Devletin malını kullanırken, yetkili kişiler başta olmak üzere devlet işinde çalışan herkes, hiçbir şeyi zayi ve israf etmemeye azami derecede dikkat etmeli ve gereken titizliği göstermelidirler. Bizim bildiğimize göre; yetkili kişiler, devlet hesabından harcama yaparken çok dikkatli, kendi hesabından harcama yaparken ise cömert olmalıdırlar. Unutulmamalıdır ki hiçbir şey burada kalmayacak yapılanların hesabı bir gün mutlaka sorulacaktır!
Henüz başkan yardımcılığı
yapmadığım ancak başkana vekâlet ettiğim bir zamanda, getirilen evrakları
imzalamak için inceliyorken, bazı birimlerde görev yapan bir kısım personele,
birkaç ay birleştirilmiş de olsa nerde ki yarım maaş tutarında, kimilerine çok
daha fazla yani bir aylık maaşlarından çok, fazla mesai tahakkuk ettirildiğini
görmüştüm. Değerlendirmesini yaptım, böyle bir fazla mesai yapılmasını mümkün
kılacak, haklı gösterecek bir taraf bulamadım, göremedim. Belki doğru idi
diyeceğim ama diyemiyorum çünkü bu işlerin nasıl uygulandığını az çok bilirim,
daha açıkçası ben gördüklerimden tatmin olmadım. Başta, veriler bir kere akla
uygun düşmüyordu. Bunu söylerken kimseyi itham etmek maksadıyla söylemiyorum,
sadece yöneticilerin ne kadar dikkatli olmaları gerektiğine ve taşıdıkları
sorumluluklarına, gerek yöneticiler gerekse çalışanlar tarafından bu tür
işlemlerin bir haksızlık olarak algılanmayıp doğal bir işmiş gibi görülmesi ve
algılanmasındaki yanlışlığa işaret etmek istiyorum.
Yeri gelmişken şunu da
belirteyim ki; anlamadıkları veya bilmedikleri konuları, kendisini küçük
düşüreceği korku ve çekincesiyle, araştırıp öğrenmeden ve sorgulamadan ya da
okumadan, yazıları önüne geldiği şekliyle imzalamak, birçok yöneticinin ortak
hatalarındandır. Allah'ın izniyle hiçbir yazıyı okumadan, hiçbir tahakkuku
incelemeden ve anlamadan imzalamadım. Uygun görmediklerim bir tarafa imla
bozukluğu olan yazılara bile geçit vermedim.
Bu bağlamda bir ayrıntıya daha
işaret etmek isterim ki; yetkililerden birinin imzalamadığı bir evrakı, niçin
imzalamadığına dair bilgi almadan, bir üst yetkili o evrakı kesinlikle
imzalamamalıdır. İşin doğru ve etik olanı budur. Öncelerini bilmiyorum ama
bizim dönemimizde bu konuda gereken titizlik maalesef gösterilmemiş, üst
yöneticiye yardımcı olduğumuz halde onun bizi yok saymayı tercih ettiği bazı
zamanlar olmuştur. Bardağı taşıran son damlaya kadar, hiç de etik olmayan bu
uygulamalara, şehrimize ve halkımıza hizmet adına tahammül etmişimdir.
Doğruluğunu araştırmadan, kurgulanmış olma ihtimali üzerinde durmadan,
kendisine intikal ettirilen yanlış ve hatta yalan beyanları müşterek
arkadaşlarımıza anlatan ve yakınan makam sahibi kişinin, bu davranışlarına
karşı verdiğim sinir savaşlarını dışarıya belli etmeden kendi iç dünyama
hapsetmek suretiyle azami tahammülü gösterdim, sağlığımın altüst olması
pahasına göreve devam etmişimdir.
Bir işyerine verilen ruhsat,
bir vatandaşın şikâyetine binaen Bölge İdare Mahkemesi tarafından iptal
edilmişti. Acil çözüm aranıyor, çözüm olmadığı için de bulunamıyordu, hâlâ da
çözüm bulunamadığı, işyerinin görüntüsünden anlaşılmaktadır.
O işyerini tanımlanmış olarak
satan belediye, İşyeri sahibi tarafından haklı olarak tabir yerindeyse sürekli
sıkıştırılıyor, sıkıştırıldıkça da belediye yönetimi işe çözüm arıyordu.
Bir gün ilgili birimlerden
biri, Valilik Makamına hitaben bu konu hakkında görüş isteyen bir yazı
yazmıştı. Ben yazıyı imzalamadığım gibi yazının üstüne de; "Mahkeme kararı olan
bir konuda görüş istemeye ne gerek var!" diye not düşüp iade etmiştim.
Günümüzün bir kısmını sahada
çalışarak geçirdiğimiz için yine dışarıda idim. Başkan Bey telefonla bana: söz
konusu işlem için Valilikten neden görüş istediğimizi sordu. Ben de cevaben
öyle bir yazı göndermediğimizi söyledim, araya kim nasıl bir fitne soktuysa
veya nasıl bir kurgulama yapılmışsa o ısrarla gönderdiğimizi söylüyordu. Onun
ısrarcılığı karşısında bir an ben bile şüpheye düştüm ve "Ben şimdi hemen
daireye dönüyorum, bilgi alınca eğer dediğiniz gibiyse yani ben imzalamışsam
gereğini de hemen yaparım." dedim.
Daireye döndüm ve şoförü
ilgili birime göndererek arkadaşlara söz konusu dosyayı getirilmelerini
söylemesini istedim. Tabi ilgili arkadaşlar telaş içerisinde dosyayı alıp
getirdiler. Amir arkadaş yazıyı buldu, baktım, sözünü ettiği yazıyı Başkan
kendisi imzalamış. Amir arkadaşa, evrakın Başkana nasıl imzalattırıldığını
sordum, o da; yazının üzerine az önce belirttiğim notu düştüğümü ve
imzalamadığımı, fakat müdür arkadaşın Başkanla görüşüp söz konusu yazıyı benim
imzalamadığımı söylemesi üzerine Başkanın; "Siz yazın, ben imzalarım." dediğini
söyledi.
Ben, benzer konularda
arkadaşlarımla sohbet ederken, hiyerarşinin ilahi bir sistem olduğunu
söylediğim zamanlar olmuştur. Bununla ilgili olarak; "Yüce Allah, arada melek
veya diğer yöntemler olmaksızın peygamberlerine vahiy göndermekten hâşâ aciz mi
ki vahyi melekle gönderiyor? Allah, peygamberleri ile arada melek devreye
girdiriyorsa, hiyerarşi ilahi bir sistem demektir." demişimdir. Evet, biraz
uçuk bir yorumlama olarak değerlendirilebilir ama bunları görmek insanın önünü
açar diye düşünüyorum. Bazı kuralları yok saymak, insanı başarıya değil
başarısızlığa ve daha ilerisi vebale ve sıkıntılara götürür.
Bu işlerin önemini
anlamayanlar, benim bu tür konulardaki titizliğimi kendileri açısından, fuzuli
görerek ve biraz da istihza (alaya alma) içerikli bir şekilde dillerine dolamış
olsalar da doğru bildiğim yoldan şaşmadım. O kişilerin davranışları sadece
kendilerini küçültür ve vebal yüklenmelerine sebep olur. Bir millet için dil ne
kadar önemli ise kurumların, dili doğru kullanmaları da o kadar önemli ve
gereklidir. Hz Ömer halifeliği sırasında, Şam Valisi Muaviye'den gelen bir
mektuptaki imla hatasından dolayı valiyi uyarmış ve o görevliyi, dili düzgün
kullanmadığı için uyarmasını ve görevden uzaklaştırmasını istemiştir. Bu da
işin bir başka tarafıdır.