Gördüğüm öyle işler ve hâlâ da var olduğuna inandığım öyle uygulamalar vardır ki bunlar ve benzerleri ülkenin iflah olmamasının baş sebepleridir. Bu işler ta eskilerden beri dün de vardı bugün de vardır. Günde toplam çalışma süresi iki saati bulmayan kişiler, gecesini gündüzüne katan, yönetim sorumluluğu bulunan kişilerle nerede ki aynı maaşı alırlar. Söz konusu işler arasında en küçüğü denilebileceklerden bir tanesi, birim amirini sabah evinden alıp işine getiren, gidiyorsa öğleyin evine götürüp tekrar mesaiye getirdikten sonra bir de akşam evine götürmektir. İşte böyle bir görevde bulunan kişi; "Ben bu parayı hak ettim mi?" diye kendisine verilen işi ve kendi durumunu sorgulayacağı yerde kalkar bir de size hakkını helal etmediğini söylerse buna ne demek gerekir? Nasıl bir iştir bu? İş arayanların, özellikle belediyede çalışmak istemesinin başka bir sebebi mi var?
İşin başka bir ilginç tarafı
ise birebir bu işi yaşayan yöneticiler de yaşanılan bu yanlışlığı ya
göremiyorlar ya da gördükleri halde çare düşünemiyorlar/düşünmüyorlar. Hemen
her kurumda buna benzer uygulamalar vardır. İşi gereği, sürekli yerinde
bulunması gereken sorumluların ikisini, üçünü bir araya getirip aynı arabayla
götürüp getirmek üzere havuz sistemi üzerinden bir düzenleme yapmak bu kadar
zor mudur? Ama buna kimse razı olmaz, çünkü onlara göre makam zedelenir!
Arabasız, kapısını açan şoförsüz olur mu hiç? Bu kadar ağır yükü bu ülke nasıl
kaldırabiliyor doğrusu çok şaşıyorum! Bu israf değil midir, bu beytülmal değil
midir?
Geçenlerde, çocukları
Amerika'da yüksek lisans yapan bir yakınım; "Çocukları burada tutamıyorum,
gelmişlerdi tekrar gidiyorlar." dedi. Sebebini de ;"Orada profesör de bizimle
beraber toplu taşıma aracına biniyor, kantinden çayını kendisi alıyor, devlet
bunlara araç tahsis etmiyor, hizmetlerine görevlendirme yapmıyor, adamlar da
bunu doğal ve doğru buluyorlar, bizde öyle mi, bizim ülkemizde haksızlık almış
başını gidiyor' diyorlar!" dedi. Gerçekten bizde öyle mi?
Daha, çok yakın bir zamanda,
sözüne güvenip saygı duyduğum birisi, şahit olduğu bir olayı; "Yetkili
birisinin yanındaydım, annesi telefon etti, Oğlum, saat 2'de (on dört) arabayı
gönder de beni falanca yere götürsün.' demiş. " diyerek o kişinin emrine
verilen kiralık da olsa aracın nelere ve kimlere hizmet ettiğini anlattı. Daha
bunlar ne ki, bunlara rahmet okutturacak daha çok uygulamalar var bu ülkede!
Evine, saat 09.00-10.00 arasında sıcak ekmek gönderenden maydanoz gönderene
kadar devletin arabasını koşturanları duydum. İşin en acı tarafı da bu
kişilerin, yanlış yaptıkları işleri, kendileri için hak olarak görmeleridir.
İşin acı ve daha üzücü bir tarafı da kendilerinin yaptıklarını örtmek için
dürüst davrananları "geçimsiz, iş bitirmez" diye yaftalamalarıdır. Halk
arasından bazılarının da bu yanlışlıklara ; "Yönetici dediğin adam, hem yemeli
hem de iş yapmalı !" sözleriyle destek vermeleri işi kontrol edilemez hâle
getirmektedir.
Personel tarafından işlenen
yanlışlıklar elbette ki bunlarla sınırlı değil, ben, duyduklarımdan sadece bir
örnek verdim. Burada şunu söylemem gerekir ki, amiri ile memuru ile her
kademede çalışanlar, eğer hak ve hukuka bağlı kalarak sadece kendi işlerini
yapsalar bu ülke, hem de çok kısa zamanda bir Dünya Devleti olur. Bu söz
kesinlikle abartılı değildir. Yasa ve yönetmeliklerle çalışanlara verilen
hakların yerine getirilmesiyle de devlet bütçesinde bir gedik açılmaz ve en
ufak bir olumsuzluk yaşanmaz. Biz, toplum olarak yaptığımız işleri, olumlu ya
da olumsuz, abartılı yapmayı seviyoruz. Tasarrufa riayet edilse, bir de
kayırmacılık olmasa bakın bakalım o zaman bu milleti kim tutabiliyor!
Burada Kahramanmaraş
Belediyesi'nde gördüğüm, başka kurumlarda da bugün itibarıyla olup olmadığını
bilmediğim bir uygulama hatası daha vardı ki; yasa gereği, personele öğle
yemeği vermek gerektiği halde bizim zamanımıza kadar bu işe teşebbüs bile
edilmemiş olmasıydı. Konuyu Başkan Bey'e ileten arkadaşlar olumlu cevap almışlardı.
Bu talep yerine getirildiğinde hem yasal bir yükümlülük yerine getirilmiş, hem
zar zor geçinen personele ekonomik destek verilmiş, hem de mesai verimliği
sağlanmış olacaktır.
O gün için Başkan Bey,
herhalde belediye olarak bu işi kaldıramayacağımızı düşünüyordu ki bu yemek
işini ihale etmek istiyordu. Ben de ihale etmeyelim, Aşevinde bu işi biz
yapalım diyordum. Başkan Bey bu düşünceyle işi ihale etmekte kararlıydı ve
ihale etti.
Başkan, ihaleyi alan firma ya
da kişinin bu işi yürütemeyeceği duyumları almış olabilir veya kendisi o
kanaate varmış olabilir ki, kısa bir süre sonra ihaleyi iptal etti. Üç defa
yemek ihalesi yapıldı, üçünde de sonradan ihale iptal edildi. Üçüncü iptalden
sonra ben, tekrar; bu işi Aşevinde, mevcut çalışanlarla yapabileceğimizi
söyledim. Üç kere iptal edilen ihaleden sonra kendisi de bu işten herhalde
sıkıldı ki nihayet bana ; "Ne yaparsan yap." dedi.
Belediye olarak ihtiyaç
sahipleri için zaten aşevi açmıştık ve orada hizmet alımı yöntemiyle eleman
çalıştırıyorduk. Aynı kadro ile o ihaleyi alacaklardan daha kaliteli ve daha
ucuza yemek çıkaracağımızı biliyordum. Yemek parasının tamamı zaten bütçeden
ödenemiyor, yasada öngörülen miktardan fazlaya mal olan yemek bedelinin üstü
görevliden tahsil edilmektedir. Hâl böyle olunca yani üretici arada olmayınca
maliyet fiyatı düşmüş olacak, dolayısıyla personel, bütçeden ödenen miktarın
üzerine ya daha az para ödemiş olacak ya da başa baş denk gelecektir. O günden
beri personele yemek verme işi devam etmektedir. Şimdi yeni belediye binası
bünyesinde daha rahat bir ortamda öğle yemeği çıkmaktadır. Yeni yerini
görmedim, o yüzden mekân olarak nasıl bilmiyorum ama devam ettiğini biliyorum.
Yönetici, sorumluluğu
altındaki iş hacmini ve çalışanların mevcut kapasitesini bilmek zorundadır. Bu iki
durum yani iş hacmi ve kapasite arası gayet dengeli olmalıdır ki iyi bir
performans yakalanmış olsun. Eğer bu ikisi arasında denge kurulamazsa yani
kapasiteye göre iş hacmi bulunmazsa çalışanlar, iş üretmeden ücret almış
olacaklardır ki bu durumda kamu zarara uğratılmış olur. Eğer kapasiteden büyük
iş hacmi kurulursa, bu sefer de çalışanlara haksızlık edilmiş olur. Ayrıca
verim ve kalitenin düşmesine kapı aralanmış olacaktır.
Biz, mevcut kapasitenin
fizibilitesini yaptığımız ve bildiğimiz için personele öğle yemeği çıkarmada
ısrarcı oluyorduk. Elhamdülillah, Rabbim bizi utandırmadı. İlk defa böyle bir
iş gerçekleştirildiği halde hiçbir aksama ve düzensizlik de yaşanmadı.
Büyük şehirlerde yıllardan
beri yapılan bu iş, maalesef taşrada zor işleme konulmaktadır. Hâlbuki yasa hak
tanımışsa yetkili bu sorumluluğunu yerine getirmek zorundadır. Herkesin kendine
göre bir savunması olur ancak hak ihlalinin savunması asla söz konusu olamaz.
Haklar verilmediği zaman bahanelere kapı aralanmış olur, bu da doğru bir davranış
değildir. Her nedense genellikle çoğu yöneticiler, bir tarafta israfın önüne
geçemezlerken diğer taraftan da bu tür yanlış uygulamalarla tasarruf etmeye
kalkışırlar. Hak ihlali yapılarak ya da haklar korunmadan tasarruf elde
edilemez, onun adı tasarruf olamaz, olsa olsa bu davranışın adı dediğim gibi
hak ihlali olur.