Tarih: 04.09.2015 17:34

Deniz Yasta

Facebook Twitter Linked-in

Bir çocuk düşleyin, merak dolu gözleriyle dünyayı yeni kesfetmeye başlayan küçük bir erkek çocuğu... Dünyanın başka yerlerinde daha şanslı çocuklar kuş cıvıltılarını dinleyerek oyun oynarken, bizim minik kahraman her gün savaş seslerini dinliyor. Neler olup bittiğini anlayamıyor, daha yeni konuşmaya başladığı için de soramıyor. "Zaten annemin yüzü gülmez oldu, sorsam bile belki bana kızar" diye geçiriyor içinden... Ağabeyine soruyor dışarıdaki gürültüyü, ama o da kendisinden sadece iki yaş büyük olduğu için bilmiyor.

En çok üzüldüğü şey, dışarı çıkamıyor olması. Yürümeyi öğrendi, ama dışarı çıkıp koşturamıyor, oyun oynayamıyor. Ailesiyle sürekli kaçıp saklanmak zorundalar, ama bu oyun başta eğlenceli gelse de, bir süre sonra çocuk sıkılmaya başlıyor. Gecenin ortasında, tam uykunun en tatli yerindeyken apar topar kalkıp saklambaç mı oynanırmış ? "Ağabeyim de eğleniyor gibi görünmüyor..."

Yemek de çok az. Canı sürekli tatlı istiyor, ama istediğinde annesi ona kızdığından beri artık hiçbir şey söylemiyor. Her gece rüyasında tepsi tepsi baklavalar, şerbetli tatlılar görüyor, ama yiyemeden uyanıyor. Yine uyanıp kaçmaları lazım. "Bu oyunu hiç ama hiç sevmiyorum" diye düşünüyor çocuk. Yolda annesinin kucağında biraz daha kestiriyor, ama karnı acıktığı için çok rahat edemiyor. "Annem niye titriyor acaba ? Hava sıcak..."

Yol hiç bu kadar uzun sürmemişti. Başka bir yerde doğmuş olsaydı, belki içinden gezmeye çıktık diye sevinirdi çocuk. Ama onun doğduğu yerde insanlar gezmek, tatile çıkmak için çok fakir. Hoş, zengin olsalar bile, her yeri savaş alanına dönmüş bir ülkenin gezilecek yeri mi kalır?

Bizim hikayenin kahramanı elbette bunu düşünmek için çok daha ufaktı. Uzun yolun sonunda, daha önce hiç duymadığı yeni, tuzlu bir koku burnuna geldi. Nerede olduklarına bakmak istiyordu, ama annesi onu göğsüne o kadar çok bastırmıştı ki dönemiyordu. Annesinin kalp atışları çok hızlıydı; çocuk, bir an için orada bir kuşun saklı olduğunu düşünüp sevindi. Kuşları çok severdi, her zaman onları pencereden izleyip sebepsiz yere mutlu olurdu. Ama gülerek onları annesine gösterdiğinde, annesi pencereye yaklaştığı için ona kızardı. "Annemi de mutlu edemiyorlarsa, kuşlar o kadar da güzel değilmiş" diye düşünürdü hüzünlerek. Annesinin göğüs kafesindeki kuşu düşünerek mutlu oldu. Demek annesi de kuşları severmiş, yoksa bir tanesini içinde barındırmazdı. "Ama annemin kuşu niye bu kadar çırpınıyor ? Uçup gidemediği için mi acaba ?" diye sordu çocuk kendi kendine. Birden kuşun huzursuzluğu ona da geçmiş gibi çocuk, annesinin kuçağında çırpınmaya başladı. O tuzlu kokunun nereden geldiğini çok merak ediyordu. Sonunda dönüp bakabildiğinde, uçsuz bucaksız bir su gördü. "Bu ne anne ?", diye sordu, annesi de, çocuğu o büyük sudan daha çok şaşırtıp sevindiren, uzun zaman sonra yüzünde görebildiği küçük bir tebessümle, "Deniz bu, yavrum. Bizi çok uzak ve güzel yerlere götürecek." diye cevap verdi. "Savaş olmayan yerlere mi ?" " "Evet çocuğum."

"Bu denizi sevdim" diye düşündü çocuk. Sonra bir yere saklanıp geceyi beklediler. Gece olunca, sahile gidip sessizce iki bota bindiler. Çocuk, annesiyle ağabeyine tutunarak yerine oturuyor ve korka korka, annesinin bahsettiği umut dolu denizi karanlıkta seçmeye çalışıyor...

Gerisini hepimiz medyadan öğrendik. Ne yazık ki bu hikayenin mutlu sonu yoktu. O umut taşıyan deniz yasta şimdi. Minik kahramanımızı savaş olmayan yerlere götüremediği gibi, canını da aldı ve belki çok güzel devam edebileceği hikayesini sona erdirdi. Deniz değil de insanlık yasta diye yazacaktım başlıkta, fakat insanlık da çoktan ölmüş olmalı ki bir çocuğun ölümü dünyayı yerinden oynatmadı.

 

---------------------------------------------------------------------------------------------------------- 

INGILIZCE

 

The Sea is Mourning

 

Imagine a child, a little boy who has just started to discover the world with his eyes full of curiosity... While in other places in the world, luckier children play listening to birds chirping,  our small hero listens to the sounds of war every day. He doesn't understand what's going on and he can't ask, because he only recently started to talk. "Mom doesn't smile anymore, even if I asked her, maybe she would be angry with me." he thinks to himself... He asks his brother about the noise outside, but he doesn't know either, because he's just two years older than the child.

What upsets him the most is that he can't go outside. He learned how to walk, but he can't go outside and run around and play. He and his family are forced to constantly run away and hide, and although this game was fun at first, after a while, the child starts to get bored. Who on earth wakes up in a hurry in the middle of the night, just when the sleep is the sweetest, to play hide and seek ? "My brother doesn't seem to have fun either"...

Food is also scarce. He always craves desserts, but ever since his mother got angry at him when he asked, he doesn't say anything anymore. He dreams about whole trays of baklava and desserts full of syrup every night, but he wakes up without being able to eat them. They have to wake up and run again. "I don't like this game one bit" thinks the child. He naps a bit more on the way, in his mother's arms, but he's not very comfortable because he is hungry. "I wonder why mom is shivering. The weather is hot..."

The road had never been this long. If he had been born somewhere else, maybe he would have been happy, thinking to himself that they were travelling. But where he was born, people were too poor to travel or go on holiday. Although, even if they were rich, would there be any place left to travel, in a country turned into a battle field ?

Of course, the hero of our story was too little to think about this. At the end of the long journey, his nose caught a new, salty smell that he had never sensed before. He wanted to see where they were, but his mother has pressed him so hard against her chest that he couldn't turn around. His mother's heart beats were very fast; the child thought for a second that there was a bird hidden there, and this made him happy. He loved birds, he used to always watch them through the window and become happy for no reason. But when he showed them to his mother, laughing, she would get angry with him for going near the window. "İf they can't make mom happy as well, then I guess birds are not that great" he used to think, becoming sad. He felt happy thinking about the bird in his mother's ribcage. That means his mother loved birds too, otherwise she wouldn't have harbored one inside her. But why is mom's bird fluttering so much? Is it because it can't fly away ?" the child asked himself. All of a sudden, as if the restlessness of the bird had passed on to him, he started to writhe in his mother's arms. He was very curious where that salty smell came from. When he was finally able to turn around and look, he saw an endless water. "What's this, mom ?" he asked, and his mother, with a faint smile on her face that the child could see after a long time and that amazed him more than that big water and made him happy, answered: "It's the sea, my baby. It will take us to far away, beautiful places." "Places where there is no war ?" " "Yes, my boy."

"I like this sea" thought the child. Then they hid somewhere and waited for nightfall. When the night came, they went to the shore and silently got on two boats. The child sits down holding on to his mother and his elder brother and in the dark, he tries to catch a glimpse of the sea of hope that his mother had told him about...

We have all learned the rest from the media. Unfortunately, this story didn't have a happy end. That sea full of hope is mourning now. It not only wasn't able to take our little hero to places where there is no war, but it also took his life and ended his story that could have maybe continued beautifully. I would have written in the title that mankind is mourning, and not the sea, but mankind must have also died a long time ago, since the death of a child hasn't shook the world.

Dorinela HAMAMCI




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —