Geçtiğimiz
günlerde Ajanslarda, gazetelerde ve internet haber sitelerinde yer alan "Eyicil'den 1925`teki idamlarla ilgili
çarpıcı açıklama" adlı haber birçok basın yayın organı tarafından kullanılmıştı.Haberde
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Ahmet Eyicil,"Kahramanmaraş'ta
idam edilenlerin şapka kanununa muhalefetten değil hırsızlık suçundan idam
edildiğini öne sürmüştü.
Söz konusu haberi köşesinde
değerlendiren habervaktim.com haber
sitesi köşe yazarlarından Ali İlbey "Maraş
şapka isyanında asılanlara "hırsızlıktan asıldılar" iftirası" başlıklı köşe
yazısıyla cevap verdi.
Öncelikle köşe yazısına konu
olan haberi şöyle bir hatırlayalım:
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Fen Edebiyat
Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Eyicil'in ajanslarda, gazetelerde ve
internet haber sitelerinde yer alan haberi şu şekilde:
"Kahramanmaraş Sütçü İmam
Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretin Üyesi Prof. Dr. Ahmet Eyicil, 1925
yılında Kahramanmaraş'ta idam edilenlerin şapka kanununa muhalefetten değil
hırsızlık suçundan idam edildiğini öne sürdü.
Kahramanmaraş Sütçü İmam
Üniversitesi'nde makamında düzenlediği toplantıda Kahramanmaraş'ta doğru
bilinen yanlışlara açıklık getirmek istediğini belirten Prof. Dr. Ahmet Eyicil,
"Kahramanmaraş`ta şapka olayı, 1925'te ortaya çıktı. Ben de 1993 yılında
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi`ne geldiğimde bu şapka olayıyla ilgili
çeşitli dedikodular vardı. Bu olay dolayısıyla Ankara İstiklal Mahkemesi`nde
500 kişinin tutuklandığı ve idam edildiği amacını aşan ifadeler vardı. Kendi
kendime dedim ki ben bu bölgenin çocuğuyum. Gerçekten böyle bir olay olmuş mu?
Bunu araştırmak için de şu anda İstiklal Mahkemesi zabıtlarının bulunduğu
Türkiye Büyük Millet Meclisi`ne gittim. Aşağı yukarı 5 bin sayfalık bir zabıt
var. Bu 5 bin sayfalık zabıtları tek tek inceledim. Yaklaşık 5 aylık zamanımı
aldı. Tabi ben bununla ilgili hazırladığım `Maraş`ta İstiklal Mahkemesi`nde
Yargılanan Maraşlılar` makalesi bilim dünyasında yayınlandı. Sonuç itibariyle
bu araştırmayı tamamladım. Sonuçta şapka giyilmesine muhalefet eden insanların
cezalandırılmadığını ve bunların geçmişte daha farklı suçlarla özellikle
hırsızlıktan aranan insanlar olduğu ortaya çıkıyor. Daha sonra o insanların
`Neden şapka giymediniz?` sorusu karşısında `Biz bulamadık. Bulsaydık giyerdik`
şeklinde kendilerini savunduğunu ve o dönemdeki hakim ve savcıların da
zanlıların bu ifadelerinin doğru olduğunu görmüşler. Sonuç itibariyle karara
varmışlar."
''KAPILARI AÇIK BIRAKILMIŞTIR''
Mahkeme sonucunda alınan
karara baktıklarında idam cezasına 7 kişinin mahkum olduğunu kaydeden Prof. Dr.
Ahmet Eyicil, "İdama mahkum olanlar arasında Ulu Cami müezzini Hafız Mehmet,
ikincisi İnşallah Maşallah Ali, üçüncüsü Pekmezci Hacı Hüseyin, dördüncüsü
Kuytu Muhtarı Hafız Mehmet, beşincisi Molla İbrahim, altıncısı Bayraktar Hamdi,
yedincisi ise Nalbant Ahmet. Hatta o gece zanlıların tutulduğu hücrenin kapısı
açık bırakılmıştır. İnfaz memuru da çıkmaları için kapıyı göstermiştir. Ama
bunların üçü içeride kalmış, dördü oradan uzaklaşmıştır. Kimse de bunları
aramamıştır. Aradan bir müddet sonra zaten af çıkmış ve bunlar da tekrar normal
hayatlarına devam etmişlerdir. İçeride kalan 3 kişi infaz memuru tarafından
eline verilen talimat gereğince idam edilmiştir. Ancak bu idam edilenler de
şapka giymediklerinden dolayı değil, hırsızlıktan dolayı. Bu tarihte hırsızlık
ve buna benzer suçların cezası idamdır. Bundan dolayı idam edilmişlerdir.
Kitapta bunlar belgeleri ve ekleri ile birlikte ayrıntılı bir şekilde
anlatılmıştır. Yani gönül isterdi ki bu üç kişi de asılmasaydı ama o günün
şartlarına göre bunu değerlendirmek lazım. Kaderden kaçış olmaz, belki de
onların kaderinde bu vardı. Yani şapka giymedi diye insanların bu şekilde cezalandırıldığını
söylemek biraz doğru olmaz diye düşünüyorum. Abartılı olur, o günün şartlarını
iyi anlamak lazım. Uzun yıllar Maraş`ta böyle destansı bir şekilde, ilavelerle
anlatılan olayların, bu araştırmam sonucunda böyle olmadığını ortaya koyduk.
Söz konusu araştırmam da `Yakın Çağda Kahramanmaraş` adlı kitabın 353 ile 394
sayfaları arasında yer alıyor. Ayrıca da ulusal yayın yani hakemli dergilere de
bunu gönderdim ve orada da yayınlandı. Böylece Maraş`ın geçmişinde karanlık
gibi gözüken bu durum da aydınlanmış oldu. Yani bu asılanların hepsi de bizim
tabirimizle adi suçlardan asılmıştır. Böylece Maraş`taki bu hadise de
kapanmıştır" dedi."
Haberin bir çok gazete ve
internet sitesinde yayınlamasının ardından habervaktim.com haber sitesi
yazarlarından Ali İlbey 14 Şubat 2015 Cumartesi günkü köşe yazısında "Maraş şapka isyanında asılanlara
"hırsızlıktan asıldılar" iftirası" başlıklı bir yazı yazdı.Yazısına "Târihî
hakikatleri çarpıtmak, Atatürkçü Cumhuriyetten yana tevil etmek ve kafaları
karıştırmak bazı akademisyenlerin vazifeleri arasındadır. Milleti karşısına
alarak ilân ettirilen lâ-dinî Cumhuriyetin ideolojisini yaymak ve benimsetmekle
vazifeli olanların en çok üniversite mensupları arasında zuhur ettiği detaylı
bir mevzudur
diyerek başlayan yazının tamamı şu şekilde:
"Maraş şapka isyanında asılanlara "hırsızlıktan
asıldılar" iftirası
"Târihî hakikatleri çarpıtmak,
Atatürkçü Cumhuriyetten yana tevil etmek ve kafaları karıştırmak bazı
akademisyenlerin vazifeleri arasındadır. Milleti karşısına alarak ilân ettirilen
lâ-dinî Cumhuriyetin ideolojisini yaymak ve benimsetmekle vazifeli olanların en
çok üniversite mensupları arasında zuhur ettiği detaylı bir mevzudur.
BİR PROFESÖRÜN HEZEYANI
Sütçü İmam Üniversitesi'nde
profesör olan Ahmet Eyicil, "1925 yılında Kahramanmaraş'ta idam edilenlerin
şapka kanununa muhalefetten değil hırsızlık suçundan idam edildi" diyerek
hezeyan kusmuş:
"
şapka giyilmesine muhalefet
eden insanların cezalandırılmadığını ve bunların geçmişte daha farklı suçlarla
özellikle hırsızlıktan aranan insanlar olduğu ortaya çıkıyor. Daha sonra o
insanların Neden şapka giymediniz?' sorusu karşısında 'Biz bulamadık.
Bulsaydık giyerdik' şeklinde kendilerini savunduğunu ve o dönemdeki hâkim ve
savcıların da zanlıların bu ifadelerinin doğru olduğunu görmüşler. Sonuç
itibariyle karara varmışlar.(
) Mahkum olanlar arasında Ulu Câmi müezzini Hafız
Mehmet, ikincisi İnşallah Maşallah Ali, üçüncüsü Pekmezci Hacı Hüseyin,
dördüncüsü Kuytu Muhtarı Hafız Mehmet, beşincisi Molla İbrahim, altıncısı
Bayraktar Hamdi, yedincisi ise Nalbant Ahmet. Hatta o gece zanlıların tutulduğu
hücrenin kapısı açık bırakılmıştır. İnfaz memuru da çıkmaları için kapıyı
göstermiştir. Ama bunların üçü içeride kalmış, dördü oradan uzaklaşmıştır.
Kimse de bunları aramamıştır. Aradan bir müddet sonra zaten af çıkmış ve bunlar
da tekrar normal hayatlarına devam etmişlerdir. İçeride kalan 3 kişi infaz
memuru tarafından eline verilen talimat gereğince idam edilmiştir. Ancak bu
idam edilenler de şapka giymediklerinden dolayı değil, hırsızlıktan dolayı. Bu
tarihte hırsızlık ve buna benzer suçların cezası idamdır. Bundan dolayı idam
edilmişlerdir. Kitapta bunlar belgeleri ve ekleri ile birlikte ayrıntılı bir
şekilde anlatılmıştır. Yani gönül isterdi ki bu üç kişi de asılmasaydı ama o
günün şartlarına göre bunu değerlendirmek lazım. Kaderden kaçış olmaz, belki de
onların kaderinde bu vardı. Yani şapka giymedi diye insanların bu şekilde
cezalandırıldığını söylemek doğru olmaz diye düşünüyorum. O günün şartlarını
iyi anlamak lazım. Uzun yıllar Maraş'ta böyle destansı bir şekilde, ilavelerle
anlatılan olayların, bu araştırmam sonucunda böyle olmadığını ortaya koyduk.
(
) Böylece Maraş'ın geçmişinde karanlık gibi gözüken bu durum da aydınlanmış
oldu. Yani bu asılanların hepsi de bizim tabirimizle âdi suçlardan asılmıştır.
Böylece Maraş'taki bu hadise de kapanmıştır."
Prof. Ahmet Eyicil, basında
çıkan beyanatındaki hezeyan kokan ifadelerini "Yakın Çağda Kahramanmaraş" adlı
kitabında (s. 371) geniş bir şekilde kullanmış. Şapka hâdisesini devrin
Cumhuriyet Hükümeti'nin bakışıyla değerlendirmiş, şapka direnişine katılan
Maraşlıları "garip, fakir kesimden başıboş ve çapulcu topluluk" şeklinde ifade
etmiş. Metnin altına koyduğu "1163 Akşam gazetesi, 21 Aralık
"Ateşkes döneminde Anadolu'nun
içerisine kadar giren Fransız ve İngilizler'den destek alan Yunanlılar Türk
milletine fes yerine serpuş giydirmeye zorladılar. Türk halkının millî kıyafeti
olarak başında taşıdığı kırmızı fes yerine serpuş giydirilmeye çalışıldı.
Kahramanmaraş halkı ondan daha medenî olan şapka giymeyi kabul etti. Ancak
gelişmelerden haberi olmayan millî gururunu, millî haysiyet ve şerefini hiçbir
şeye feda etmeyen Kahramanmaraş'ın zavallı halkında garib ve fakir kesimden çok
az sayıda insan şapka giyilmesi aleyhine doğmadan ölen yürüyüşe katıldı. Fakat
bu harekette esas elebaşılar geleceği göremeyen, hakikatleri anlamak istemeyen
çok az sayıdaki serseri ve çapulcu takımıydı. Kahramanmaraş'ta meydana gelen
olaylarda, bu başıboş çapulcu topluluk hep teşvik ve tahrik edici rol
oynamıştır. Ancak tarihin her devrinde Millî Mücadelede ve Kahramanmaraş
Kurtuluş savaşında ön saflarda bulunan, müslüman Türk'ün yiğitliğini ve
cesaretini Fransızlara tasdik ettiren Kahramanmaraş'ın asil Türk halkı
devletine karşı asla gericilik hareketine katılmaz. (...) Türkmen havuzu olan
Kahramanmaraş'ta yaşayan Türkler her zaman devletinin yanında yer almayı
mukaddes bir görev bildiler."
İNCİTİCİ VE YANLIŞ İFADELER
Anlaşıldığı üzere metinde
Cumhuriyet ideolojisine uygun incitici ve yanlış ifadeler var. Şapka direnişini
gözden düşürmek için kullanılan "Kahramanmaraş'ın zavallı halkında garib ve
fakir kesimden çok az sayıda insan yürüyüşe katıldı. (...) Esas elebaşıları
geleceği göremeyen, hakikatleri anlamak istemeyen başıboş, serseri ve çapulcu
takımıydı" ifadeleri resmî görüş çizgisine uygun ifadelerdir. Oysa şapka
meselesine karışan ve müdahil olanların "fakir, başıboş, serseri takımı" ndan
olmadığı ve şehr-i Maraş'ın âlim, eşraf ve hatırı sayılır esnafından oldukları
gayet açıktır. "Fezlekenin içinde
Emniyet Genel Müdürlüğünün görüşünün yanı sıra son sayfasına Cinayet Genel
Savcısının görüşleri ilâve edildi. Cinayet Genel Savcısı görüşlerinde (...)
İsyanın elebaşısı Hafız Mehmet Efendi'yi Kadı Ziya Efendi ve Kadızadelerin
teşvik ve tahrik ettiğini açıkça yazdı. Ayrıca; Hacı İsmail, Durdu Fakı,
İnşallah Maşallah Ali, Kadızade Ziya, Hasip, Hocazade Ömer ve Ahmet Efendilerin
kendi aralarında şapka meselesini halletmeye karar verdiklerini daha sonra bu
karardan dönmediklerini, Bişkinzade Osman Efendi gibi insanların yukarıdaki
karar gereği şapka giymemekte cesaret bularak direndiklerini..." (a.g.e., s.
374)
Târihe en ağır zulüm numunesi
olarak geçecek olan şapka hâdisesinin adı geçen profesörün anlattığı gibi
olmadığı meselesine geçmeden önce Maraş'ın şapka kurbanlarına hakaret üstü
hakaret eden problemli ifadelerini kayda geçelim:
Birinci problemli ifade:
"Böylece Maraş'ın karanlık gibi gözüken bu durumu da aydınlanmış oldu." Vatan-ı
İslâmiye üzere İstiklal Harbi'nin ilk kıvılcımı olan Maraşlı İslâmlar, yâni
Maraşlı Türklerin şapka inkılâbına direnişi "karanlık bir durumdu" da sonra
aydınlanmış mı oldu? Lâ-dinî Atatürkçü Cumhuriyetin ideolojisiyle "aydınlığa"
kavuştu öyle mi?
İkinci problemli ifade:
"Böylece Maraş'taki bu hâdise de kapanmıştır." Yakın târihin kirli ve kanlı
fiillerini örtmek isteyen Atatürkçü Cumhuriyet yandaşlığıyla "bu hâdiseler
kapanmış" olarak göstermeye çalışmak ideolojik bir tavırdır. Ne var ki bu
hâdiseler Maraşlı'nın vicdanında ve yüreğinde kapanmamıştır. Elbet bir gün
İstiklâl Mahkemeleri'nin birçok kararı ve hukuksuz icraatı, Atatürkçü ideoloji
gibi târihin çöplüğüne atılacak ve telin edilecek.
Üçüncü problemli ifade: "Gönül
isterdi ki bu üç kişi de asılmasaydı ama o günün şartlarına göre bunu
değerlendirmek lazım. Kaderden kaçış olmaz, belki de onların kaderinde bu
vardı. Yani şapka giymedi diye insanların bu şekilde cezalandırıldığını
söylemek doğru olmaz diye düşünüyorum."
Bu ifadeler baştanbaşa komik
ve nâdanca ifadelerdir. Ne demek "o günün şartlarına göre değerlendirmek
lâzım." O günün şartları "vatan-ı İslâmiye" nin müdafaası şartları değil, kanlı
lâ-dinî inkılâpların başladığı şartlardır? Vatan-ı İslâmiye için cihad ederken
yakalanıp düşman tarafından idam edilselerdi, mesele iman ve kaderle
karşılanırdı. Fakat "onların kaderin de var" ifadesi bu bağlamda o kadar
pespâyelik taşıyor ki Cumhuriyetin kanlı cellatlarını meşrûlaştırıyor.
"Şapka giymedi diye
cezalandırıldığını söylemek doğru olmaz" ifadesi de aşağıda takdim edeceğimiz
kaynaklara göre abes bir ifadedir. Ayrıca, "Maraş'ta uzun yıllar destansı bir
şekilde anlatılan olayların
" ifadesi de Maraş müdafaasına katılan şapka
kurbanlarının mânevî şahsiyetlerine hürmetsizliktir. Şapka hâdisesi Maraş'ın
destansı bir direnişidir ve nesiller boyu Maraş târihinin şeref levhası olarak
yâd edilecektir.
Dördüncü problemli ifade:
"Zanlıların tutulduğu hücrenin kapısı açık bırakılmıştır. İnfaz memuru da
çıkmaları için kapıyı göstermiştir. Ama bunların üçü içeride kalmış, dördü
oradan uzaklaşmıştır. Kimse de bunları aramamıştır."
KILIÇ ALİ, HAPİSHANE TEFTİŞİNDE MARAŞLI ŞAPKA
MAZNUNLARINI ZİYARET EDİYOR
Aşağıda zikrettiğimiz
kitaplarda Maraşlı şapka mahkûmlarına böyle ayrıcalıklı bir uygulama
yapıldığına dair bir açıklama yok. Kılıç Ali'nin Maraşlı Halk Fırkası
taraftarlarını, eşrafını ve bürokratını (bunlar arasında şapkaya isyanına
yardım etmek ve tedbir almamaktan dolayı bir hayli tutuklu vardır) yeni rejime
sempatik göstermek için hapishâne görevlilerine yaptırdığı bir taktiktir.
"Maraşlılara iyi davranın dostumdur
" şeklinde ifadeleri var, fakat hücre
kapılarının açık bırakılması ve sanıkların elini kolunu sallayarak uzaklaşması
bütünüyle yalan ve propagandadır.
"Din ve Devlet İlişkileri-
"Kılıç Ali Bey'in gelmesi, bir
teftişten ziyade bir ziyaret mahiyetinde olacağını biz evvelden biliyorduk.
Çünkü, Maraş'ta bulunduğu sırada buradaki eşrafın hepsiyle tanışmış, gayet
samimî ve teklifsiz görüşmüş olduğunu, kendilerini görmek için münasip bir
zaman aradığına dair haber yollamış olduğunu işitmiştik. Ziyaretten sonra Kılıç
Ali Bey Jandarma Kumandanına Maraşlılara kelepçe takmayın' emrini verdi.
Kaçmayacaklarına ben kefilim, taahhüdünü de ilâve etti."
Cumhuriyet devrimlerinin en
kanlı kararlarını veren İstiklâl Mahkemesi reislerinden Kemalizm'in bir
numaralı adamı Kılıç Ali, tutuklu Maraşlı eşraf ve diğer sanıklara "şapkaya
karşı olmadığınızı, şapka bulamadığınızı ve şapka giyeceğinizi beyan edin..."
yollu nasihatler eder.
Kaynaklara göre ilk dönem
İstiklâl Mahkemeleri'nde 20 Ekim 1920'den 17 Şubat 1922'e kadar Adana
bölgesinde (Maraş bu bölgeye dahil) 14.071 kişi yargılanmış, 1045 kişi idama
mahkum edilmiş ve çeşitli cezalara çarptırılmış olup, aralarında Maraş'tan
siyasî ve âdi vaka suçlusu yoktur. Ayrıca 1922'den 1923 Mayıs ayına kadar
13.489 kişi yargılanmış, 641 kişi idama mahkum edilmiş ve çeşitli cezalara çarptırılmış
olup, aralarında Maraş'tan yargılanan olmamıştır.
"GAYESİ DEVRİMİN GÜCÜNÜ GÖSTERMEK" OLAN İSTİKLÂL
MAHKEMELERİ KARARLARI "MAKUL" OLABİLİR Mİ?
Kanlı İstiklâl Mahkemeleri'nin
cadı avına çıktığı bu dönem nasıl makul şartlar olabilir? La-dinî inkılâplara
muhalefet edenlere karşı kurulan ikinci dönem (1925 ve sonrası) İstiklâl
Mahkemeleri'ni kastettiğimizi belirtelim. Bu mahkemelerin ilk döneminde, yâni
Millî Mücadele sırasında asker kaçaklarını, düşmanla işbirliği yapanları ve
gaspçıları idam edilmesi şartların icabıdır.
Resmî ideolojinin, yâni
devletin lise tarih kitaplarında "İrtica" avına çıkan İstiklâl Mahkemeleri
övülerek anlatılır: "İstiklâl Mahkemeleri (
) adalet müesseseleridir. Bu
mahkemelerin Cumhuriyet devrinde irtica ve ihanet hareketlerinin önüne geçmekte
hayırlı faaliyetleri görülmüştür" (Mustafa Armağan'ın kitaplarına bakılabilir).
Lâ-dinî Cumhuriyet ideolojisi
için "tehlike" addedilen şapka isyanını basit bir çapulculuk olarak göstermeye
çalışmak, aynı zihniyeti paylaşmak demektir. Prof. Ergun Aybars, "İstiklâl
Mahkemeleri, Cilt I" kitabında İstiklâl Mahkemeleri'nin varlığının ve çalışma
tarzının"Devrime karşı koyanlara devrimin gücünü göstermek, gericileri
susturmak olduğunu ve inkılâpları korumak gayesi" taşıdığını söylüyor.
"Falih Rıfkı Atay, "Çankaya"
kitabında şapka idamlarını şöyle yorumluyor: "Ne kadar yazık ki, yeni rejimin
otoritesi, İzmir ve Ankara
sehpaları üstünde tutundu. Bu kesin tasfiye, her
türlü aleyhtarlığın ve gericiliğin bütün cesaretlerini kırdı. Mustafa Kemal`e başladığı
inkılâbı tamamlamak fırsatını verdi."
Azılı Kemalistlerden Mahmut
Esat Bozkurt "Atatürk İhtilâli"
kitabında; "Şapka, medenî kanun v.s. bunlar ilân edilen yeni Türk rejiminin
icaplarıdır. Şapka giymek ne demek? Bütün ilerlemelerin başında bu mu gelir?
Bundan hiç şüphe edilmemelidir. (
) Şapka giymekle, ilerlemelere mâni` olan bu
kara engel söküldü, yıkıldı, yerin dibine geçirildi. (
) Atatürk bir gün, bu
husustaki fikrimi sormuşlardı. O sırada Musul işi, aleyhimize sonuçlandığı
için, hayli sıkıntılı idi. Şu cevabı vermek cesaretinde bulundum: Şapka giymek,
bu millet hesabına bir Musul fethinden üstündür! Atatürk hafifçe gülümsedi ve
başını bir kaç defa eğerek beni taltif etti."
ŞAPKA YÜZÜNDEN ASILANLAR MARAŞ'IN KAHRAMANLARIDIR
Suali tekrar soruyoruz: 1925
Şapka Kanununa direnerek idam edilen Maraşlıların,1920- 1923 arasında bu
bölgenin İstiklâl Mahkemeleri dâvalarında adlarına rastlanmazken nasıl oluyor
da 1925'de "hırsızlık suçundan dolayı" idam edilmiş oluyorlar. "Binlerce belge
inceledim" demek indî ve muğlak bir ifadedir. "Mahkeme belgesi göstermeden
"Hırsızlık suçundan asıldılar" demek büyük bir vebaldir.
Devrin bütün Maraşlı yaşlıları
ile oğlu, kızı ve akrabalarının anlattığına göre Maşallah Ali'nin hırsızlıkla
ilgili tek bir fiili yoktur. Asılan diğer kişilerinde hırsızlık suçuyla itham
edildiğine dair mahkeme soruşturmasının olup olmadığını belgeleriyle göstermek
gerekir. Hukuk tanımayan, karakuşî (keyfî, dayanıksız) hükümler veren İstiklâl
Mahkemelerinin, şapkaya muhalefetten idam kararı verdiği birçok sanığın halk
nezdinde itibarını düşürmek ve mahkemenin elini güçlendirmek için "hırsızlık ve
vatan hainliği" gibi sahte gerekçeler uydurduğunu devrin en Kemalist yazarları
bile söylemektedirler. "Hırsızlık suçunun cezası o devirde idamdır" ifadesi de
doğru değildir.
Her şeyden önce inancı gereği
"şapkaya muhalefetten" yargılanıp idam edilen insanlara "hırsızlık suçundan
asıldılar" demenin iyi niyetle bir ilgisi olduğu söylenemez. Yersiz ve
ideolojik bir tavırdır.
ŞAPKA HÂDİSESİNİN HÜLÂSASI
Cumhuriyet rejimi tarafından
"laik-modern ulus yaratma" projesinin bir unsuru olarak 25 Kasım 1925'te "Şapka
iksası (giyilmesi) hakkındaki kanun" cebren yürürlüğe sokulmuş ve kanlı "şapka
inkılâbı" başlatılmış. Birçok yerde olduğu gibi Maraş'ta da Müslüman ahali
şapka inkılâbını protesto etmiş, Ulu Câmii'de toplanarak tepkisini göstermiş.
Prof. Dr. Mete Tunçay'ın "Tek Parti Yönetiminin Kurulması" ( s. 153-154) ve
Hasan Hüseyin Ceylan'ın "Din ve Devlet İlişkileri-
"Ankara İstiklâl Mahkemesinde
14 Ocakta Maraş hâdisesi sanıklarının duruşması başladı. Suçlulardan Maraş
Câmi-i Kebir'i müezzini Hafız Mehmet ve hademelerden Abdullah ve halktan Ali,
Hacı Hüseyin, Ahmet Remzi, Çolak Ali yargılandılar. Hademe Abdullah, sabah
camiye geldiğinde kapının önünde bir yazı bulunduğunu, önceden kendisine
müezzin ve imamın tenbihine uyarak namazın sonunda cemaat haberdar ederek,
yazının kime ait ise alması gerektiğini söylediğini, ancak yazının mahiyetini
bilmediğini açıkladı. Diğer suçlular, camiye namaz kılmaya geldiklerini,
hükümete saygı duyduklarını söylediler. Maraş'ta alınan ifadeleriyle
mahkemedeki ifadeleri birbirini tutmadığından durum kendilerine hatırlatıldı.
Sanıkların içinde 31 Mart hâdisesine karışmış olanların bulunması da dikkatten
kaçmıyordu. 16 Ocaktaki duruşmada sanıklar, şapkaları iyi olmadığı için
terzilere geri verdiklerini, hükümete karşı gelmediklerini tekrarladılar.
Karara varan mahkeme, halkı şapka bahanesiyle ayaklanmaya kışkırtan,
hapishaneyi boşaltma girişiminde bulunan ve suçu sabit olan ayaklanma
suçlularından Maraş Câmi-i Kebir'i müezzini Hafız Mehmet, İnşallah-Maşallah
lakaplı Ali, Pekmezci Hacı Hüseyin'in vicahen idamlarına, ve suçu sabit olan Molla
İbrahim, Muhtar ve Bayraktar Hamdi birinci derecede suçlu oldukları için
gıyaben idamlarına; İsmail oğlu Mahmut, müezzin Battal Mehmet ve daha onbir
kişi onbeşer sene hapse, eski Maraş mebusu Hasip Bey on sene, diğer bir başka
sanık da üç sene hapse mahkûm edilmişlerdir."
"HÜKÜMETİMİZDEN İSTİRHAM EDERİZ, ŞAPKANIN SONU İYİ
GETİRMEZ"
Devrin Maraş halkı 27 Kasım
1925 Cuma günü Ulu Câmii'de dinine ve örfüne bağlı bir niyetle "Hükümetimiz ve
askerî memurlarımızdan fazlaca istirham ederiz, şapkanın sonu iyi getirmez, bu
hususu bildirsinler" diyerek toplanan dindar insanlardı.
"BENİM ADIM MAŞALLAH, ŞAPKA GİYMEM İNŞALLAH"
Vesikalar ve şahitlerin
ifadesiyle sabittir ki idam edilenlerden Maşallah Ali Efendi'nin şerefli
direnişi göz yaşartıcı hususiyete sahip. Son kez şapka giyip giymeyeceği
sorulur. Şahadet getirdikten sonra, "Benim adım Maşallah! Şapka giymem
inşallah!" der. Asıldığı darağacı üç kez kırılır, her defasında tekrar kurulur.
(Tahirü'l Mevlevi'nin (Olgun) "Matbuat Alemindeki Hayatım ve İstiklal Mahkemeleri"
kitabına bakılabilir)
Maraşlı şapka kurbanlarının
şerefli direnişi ve idam gerekçelerini "hırsızlık suçundan idam edildiler"
diyerek âdi bir şekilde yaftalayan Eyicil'e sormak gerek. Prof. Dr. Mete Tunçay
"Türkiye Cumhuriyetinde Tek Parti Yönetiminin Kurulması 1923-1931"adlı
kitabında, Prof. Dr. Ergun Aybars "İstiklâl Mahkemeleri" kitabında, Mahmut
Goloğlu "Devrimler ve Tepkiler 1924"1930" kitabında, Sadık Albayrak "Devrimler
ve Gerici Tepkiler" kitabında ve tarihçi Mustafa Armağan'ın birçok kitabında
Maraş ve diğer yerlerde şapkaya direnenlerin "şapka kanununa muhalefet etmekten
dolayı" idam edildiklerini yazıyor. Tuhaftır ki sadece kendisi indî bakışla ve
belgesiz olarak "hırsızlık suçundan asılmışlardır
" diyebiliyor? "Belgeleri
incelediğini" belirtiyor ama idam gerekçelerine dair mahkeme belgelerinin kayıt
ve örneklerini kitabında göstermemiş.
Milletin görüşünü almadan
cebir yoluyla "şapka inkılâbını" dayatan Kemalist Cumhuriyet devleti şapkaya
karşı yapılan haklı isyanı "irtica" hareketi olarak yaftalamış, "Her erkek
vatandaşın başında şapka olmasını emreden kanuna" karşı çıkanları "devlete
isyan" suçuyla yargılamış.
1950'den önce despot
cumhuriyet idarecileri tarafından Ankara'nın bâzı semtlerine şapkayla girmeleri
yasaklanan, "kasketliler ve fasafiso kalabalıklar" olarak aşağılanan mazlum
millete yapılan böyle bir zulüm ve sosyal çatışma hangi ülkede görülmüştür? Tek
Parti Dönemi'nden sonra "köylü işi" bir kisve olarak gözden düştüğünü, kanlı
şekilde uygulamaya konulan şapka kanununa bir süre sonra kendilerinin de
uymadığını anlatmak bu yazının konusu değildir.
Zorba Cumhuriyetin İstiklâl
Mahkemeleri, inançlı Maraşlıların "niçin böyle yapıyorsunuz?" sorusunu
dinlememiş ve şikayetini duyurma hakkını "isyan" olarak görmüştür. Bu uygulama
hangi sosyal kanunlara sığar? Maraşlı'nın direnişi asırlardır sürüp gelen
devletin varlığına değildi. Şapka direnişi bir irticaî hadise değil, millet
anânelerine uymayan bir "inkılâbın" zorba metoduna karşı tepkilerini ortaya
koymaktı.
Şapka hâdisesindeki sözde
"suç" sayılan fiille verilen "ceza" arasında doğru bir yargı uygulamasının
bulunduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü, milletin asırlardır bağlı olduğu
İslâmî hukuka göre şapka hâdisesindeki direniş suç ve cezayı gerektirecek
müeyyideler arasında değildir. Maraşlılar bunu böyle anladığı içindir ki
izzetine ve Müslüman varlığına zül kabul ettiği Frenk âdeti şapkaya karşı
direnişinin "suç" sayılabileceğini düşünmeden tepkisini ortaya koymayı bir hak
olarak görmüştür.
ŞAPKA DİRENİŞİ "İRTİCA" DEĞİLDİR
Bu hâdisede suç kabul edilen
fiil irtica olmadığı gibi isyan da değildir. Hükümetin milletin inanç yapısını
bilmiyormuş gibi hareket etmesi, hukuktan yana olmadığını gösterir. Ankara
rejimi şapka kanununun, asırlardır yaşaya gelinen inanç ve geleneklere ters
olduğunu hesaba katsaydı veya "kişiler giyip giymemekte serbesttir"
diyebilseydi bu kanlı idamlar ve tutuklamalar olmazdı.
Mesele şapka üstünden bir
inanç meselesidir ki bu inanca, yâni İslâmî olan değerlere lâ-dinî
Cumhuriyetçiler kanlı şekilde "devrim" yapmışlardır.
Bir toplumun davranışını
adaletli yargılamak için o topluma asırlar içinde medeniyetleştirdiği inanç
normlarından bakmak gerek. Bu eksikliğindendir ki Cumhuriyet rejimi kendi
halkına zulümkâr olmuştur. Medeniyet,
doğrudan İslâm'ın kendisi demek olduğuna göre, inancının gereğini yerine
getiren Maraşlıların şapka direnişi niçin "irtica" ve "suç" olsun?
Müslüman milletin teamüllerine
göre şapka hâdisesinde taraflardan kimin irticacı olduğu da tartışılır. Mânası
çarpıtılarak yanlış kullanılan "irtica" kavramı, İslâmiyetten uzaklaşıp
câhiliye devrine geri dönme, geriye yönelme, mevcut olan bir normu ve kuralı
kabul etmemek anlamına gelir. Şapkaya karşı çıkmak, millet teamüllerine göre
geriye gitmenin gerekçesi olabilir mi?
EYİCİL'İN KEM SÖZLERİ MARAŞ TÂRİHİNE KARA LEKE OLARAK
GEÇECEKTİR
Maraşlı şapka kurbanlarına
"hırsızlık suçundan asıldılar" diyen Eyicil'in kem sözlerinin hiçbir ilmî ve
târihî değeri olmadığı gibi Maraşlı'nın yüreğini incitmiştir. Maraşlılar onun
kötü sözlerini yüzüne çarpacak ve gönlünde daima Necip Fâzıl'ın yazdıklarını
taşıyacaktır:
"Maraş`ta bir ihtiyar
Maraşlının bana çizdiği şu tablo her şeyi göstermeye yeter:- Hepsi de
Hamdolsun şapka giymeden ölüyoruz!' diye boyunlarını ilmiğe uzattılar. Şafak
sökerken dikkat ettim, çıkan rüzgardan, hepsinin de sakalı aynı istikamette
uçuşuyordu. Aynı istikamette uçuşan sakallar değil, ruhlar... Kıydıkları da
işte bu ruh... Maraş'ta, ilgi çekiciliği, çarpıcılığı ve vicdan yakıcılığı
bakımından ayrıca gösterilmeye değer levhalar vardır: Şapkaya karşı malum
yerlerdeki direnişlere benzer karşı duruşlardan sonra tam 63 kişi tevkif ediliyor.
Bunlar, boyunlarına zincir takılarak birbirlerine bağlanıyor ve Adana'ya
götürülüyor. Aralarından biri itilip kakılınca hepsinin birden boynunda aynı
cendere acısı... Adana'da tutukluları öyle bir yere tıkıyorlar ki - bir
Maraş'lının tabiriyle - köpekler bile barınamaz. Pislik, kazurat ve teffurun
yuvası bir yer... Maraşlılar millî müdafaaları zamanında memleketlerine geldiği
vakit kendisine yapmadık ikram bırakmadıkları Kılıç Ali`ye başvurup şöyle
diyorlar: - Biz memleketin belli başlı insanları olarak sizi Maraş`a geldiğiniz
zaman başımıza tacettik. Şimdi bizi bu pislik kuyusuna atmayı nasıl reva
görüyorsunuz? Cevap geliyor: - Sizi yakında kurtaracağım! Sabırlı olunuz!
Yakında ipte sallandırılıp kurtulacaksınız!' mânasına, sinsilik ve alçaklıkta
son haddi tutan bir cevap... Maşallah Ali Efendi (lakabı Maşallah - daima
inşallah ve maşallah diye konuşurmuş), Abdulkadir ve Pekmezci Hacı Hüseyin
idamlık... Bunlara hükümden önce soruyorlar: - Son ihtar! şapka giyecek
misiniz, giymeyecek misiniz? Cevap, üçlü bir koro halindedir: - Giymeyeceğiz!
Üçü de sıcak bir yaz günü buzlu bir şerbet içercesine şehitlik şerbetini
zevkle, saadetle içiyor. Maşallah Ali Efendi`nin sehpada, boynunda ilmik,
muazzam sözü: - Benim adım Maşallah, şapka giymem inşallah... Eşhedü en
laailahe ... Şapka kurbanları, mazlumluk ve şehitliğin en üst
mertebesindedir..." (Son Devrin Din Mazlumları).
Hülâsa-ı kelâm, yüzlerce âlim
ve kanaat önderini idam ve sürgün eden İstiklâl Mahkemeleri'nin kurbanları için
Meclis'ten iade-i itibar kararı çıkmalı ve devlet bunların mânevî
şahsiyetlerinden özür dilemelidir."