Tasarruftan söz etmişken belediyede yapmış olduğumuz bir işten daha söz etmem gerekecektir.
Yeni göreve başladığım sırada,
bana bağlı birimlerin nerde ki tamamına yakını, dışardan el sabunu, fotokopi
kâğıdı başta olmak üzere değişik kırtasiye türleri, temizlik maddeleri gibi bir
kısım ürünlerden satın alırlardı.
Diğer bir kısım işlerde olduğu
gibi satın almalarda da bir düzensizlik, belki de bir takipsizlik vardı. Böyle
parça usulü ile satın almak belki onlara daha kolay geliyordu. Ya böyle
alışmışlar ya da alıştırılmışlardı ama uygulama daha çok alıştıkları intibaı
veriyordu. Ancak bu işlere bir çekidüzen verilmediği de belli oluyordu, yani
ortada bir boşluk vardı.
Yöneticinin işlerinden biri de
kurum ya da kuruluşta eksik ve yanlış olan uygulamaları doğruya çevirmek ve
işlerin olması gereken şekilde, doğru yürütülmesini sağlamaktır.
Her birimin alışveriş
yaptıkları aynı yerler de vardı, farklı yerler de vardı.
En azından genel ihtiyaç
maddeleri, ihale yapılmak suretiyle alınabilirdi ama "Doğrudan Temin" denilen
yöntemle satın alınması nedense birimlere daha cazip geliyordu. Belki de zor ve
zahmetli görülen işler yerine, daha kolay olanlar tercih ediliyordu belki de
başka şeyler vardı! Her ne olursa olsun, bir gerçek vardı ki, o da bu
uygulamadan devlet zarar ediyordu.
Burada "Doğrudan Temin"
yöntemine açıklık getirmek gerekebilir belki çünkü herkesin bu işleri bilme
zorunluluğu yoktur. Bu usul; İhale Yasası'nda belirtilen, kota denilebilecek
miktarın altındaki tutardaki satın almalarda, en az üç işletmeciden teklif
alınarak, bunlar arasından en düşük fiyatı veren işletmeciden malın satın
alınması yöntemidir.
Bizim toplumumuz her işin bir
kolay tarafını ve çözümünü bulur, yoksa da bir şekilde üretir. Bu satın alma
yönteminde, ürün kimden satın alınacaksa, o satıcıya üç tane teklif mektubu
verilir. O esnaf da kendisine en yakın
iki kişiye, mektubun doldurulacak kısımları doldurtur veya kendisi doldurur,
kaşelerini bastırtır, imzalattırır, sonra da en düşük fiyatı kendisi vermiş gibi
kendi teklifine cüzi miktarda düşük bir fiyat yazar, ilgilisine teslim eder. Bu
işte en çok uygulanan yöntem budur. Zaten esnaf da buna alışmış veya
alıştırılmıştır yani herkes birbirinin işini bu şekilde görmüş olur. Bir gün
arkadaşının, bu yöntemle işini yapan kişi, bir başka gün de kendi işini aynı
yöntemle o arkadaşına yaptırır.
İşlerin bu şekilde devam
etmekte olduğunu sezinlediğim andan itibaren, bana bağlı birimlere,
dağıtılabildikleri kadar fazla teklif mektubu dağıtmalarını, en azından 20-25 esnaftan
teklif alınmasını söylemiştim. Bir süre sonra esnaftan biri ;"Hayırdır,
belediyede ne oldu ki bana da teklif mektubu getirdiler. Ben yirmi yıllık
esnafım, bu güne kadar daha ilk defa böyle bir uygulamayla karşılaştım."
demişti. Hâlbuki adaleti ilk uygulayanlar devlet kurumları olmalıdır ki halk da
devletinin kurumlarına dolayısıyla da devletine güvensin ve saygı duysun.
Kurumları yönetenlerin ya da
kurum çalışanlarının işlerinde, vatandaşla ilişkilerinde, adil olmamaları
gerçekten üzücü ve acı veren bir durumdur. Daha önceki bir bölümde de anlattım,
birim amirlerine verilen harcama yetkisi, benim konumumda olanların bu konuda
söz söylemelerini de imkânsız kılıyordu. Ancak teamüllerin terk edilmemiş
olması ve çalışma arkadaşlarımızın saygılarından dolayı, bir-iki fevri
davranışta bulunanlar dışında, öyle aykırı bir davranışla karşılaşmadığımızı
belirtmek isterim. Tekrar belirtmek isterim ki; belki de birim amirlerine
verilen bu harcama yetkisinden dolayı, o zamanlar, bu uygulamanın daha yeni
olmasına rağmen kısmi aykırılıklar baş göstermeye başlamıştı. Eğer bir
düzenleme olmazsa ilerleyen zaman içerisinde farklı tepkilerin yaşanması
muhtemeldir. Bütün idari sorumluluğun yüklendiği kişilerin etkisizleştirilmesi
doğru bir hareket değildir. Hâlihazır herhangi bir görevde bulunmamama rağmen
idarede böyle bir tuhaflığı şahsen düşünmek bile istemem ama bu sakatlığı her
ne hikmetse hâlâ ne bir gören vardır, ne de bir düzeltmek isteyen vardır!
Daha önceki Belediye
Yasası'nda belediyelerde kurulabilecek müdürlükler arasında İdari Mali İşler
Müdürlüğü de olmasına rağmen bize kadar gelen zaman içerisinde hiçbir yönetim,
bu müdürlüğü kurmamış. Ya gerek duymamışlar ya da müdürlüğün ilgileneceği
konuları irdelememişlerdir. Hâlbuki söz konusu müdürlük, hemen her kurum
açısından, özellikle de belediyeler için en önemli ve en fonksiyonel
müdürlüklerden birisidir. Bizim de ilk işlerimizden biri bu müdürlüğü kurmak
olmuştu.
Satın almayla ilgili yukarıda
anlattığım, yoruma açık durumları ortadan kaldırmak için kurumsallaşmak her
zaman en iyi çözümdür. Biz bu müdürlüğü kurduktan hemen sonra, belediye
bünyesindeki bütün müdürlüklere birer yazı göndererek, bir yıllık ihtiyaçlarını
yazılı olarak bildirmelerini istemiştik. İhtiyaç listeleri geldiğinde,
birimlerin çalışma kapasitelerine göre taleplerini değerlendirdik. Gösterilen
ve talep edilen ihtiyaç maddelerini, çok yüksek bulduğumuz müdürlüklerin
istekleri nerede ki yarıya indirmiştik.
Rahmetli Mahmut Bakır, koca
bir depo hazırladı, İdari Mali İşler Müdürlüğü olarak, içinde kırtasiyeden
temizlik ürünlerine, maladan küreğe belediye bünyesinde kullanılan hemen bütün
malzemelerin bulunduğu, geniş yelpazede bir listeyle ihaleye çıkıldı.
Bizde usul, satın alınacak
ürünlerin markası belli olmamak kaydıyla sadece kalitesinin örneği ile ihaleye
çıkılırdı.
Çok güzel kalitede ürünler
satın alındı, depolandı. Bundan sonra birimler ihtiyaçlarını, üst yazı ekinde
talep listesi ile depodan, imza karşılığı teslim almaya başlamışlardı. Yılın
sonuna kadar, depodaki ürünlerin ancak yarısı kullanılmıştı. Dolayısıyla
çalışmaları olumsuz yönde etkileyecek herhangi bir ürün kısıtlamasına
gidilmeden, sadece dikkatli bir yönetim modeli ile belediye bütçesinden ne
kadar tasarruf edildiğini, başkan dâhil birçokları yakinen görmüşlerdi.
Bu uygulama üzerinden
yanılmıyorsam iki yıl geçtikten sonra belediye yasası değişmiş, yerine
hâlihazır yürürlükte olan 5393 sayılı Kanun çıkarılmıştı. Bu Kanun'un yürürlüğe
girmesiyle İdari Mali İşler Müdürlükleri uygulamadan kaldırılmıştır.
Kurulan bu sistemin
tasfiyesinin uygun olmayacağı düşüncesinden hareketle bürokratik bir manevra
ile geliştirdiğimiz formül sayesinde yani Başkanlık Makamından aldığımız bir
olurla biz bu uygulamaya devam etmiştik. Söz konusu uygulamayı değişik
kurumlarda görev yapan bazı arkadaşlara da anlattım. Ankara'da görev yapanlar
arasından, bu uygulama sayesinde takdir alanlar bile olduğunu duydum.
Birçok yenilik yanında İdari
Mali İşler Müdürlüğü gibi daha başka birkaç müdürlüğü de uygulamadan kaldıran
yasanın yürürlüğe girmesinden bir süre sonra, İçişleri Bakanlığı ile Avrupa
Birliği'nin Ankara'da ortaklaşa düzenledikleri çalışmanın bitişinde, söz almak
isteyenlerin olup olmadığı soruldu. Bir süre beklendikten sonra kimsenin bir
şey sormayacağı belli olunca gündem dışı soru sorup soramayacağımızı sordum.
Müsteşar vekili soru konusunu serbest bırakınca ben de bu konuyu gündeme
getirerek İdari Mali İşler Müdürlükleri'nin işlevinin sona erdirilmesinden
dolayı kurumlarda israfın artacağını ve bir kısım yanlış uygulamalara kapı
aralanmış olduğunu bizim uygulamamızdan örnekler vererek anlatmaya çalıştım.
Müsteşar Vekili benim
açıklamalarımı dikkatle dinledi ve yerinde bulduğunu söyledi. Sonra da; "Siz
bunları yazılı olarak bakanlığa gönderirseniz konuyu yeniden değerlendiririz,
nihayet bunlar Allah'ın emri değil ya." dedi.
İş yoğunluğu sebebiyle benim takip edememiş olmamdan mıdır, yoksa böyle
bir yazının gönderilmesine cesaret gösterilemediğinden midir, nedendir bilmiyorum
ama ilgili birime söylediğim halde söz konusu yazının gönderilmediğini
zannediyorum.
Burada şunu belirtmek gerekir
ki dünden bugüne, bütün milletin ve gelecek nesillerin, hak sahibi olduğu
devlet hazinesi üzerinden yapılan israfın haddi hesabı yoktur. Bu yazı
serisinde sıkça ifade etmeme rağmen öneminden dolayı yeri geldikçe belki
defalarca yine belirteceğim ki yöneticilerin en başta gelen görevlerinden
birisi iktisada riayet etmek ve israftan şiddetle kaçınmaktır. Yöneticiden
memura, işçisinden ustasına kadar her çalışan, israf olan hiçbir şeyi küçük
görmemeli ve kendisi için böyle bir durumu hak olarak da nitelendirmemelidir.
İşi doğru yorumlamak gerekirse
devletin mal ve parası üzerinde israftan kaçınmak ve parayı yerli yerince,
herhangi bir haksızlığa meydan vermeden kullanmak, yönetimin birinci ve aslî
görevlerindendir. Kaldı ki insan, değil devletin parasını, kendi parasını bile
harcarken israf etmekten şiddetle kaçınmalıdır, hele de bu Allah'ın emri
olunca!
Bizim ortaokul öğrencilik
yıllarımızda bir hocamız vardı, bir defasında kendisi, öğrencilik yıllarından
kalma, çizgili defterin iki satırı arasına cetvelle bir çizgi daha çekip
notlarını o düzende yazdığını örnek olarak göstermişti. Öğrencilerine de böyle
yapmalarını tavsiye ederdi. Hatta çok ilginçtir, kendisinin tutturduğu notları,
defterine aynı usulde yazan öğrencilerin ortalamasına tam bir not fazla vermek
suretiyle tutumlu olmaya teşvik ederdi.
Bu teşvikin hayatıma bir düzen
kazandırdığını, memuriyetim döneminde de faydasını gördüm. Arkadaşların yanlış
yazıp iptal ettikleri kâğıtları biriktirip yine dairenin işlerinde müsvedde
olarak kullandım.
Lise öğrenciliğimiz yıllarında
bir gün müdür derse girmişti, yazı tahtası önünde ders anlatmaya hazırlandığı
sırada, yarım bir tebeşirin üzerine basmak üzereyken birden durakladı ve eğilerek
o yarım tebeşiri aldı. Çok güzel bir değerlendirmede bulundu. Türkiye'de kaç
derslik olduğunu rakamlarla belirtti ve günde, her sınıfta yarım tebeşir zayi
edilirse günlük kaç adet tebeşirin yok edileceğini ve bunun parasal değerini,
dolayısıyla Türkiye bütçesine getireceği yükü güzelce anlatmıştı. İsraf ve
tasarrufla ilgili bu iki örneği hemen hiçbir zaman unutmadım.
Bizler, toplum olarak
geçmişten örnek vermeyi severiz ama uygulamada o yaşananlara çoğu zaman dikkat
etmeyiz. Bu anlattıklarım elbette ki bütün kurumlar, hatta bütün halkımız
açısından son derece önemlidir. Bunlar birer sorumluluktur. Bu sorumluluğun
anlaşılması ve israfın önlenmesi için okullarda bu konuda etkin ders konuları
bile işlenmeli, camilerde anlaşılır bir dil ve şekilde konu anlatılmalıdır.