimiz şu idi; sayısız
insanların, çocuklarına bu dersleri aldırtmak için çok yüklü paralar
ödediklerini biliyordum, duyuyordum. Ayrıca vatandaş, ekonomik açıdan olsun,
sorumluluk taşıma açısından olsun, sığınacakları devlet güvencesinde yer de
arıyorlardı. Halkın belediye yönetiminden böyle bir hizmet alma beklentisi de
vardı. Bu işe bu yüzden giriştiğimiz gibi bir de bazı insanların sanat adı
altında bu tür işlerle meşgul olmak istediklerini görüyorduk. Bu çalışmayı da
devlet marifetiyle insanlara imkân vermek bakımından planlamıştık.
İnternetten elde ettiğim
bilgiye göre 2005 yılındaymış; belediye yönetimi "Yaz Şenlikleri" adı altında
bir program planlamıştı. Hemen belirteyim ki, olumlu ya da olumsuz taraftan
söylemiyorum, işin zerre kadar benimle alakası yoktur yani ben planlamadım. Bu
işin sorumluluğunu alacak yetkili kişi işi çıkmaza sürüklüyordu; belediye
başkanı, seçilmiş kişi olarak bir program planlayacak fakat ihale açmak için
yetkisi ile bir makamı işgal eden kişi ya da kişiler, başkanın önüne engeller
çıkaracaklar, bu olacak iş midir? Zaten işin yanlışlığı da burada
düğümleniyordu. Bürokrat, bir taraftan
işini yasa, yönerge ve yönetmeliklere uygun yaparken bir taraftan da söz konusu
esaslar dâhilinde çözümler de üreten ya da üretecek olan kişidir. Bürokrasiyi
bilmeyen fakat sadece bürokratlık şöhretini kullananlar, her yerde çözümsüzlük
üretmeyi marifet bilmişlerdir.
Ben, doğru işler yapılmasını
ve makamın otoritesini kurtarmayı hep önemsedim. Benim hakkımda; "Şeyh uçmaz
müridi uçurur." yakıştırması ile eleştiriye uğradığım zamanlar oldu. Şeyhin
uçmaya niyetinin olmadığı ya da bilinçli veya bilinçsiz, onu uçurtmamak için
ayağından, kolundan çekenlerin olduğu hiç gündeme getirilmedi.
Dedim ya makamın hakkını
veremeyecek, ağırlığını taşıyamayacak durumda oldukları halde bir takım
hesaplara bağlı olarak yetki verilen kişilerin, günün birinde yönetimi
sıkıntıya sokmaları her zaman beklenmelidir. Özellikle belediyelerde bu tür
olaylar ve gelişmelerden istenmediği kadarını görmek mümkündür. Bu sözümün
haklılığını belediyede kaç kere yaşadım. Bu bağlamda yaşanan olaylardan biri de
sözünü ettiğim bu işte yaşandı. İhale açmayıp çalışmaları savsaklamak suretiyle
gündem oluşturan sorumlu kişi, sonradan hem başkanı hem de beni İçişleri Bakanlığına
şikâyet etmiş. İçişleri Bakanlığı soruşturma izni vermemiş, bu sefer de Maliye
Bakanlığına şikâyette bulunmuş. Olayın benimle hiçbir ilgisi ve bağlantısı
olmadığı halde Bakanlık, hiçbir dayanağa gerek duymaksızın, sadece görevlinin
dilekçesine istinaden, Başkan hakkında soruşturma izni vermezken benim hakkımda
soruşturma izni vermiş.
Burada da bana göre bir usul
hartası vardı, çünkü belediyeler İçişleri Bakanlığı'na bağlı kurumlardır.
İçişleri Bakanı izin vermemişse bir sebebi vardır, usule uygun görmemiş
demektir. İçişleri Bakanlığı'nı ilgilendiren bir konuda kendisini yetkili gören
kişiler demek ki ya bürokrasiyi bilmiyorlar, ya da işin mahiyetini bilmeden, ya
da okumadan imza atmak suretiyle bir yanlışa da imza atmış oluyorlar. Konuya,
herhâlde inceleniyor görüntüsü vermek için ya da konuya vakıf olmadan bir
kurban arandığından, aceleyle üst yönetici konumuna en yakın beni bulmuşlar.
Ben Savcıya ifade verdiğimde: "İhaleyi açan yetkili ben değilim, ihaleyi
yapalar arasında da ben yokum. Ben neden sorgulanıyorum, anlamış değilim!"
dedim. Bundan sonra soruşturmayı yürüten Savcı Bey benim hakkımda soruşturmaya
yer olmadığına hükmetmişti.
Gerçekten iddia edildiği gibi
ihalede eksik evrak ya da hatalı bir durum varsa ihale komisyonu o ihaleyi
yapmamalıydı, ya da usulüne uygun gerçekleştirmeliydi. Böyle bir şey yoksa da
usulsüz şikâyette bulunan şahıs hakkında idari soruşturma açılmalıydı ve
gereken de yapılmalıydı. Yönetimi bilmeyenlerden böyle bir uygulama beklemek
mümkün değil tabi, benim ki de laf mı şimdi, değil mi? Al gülüm, ver gülüm,
herkes hailinden memnun!
Benim belediyede bulunmamdan
rahatsız olan bazıları bu soruşturmayı mal bulmuş mağribi gibi fırsat bildi ve
tutarsız, mesnetsiz, kelime ve cümle oyunları ile prim toplamaya veya kafa
bulandırmaya çalıştılar. Neticede suçlamanın tutarsızlığı belgelendi ve dava
berat etti, "çamur at izi kalır" hesabından konuşanlar, bir şey olmamış gibi
davranma pişkinliği ile kenara çekildiler.