Tabi ki zaman durmayıp akıyor, bir süre sonra üst yönetim
el değiştirdi. Bu sefer yeni gelen üst yönetici bu haksız alışverişi yani
büfelerde hava parsı tabir edilen şekildeki devir işlemlerini durdurmak için ha
bire talimatlar veriyor, büfelerin boşaltılması için de yine ha bire yazılar
yazılıyordu. O zaman Belediye Başkanına: "Bakınız, kaldırımlara büfe
konulmasını topluma karşı yapılan bir haksızlık olarak gördüğüm için önceki
yönetimin bu talebine, meclis görüşmeleri sırasında ben itiraz ettim ama benim
itirazım değil yönetimin talebi dikkate alınarak kaldırımlara büfeler konuldu,
fakat yanlış bir iş yapıldı. Şimdi bu büfeler anormal miktarda paralar
karşılığında el değiştirmişken, ya da hâlâ el değişimi devam ederken, büfeleri
devralan kişilere karşı hiçbir koruyucu önlem almadan, birdenbire büfeleri
kaldırmak da ayrı bir yanlışlık olur. İnsanlar bu büfelere servetlerini
yatırmışlar, belediye bu haksızlığa mani olamamış. Siz, birden; "Bu işi
bitirdim." diyemezsiniz. Buna, makul bir süre koyarsınız, bu süre bitiminde
büfelerin kaldırılacağını açıkça ilan edersiniz, kiracılar da halk da bunu
bilmiş olur ve günü geldiğinde de büfeler kendiliğinden kalkmış olur. " dedim.
Ama anlayanı getirin.
Kaldırımlar dâhil yollar kamuya ait olduğu için
belediyelerin buralarda tasarrufta bulunmaları aslında yasal olarak mümkün
değildir. Nitekim yakın zamanda, bir ilde faaliyet gösteren bir derneğin,
parkomat işletmeciliğine karşı açtığı davayı yerel mahkemenin ret etmesine
karşılık Danıştay, açılan davayı haklı bulmuş ve yolların kamuya ait olduğuna
ve kiraya verilemeyeceğine hükmetmiştir. Ayrıca belediye meclisinin bu tür ve
benzeri konularda bir karar alma yetkisi de yoktur. Yöneticilik sorumluluk
isteyen bir iştir üstelik!
Gördüğüm kadarıyla yöneticilerden birçoklarında, her ne
şekilde olursa olsun verdiği kararlara mutlak itaat beklentileri olduğu gibi
isteklerinin bir an önce uygulandığını görmek gibi de aceleci bir tarafları
vardır. Bir de görüşme konusu yapılan işler, çoğu zaman usulen gündeme
getirilirken, mutlaka, yönetimin isteği doğrultusunda karar alınmasının
sağlanması gibi rahatsız edici tavırları ve yöntemleri vardır. Yöneticinin
birisi, bu yöntemle daracık kaldırımlara büfeler koyarken diğeri de aynı
yöntemle büfeleri kaldırma çabasına düşmüştü.
Birçok kurum ve kuruluşlarda bazen, belediyede ise hemen
her zaman yetki karmaşası yaşanmıştır. Çoğu zaman, yetki ve imza sorumluluğu
verilen başkan yardımcısı atlanarak, doğrudan ilgili müdüre talimatlar
verilmiş, yazılar yazdırılmış, imza için başkan yardımcısının önüne
konulmuştur. Bu düzensizlik, bir bakıma zoraki uygulanıyordu. Bu defa da yazıyı
eline alan her kişi, bu işleri başkan yardımcısının organize ettiğini
düşünüyordu. Yönetim böyle bir şey işte; bazen istemeyen işleri yapmak zorunda
kalanlar, bazen de hiç ilgisi olmadığı halde işin sorumlusu olurlar, sonra da
ona katlanmak zorunda kalırlar!
Adına başıboşluk mu denilir, düzensizlik mi denilir her
ne denilirse bunları disipline etme ya da çözüm üretme işi de yine hep bana
düşmüştür.
Büfeleri devralan kişiler başkan bey ile görüşmek
istiyorlar fakat bir türlü görüşemiyorlardı, belki de tek muhatap oldukları
kişi yine ben idim.
Büfelerin boşaltılması ve kaldırılması işinde makul bir
süre konulması konusunda Belediye Başkanını bir türlü ikna edemiyordum, ısrarım
neticesinde nihayet bir gün; " Bu kişileri çağır, konuş" diyebildi.
Bütün büfe işletmecilerini görüşmeye davet ettik,
belediyede görev yapan ilgili amirleri ve memurlardan bazılarını da toplantıya
çağırdık. Dört saati aşkın süre bu kişileri dinledim. Bu arada müdür yardımcısı
bir arkadaş hariç diğerlerinin hepsi, konuşmanın seyri içerisinde yavaş yavaş
ve sessizce tek tek odayı terk ettiler. Belli ki kimse konunun muhatabı olmak
istemiyordu. Belki de kendileri açısından haklılardı. O kişiler de nihayet bu
kentte yaşıyorlardı, üst yöneticinin fevri hareketinin sorumluluğunu neden
alacaklardı ki?
Görüşme sonunda, konuyu Belediye Başkanına götürmek üzere
belirli bir noktada anlaşma sağlandı. Olayın bundan sonraki boyutunda ise
Başkan ile bizim mücadelemiz devam etti, bulabildiğimiz kısmî bir mutabakatla
konuyu çözüme kavuşturmuş olduk.
Büfe müstecirleri ile yapılan bu uzun görüşmede, bazı
gerçekleri anlama imkânım da oldu. Kiracılardan birsi, bir ara sözü aldı ve ;"
İyi ki bu görüşmeyi yaptınız da biz de gerçeği öğrenmiş olduk. Allah, benim de
senin de yüzüne bakmış, iyi ki bir yanlış harekette bulunmamışım, yoksa
gerçekleri öğrendikten sonra ben, yanlış bir iş yaptığım için bir kere daha
kahrolurdum. Bu işlerin, hep senin başının altından çıktığı söylendi, benim
canım yandı, ben günlerce seni vurmak için peşinde dolaştım, bir fırsat
yakalayamadım, iyi ki de yakalayamamışım." dedi. Bu konuşmayı başkan bugüne
kadar hiçbir şekilde duymadı! Bu da yönetimin bir yerinde görev almanın zorlukları
mıdır, cilvesi midir bilmem ama ben hiçbir zaman kimseyi hedef göstermedim,
sıyrılıp kenara çekilmedim Allah'a şükür.
Büfe kiracıları, ayrılıp gittikten sonra, görüşmeye
katılıp da toplantıyı terk etmeyen tek belediye personeli olarak benimle
birlikte toplantıyı tamamlayan müdür yardımcısı arkadaş, baş başa kaldığımızda
;"Başkanım, sizi biliyordum ama bu kadar sabırlı olduğunuzu bilmiyordum. Bugüne
kadar, belediyede çok insan gördüm, fakat karşıdaki insanları sabır ve
sükûnetle dinleyen ve çözüm üretmeye çalışan sizin gibi bir kimseyi memuriyet
hayatımda daha görmedim." dedi.
Bu durumun başlangıcından itibaren birçok şeyi peş peşe
gördüm ve çok önemli tespitlerde bulundum.