Tarih: 17.02.2015 08:45

Eyicil'e bir cevap'ta Baydemir'den

Facebook Twitter Linked-in

Geçtiğimiz günlerde Ajanslarda, gazetelerde ve internet haber sitelerinde yer alan "Eyicil'den 1925`teki idamlarla ilgili çarpıcı açıklama" adlı haber birçok basın yayın organı tarafından kullanılmıştı. Haberde Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Eyicil,"Kahramanmaraş'ta idam edilenlerin şapka kanununa muhalefetten değil hırsızlık suçundan idam edildiğini öne sürmüştü.

Söz konusu haberi köşesinde değerlendiren habervaktim.com  haber sitesi köşe yazarlarından Ali İlbey "Maraş şapka isyanında asılanlara "hırsızlıktan asıldılar" iftirası" başlıklı köşe yazısıyla cevap vermişti. Gazetemizin Köşe Yazarlarından olan Ömer Baydemir de köşesinde Eyicil'e "Tarih Yazmak"  başlıklı yazısıyla cevap verdi.

"7 Şubat 2015 tarihli Köşe Yazarlığı yaptığım Yorum Gazetesi'nde de yer alan Ahmet Eyicil'in  1925 Şapka Olayı'na  ilişkin haberde bana Atatürk'ün  tarihle ilgili iki sözünü çağrıştırdı.''Tarih yazmak,tarih yapmak kadar mühimdir.Yazan yapana  sadık kalmazsa  değişmeyen hakikat ,insanlığı  şaşırtacak bir  mahiyet alır.Tarih hayal mahsulü olamaz.Tarih yazarken  gerçek olayları bulmaya  çalışmalıyız.Eğer bunları bulamazsak mechuliyeti  ve bu noktadan  cehlimizi  itiraf etmekten çekinmeyelim.''Yazılanlar ile  tarihi gerçek  ne kadar çelişkili.Yazılanlar karşısında hem ben , hem de Kahramanmaraş kamuoyu  dehşete kapıldı.Tarih ,bu kadar çarpıtılarak, tahrif edilerek kamuoyuna  bilgi olarak sunulamaz. Toplumun hassasiyetlerini bilmek, gazete yönetiminin de görevi.Buna özen göstermesi  gerekir. …" diyerek köşesinde cevap verdi.

 

Ayrıca Basında yer alan  "Eyicil'den 1925`teki idamlarla ilgili çarpıcı açıklama" adlı haber için  bugün saat: 12:30'da Şapka Kanunu sebebi ile asılan ailelerin torunlarının bir basın açıklaması yapması bekleniyor.

(KÜRŞAD KEREM AKÇAKALE) 

 

Ömer Baydemir'in yazısının tamamı:

 

Tarih Yazmak

 

7 Şubat 2015 tarihli Köşe Yazarlığı yaptığım Yorum Gazetesi'nde de yer alan Ahmet Eyicil'in  1925 Şapka Olayı'na  ilişkin haberde bana Atatürk'ün  tarihle ilgili iki sözünü çağrıştırdı.''Tarih yazmak,tarih yapmak kadar mühimdir.Yazan yapana  sadık kalmazsa  değişmeyen hakikat ,insanlığı  şaşırtacak bir  mahiyet alır.Tarih hayal mahsulü olamaz.Tarih yazarken  gerçek olayları bulmaya  çalışmalıyız.Eğer bunları bulamazsak mechuliyeti  ve bu noktadan  cehlimizi  itiraf etmekten çekinmeyelim.''Yazılanlar ile  tarihi gerçek  ne kadar çelişkili.Yazılanlar karşısında hem ben , hem de Kahramanmaraş kamuoyu  dehşete kapıldı.Tarih ,bu kadar çarpıtılarak, tahrif edilerek kamuoyuna  bilgi olarak sunulamaz. Toplumun hassasiyetlerini bilmek, gazete yönetiminin de görevi.Buna özen göstermesi  gerekir.

Bu yazının içeriğini, şu gerekçelere dayandırdım. Birincisi; tam 12 Şubat Kurtuluş Bayramı, 7 Haziran seçimleri arefesi, siyasisi, aday adayları, bürokratları hep kentte. Kendinden söz ettirmek ve dikkat çekmek için bundan büyük fırsat mı olur? İkincisi; her ne kadar görevinden istifa edip aday adayı olunmadı. Ama , geçmişte siyasi hevesi olan kişi olarak mantalitesi birileriyle örtüşen  bir siyasi partiden  neden aday adayı olunmanın yatırımı olmasın? Üçüncüsü; kaş yapayım derken,göz çıkarma kabilinden; öteden beri Kahramanmaraş'ın  üzerinde, kara bir kabus, gibi dolaşan lekeyi sileyim derken, burada iyi niyet de olabilir, kabuk bağlamış yarayı yeniden kanatmak  hepten yanlış… Böylesine bir yöntemle beğeni kazanılmaz…

Eyicil'in:  "inceledim" dediği  belgelerin objektifliği, doğruluğu ne derece sağlıklıdır? Bu konuda başka bilimsel hangi kaynaklara ulaşmıştır? O günleri yaşayan,içinde olan  insanlardan kimleri dinlemiştir? Kendisinin arşiv dediği belgeler, o günün haletiyle  yazılanlar çizilenlerdir. Devlet ve yargı  dünya kamuoyuna kendi kusurlarını göstermemek amacına yöneliktir. Akıl var, iz'an var… İsim,isim  bahsedilen sanıkların; kimi imam, kimi mütevelli, kimi hacı,kimi hoca kimi de hafız… Bu insanların hırsız, hicip olması mümkün mü? Bu  yargılanan birkaç kişiyle yakınlığım oldu. Hepsi de onurlu, dini bütün dindar insanlardı. Bu yazıda beni gocunduran  bir ilinti yok. Ancak, her Kahramanmaraşlı  gibi benim de haysiyetime dokundu. Böylesine fütursuz  şeyler yazmak  Eyicil'in başını ağrıtacağa benziyor. Yarın yargı yoluyla  ilgili aileler tarafından  manevi dava açılabilinir.

Eyicil'i aydınlatmak açısından, olayın tanıklarından deden ve yargılanan  din adamı Ökkeş Can (Tahmaslı)'dan  olayla ilgili dinlediklerimi yazayım. Benim yaşım 70 .O, insanların anlattıklarını noktası virgülüne hatırlıyorum. Yargının en efdal olanı, kamu vicdanında  da  aklanmak veya mahkum edilmektir. 1961 de idam edilen; Menderes, Polatkan, Zorlu  halkımız nezdinde demokrasi şehitleridir. Yargıç Eğesel, savcı Başol  nefretle anılmaktadırlar. Her akşam, radyodan  Yassıada duruşmalarını içimiz kanayarak dinledik. Onun için kim ne yaparsa yapsın toplumun hassasiyetlerini  göz ardı etmemelidir.

Dedemden dinlediklerim: "Şapka inkılabı olmuştu. Kimimiz  şapka, kimimiz de fotür  giyer olmuştuk. Kimse bunu yadırgamamıştı. Bilenler  taktığımız  fesin  Rumların  milli serpuşu olduğundan haberdardı. Bir, iki din cahili kişi toplumu etkilemeye çalıştı. Bazı gafiller de onlara inandılar. Bunları saysan sayıları 40-50 yi bulmaz. O zamanki CHP yönetimi  neden bilinmez. Müdahil olup bu insanları sindirecekleri yere kayıtsız kaldılar. Cahilce hareket  ederek  Bayazıtlı Cami  karşısındaki hapishaneye de haber uçurarak  kendileriyle birlikte hareket etmelerini istediler. Cuma namazı öncesi mahkumlar  hareketlendi. Gardiyanlar kapıları tuttu. Jandarma da elini çabuk tutup mahkumlar kıpırdatılmadı. Kesin kes  bir tek mahkumun firarı söz konusu değildir. Bu arada  Ulu Cami'de  30-40 kişilik bir grup sesini yükseltti. Cemaat ne olduğunun  farkında değildi.Kapı altına  yürümeye tevessül  ettiler. Hapishane olayından dolayı teyakkuzda olan  asker bir avuç bu kalabalığı  derdest etti. Olay  basit aşayiş-i adiyedendi. O günlerin  garnizon komutanının;'' Kimsenin burnu dahi kanamadı,tutuklananlara  bir göz dağı verip salıverelim'' önerisine, maalesef, o günkü CHP İl yönetimi karşı çıktı. Garnizon komutanını Gazi'ye telgaraf çekerek haber vermekle tehdit ettiler. O da çaresiz 39 kişiyi 28 kasımda  Ankara'ya havale etti. Sanki kafamızdaki fes  Müslüman alametiydi. Büyük fazıl din adamlarımız: Hafız Ali Efendi, Zekerriya Efendi, Şakir Hoca  Efendi,Karamanlı Fakısı,Duruş Hoca Efendi, Darendeli Hoca efendiler  basit asayiş olayına hiç iltifat etmediler. Çünkü abartılıp, büyütülecek şey değildi. Müftü Hafız Ali Efendiyi  Ulu  Cami'de,  hep şapkasını  çevirerek namaz  kıldığını  görmeyenimiz var mı? Kılık ve kıyafetin  Müslümanlıkla ne alakası var? Hapishanedeki serzeniş için gelen müfettiş  de;''Aslanı da  demir kafese  koyarsan  böyle olur, bir şey icap etmez.''diyerek çekip gitmiştir. Bu 39 kişinin birçoğu Cihan Harb'inde, Kurtuluş  Savaşı'nda, 12 Şubat Maraş Kurtuluşunda savaşmış kahramanlardı.Çok yazık ettiler,günahlarına girdiler. Allah bilir ya, nahak yere feda edildikleri için Cennet-i Ala'dadırlar.

Allah nur içine yatırsın.''diye dua ederdi.

Dede bir kuzenimiz olan Ökkeş Can  Hoca efendiden de  dinlediklerim  şunlardı. Bu zat  daha sonra görevine  devam etmiş ve  emekli olmuştu.  "O  gün,  Cuma namazını eda etmek için Ulu Cami'de idim. Her şey olağan gözüküyordu. Birden caminin içinde bağrışmalar oldu. Cemaat de tedirginleşti. Her kafadan bir ses çıkıyordu.'' Kapı altına gidip durumu arz edelim.'' Diyerek hareketlendiler. Biz de ne olup-bittiğini anlamak için, o gurubun peşine takıldık. Haberli olan asker bizi kıpırdatmadı, bile… Zaten diğer insanlar dağılıp gitmişti. 40 kişi  kadar olanımızı tutukladılar. Yaptığımız bir şey yoktu. Bir şeyler kırıp, dökmedik, kimseye bir zarar vermedik. Sadece ortada söylenen şey:'' Bu şapka  diye söylenen serpuş  gavur kisvesidir, giymek istemiyoruz, ilgililer bunu bilsin.''buydu. Salıverilmeyi beklerken tevkif edildiğimiz haberi geldi. Ankara'ya  İstiklal Mahkemesine gönderileceğimiz haberi, belimizi kırdı.

Mahkeme çok acımasız kararlar veriyordu. 18 ocakta bir grup beraat edip salındı. Bir ara mahkeme reisi Kılıç Ali'nin Maraşlı tutukluları ziyaret edeceği haberi bizi sevindirdi. Çünkü Maraş'ın kurtuluşunda  bulunan Kılıç Ali Maraşlıyı tanıyor, Maraşlı da onu biliyordu. Gelişi  bayağı moral oldu. Maraş kurtuluşunda Mustafa Kemal, kurtuluşa katkısı olması  ve Kuvay-ı Milliye'yi örgütlemesi için bir takım asker ve bir de makinalı tüfekle  görevlendirmişti. Kılıç Ali de karargahını Pazarcık'a  kurmuştu. Aslan Bey'le temas kurarak  kurtuluşa bayağı katkısı oluştu. Yiğit, fedakar, vatanperver Maraşlıyı iyi tanıyordu. Mahkemede kendilerinin suçsuzluklarını kanıtlayacak ifadelere özgü telkinlerde bulundu. Şapkaya karşı olmadığımızı imkanları olsa alabileceklerini,yanlış anlaşıldıklarını beyan etmemizi tembihledi. Tavassutunedenyle bizlere kelpçe vurulmadı. 14 ocakta başlayan mahkemede  Kılıç Ali'nin  tembihlediği doğrultuda  ifade verdik. Ara,ara ifadelerimize müdahele edip kendimizi kurtaracak tarzda ifade vermemize bizi yönlendiriyordu. Mahkeme sürecince müezzin  Hafız Mehmet, Ali, Hacı Hüseyin  ilk ifadelerinde ısrarcı davranıyorlardı. İfadelerini değiştirmeleri için yapılan müdahelelere karşı çıkıyorlardı. Asker Osman idama çarptırılınca mahkeme  heyetine; "Maraşale bir mektubum var verilmesini istiyorum .'' dedi ve mektubu verdi.Meğer Maraşal Fevzi Çakmakla  Sakarya'da bulunmuş ve karargahta onun emir erliğini yapmış.Devlisi gün salıverildi. Oysa burada yargılananların tamamı; Cihanharbinde, Kurtuluş Savaşında, Maraş müdafasında  mücadele vermiş kahraman kimselerdi. İdam cezasına  çarptırılan üç isimin o andaki halet-i  ruhiyeleri bilmek  ne mümkün? Neye kahrettiler, neye küstüler, österilen vefasızlığa mı  içerlediler. Budenli muameleyi hak etmedikleri inancında mıydılar?Mahkemede hapis cezasına çarptırılanlar da  kısa zaman sonra çıkarılan  afla serbest kaldılar.Bu işi çığrındançıkarıp,abartıp mazlum insanların kanına  girenler de o  insanlar da şimdi Hak dünyadalar.Hak dünyada  hesaplaşacaklardır.Allah inan insanları  gıybet ve iftiradan saklasın.Demek ki şeytan ivga verirse  insanın başına neler,nelergeliyor.Allah da biz de  biliyoruz bu insanlar bir hiç uğruna feda edildiler.''diyerekkolunın yeniyle göz yaşlarını sildi.

Bütün bu yazdığım hatıralardan şu sonuca varıyoruz.Bu idealist insanlar inandıkları bir uğurda canlarını vermişler.Olayın irtica ile uzaktan yakından bir ilintisi yoktur. Hem  bu kenti hem bu insanların ailelerini bu töhmetten kurtarmak için bu insanlara iade-i itibar verilmelidir.Ben  milletin vekiliyim diye kasım kasım kasılanlara işte bir görev…Eyicil de bu mazlumların  ailelerinden nasıl özür dileyeceğine kendisi karar vermeli.Çok yazık ve çok ayıp…

 

 

 

 

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —