Allah'a sonsuz şükürler olsun ki her zaman bana alnı ak olarak dolaşmayı nasip etti, bu dünyadan alnı ak olarak gitmeyi de nasip eder inşallah. Yine sonsuz şükürler olsun ki ne birilerine haksız kazanç sağladım ne de aracı oldum. Her şey bir tarafa, yapılmasında uygulamada hiç bir mahzur olmayan en ufak çaptaki işlerde bile verilen yetkileri ya da fırsatları asla menfaat şeklinde kullanmadım. Beş buçuk yıl Belediye Başkan Yardımcılığı yaptım, altı buçuk yıl içerisinde de gerektiğinde Başkan Vekilliğini hep ben yaptım, belediyeye akrabalarımdan bir tane dahi olsun eleman almadım ve aldırtmadım, aracı olmadım, talepte bulunmadım. Buna, inancım yanında, adil olmayacağı için ve etik görmediğim için tevessül bile etmedim. Benim kadar yetkili olmayanlar arasından niceleri, nerede ki tüm sülalesini belediyede işe yerleştirdiler ve geçmişten bugüne hâlâ çalışanlar var. Daha önceleri de birçokları tarafından bu yolda imtiyazlar masumane bahanelerle kullanılmış. Bunlar da onların sorunları, yaptıklarında yanlışlık ve haksızlık varsa o da onların hesap defterlerine yazılmıştır.
Eğer incitmenin içinde de bir
hak varsa, oradan ötesini bu çemberin içinde kalan herkes, neticesini yani
büyük hesap gününü artık kendisi düşünmelidir.
Yukarıda anlattığım konuda
şikâyette bulunan görevli, benden sonraki aynı yönetim tarafından ve daha
sonrasında da taltif edildi.
Yönetimin, yaptığı her işi
doğru yapması ve işini etik kurallara uygun yapmaya özen göstermesi bir yönetim
usulüdür ve zorunluluktur. Buradaki saygınlık kişiye değil usule ve makama
gösterilmiş olacaktır, ya da bunun tersi. Bunlar, biraz da kafa karıştırıcı
işlerdir. Hiçbir kimseye kin tutmadım, Müslümanların böyle bir hakları da
yoktur zaten ama iş emanet edilme konusunda denenmiş olanlara ve emanet
konusunda başarılı olamayanlara iş emanet etmenin emanete saygısızlık olduğunun
da bilinmesi gerekir. "Hak" söz konusu
olduğunda, iş döner dolaşır, bir yerde, bir şekilde "hak" tepki verir, insanlar
"hakkı" korumazlarsa "hak" kendisini korur da haksızlık yapan kişi, başına
gelenlerin şaşkınlığı ile neye uğradığını bilemez. Görevlendirilmelerde bile
"hakkın" ve halkın hakkı vardır. Yanlış seçim ve atama da vatandaşın ve
"hakkın" hakkını vermemektir, hakkın keyfi kullanılması demektir. Vatandaşa yapılan
haksızlıklardan biri de belki en ağır yükümlülüğü olanlardan biri de budur.
Buna bağlantılı olarak önceki
konuya dönecek olursak, sonradan yapılan yasal düzenlemeyle parasal konularda
yıpranmamaları için üst yöneticiler üzerinden harcama yetkisi yükü alınarak
birim amirlerine verilmiş, birim amirleri harcama yetkilisi kılınmıştır. Yani
bir bakıma üst yönetici talimat versin, birim amiri sorumlu olarak verilen işi
yapsın denilmiştir. Yanması gerektiğinde onlar yansın der gibi bir şey.
Bu düzenleme yapılırken benim
de katıldığım bilgilendirme toplantısında, bu uygulamanın sıkıntılara yol
açacağını söylediğimde sunumu yapan yetkili belirli periyotlarda hazırlanması
istenilecek raporlarla işi kontrol edeceklerini söyledi. Ben de bu tür
raporların nasıl hazırlandığını çok iyi bildiğimi ve o raporların tamamına
yakının şişirilmiş ve içi boş olduğunu söyledim. Yetkili o anda herhangi bir
yorumda bulunmadı. Bazıları bu işin
sıkıntı ve sorumluluğundan kurtulmak için, bir kısımları da yetkisinin
etkinleşmesi için(!) bu değişikliği desteklediler. Hâlbuki yapılan bir işte,
talimat veren kişinin ayrı, uygulayıcısının ayrı olması, birçok sıkıntıları
beraberinde getirecektir, hatta sıkıntı yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Üst
yönetici, kurumunun sorumluluğunu almayacaksa neden o göreve talip olmaktadır
ki? Ya da o makamda olmanın ayrıcalıklarını yaşarken sorumluluğundan neden
kaçınılmalıdır ki! Ben şahsen bunu doğru da bulmuyorum etik de bulmuyorum.
Daha sonra İstanbul'da
yürütülen bir çalışmaya buradaki işimizin yoğunluğu sebebiyle bir gün gecikmeli
katılmıştım. Söz konusu sunumu yapan aynı kişi, toplantının bir bölümüne
konuşmacı olarak katılmıştı. Bir ara göz göze geldik, bana ;" Dünkü oturumda
sizi aradım, gelmeyeceksiniz zannettim, iyi ki geldiniz." diyerek iltifatta
bulunmuştu!
Bir işin yapılması talimatını
veren zat, o işin sorumluluğunu da taşımalıdır. Bir yetkilinin, planladığı bir
işi, başkasına talimat verip onun sorumluluğunda yaptırması, hem kendisini
sarsar hem de işin sorumluluğunu üstlenenleri kişiliksizleştirir. Ya da üst
yönetici, emrinde çalışan kişinin geçilmez tavrı karşısında prestij kaybına
veya zedelenmesine uğrar. Nitekim benzer durumların yaşandığını gözlerimizle
gördüğümüzü sadece bir örneği ile yukarıda anlattım.
Geçmişten beri süregelen
uygulama hatasıyla bazı kişiler, bilhassa belediyelerdeki uygulamalara göre,
önemli görevlere getirilirken, o kişinin, o yükü çekip çekemeyeceğine bakılmamıştır.
Hatta nice yeteneksiz ve ufuksuz kişilerin arkasında duranlar, kendileri güç
kazanmak için o kişilerin göreve gelmesini sağlamışlardır. Bu tür uygulamaların
neticesi ortada işte; kentimiz, olması gereken düzeye maalesef gelememiş,
gereken düzeyde gelişememiştir. Her kademedeki yöneticilerin kent sınırını
aşamayan ufukları yüzünden Kahramanmaraş çok şeyler kaybetmiştir.
Bir kentin kalkınamamasının en
etken sebeplerinden biri yetenekli, gayretli, iş üretebilen kişilerden çalışma
ekibi kurulamamasıdır. Bu, Kahramanmaraş için de böyledir başka kentler için de
böyledir. Geriye doğru bakıldığı zaman, kendisine sorumluluk ve yetki verilen
birçok kişinin, işe yarar herhangi bir proje üretmediği görülecektir. Bir
yarımada gibi şehrin kuzeyini, doğusunu ve güneyini çepeçevre kuşatan
gecekondular, bir ilgisizliğin, dar ufkun, küçük hesaplarla yapılan siyasetin
eseri değil midir? Şehrin gelişimi, zamanında dikkate alınıp da boş arsalar
üzerinde imar uygulaması önceden yapılsaydı, yapılaşma başlamadan yollar açılsa,
alt yapı bitirilseydi, gecekondu yapanlara kum, çimento yardımı yapılmasaydı bu
gecekondulaşma olacak mıydı? Bir gecekondu yapılırken paralar harcandı, bir de
kentsel dönüşümde para harcanacak. Şayet bu, iş alanı açılması şeklinde
değerlendirilse, kimse kusura bakmasın daha iflah olmayacağız demektir.