Bir
çocuk düşleyin, merak dolu gözleriyle dünyayı yeni kesfetmeye başlayan küçük
bir erkek çocuğu... Dünyanın başka yerlerinde daha şanslı çocuklar kuş cıvıltılarını
dinleyerek oyun oynarken, bizim minik kahraman her gün savaş seslerini
dinliyor. Neler olup bittiğini anlayamıyor, daha yeni konuşmaya başladığı için
de soramıyor. "Zaten annemin yüzü gülmez oldu, sorsam bile belki bana kızar"
diye geçiriyor içinden... Ağabeyine soruyor dışarıdaki gürültüyü, ama o da
kendisinden sadece iki yaş büyük olduğu için bilmiyor.
En
çok üzüldüğü şey, dışarı çıkamıyor olması. Yürümeyi öğrendi, ama dışarı çıkıp
koşturamıyor, oyun oynayamıyor. Ailesiyle sürekli kaçıp saklanmak zorundalar,
ama bu oyun başta eğlenceli gelse de, bir süre sonra çocuk sıkılmaya başlıyor.
Gecenin ortasında, tam uykunun en tatli yerindeyken apar topar kalkıp saklambaç
mı oynanırmış ? "Ağabeyim de eğleniyor gibi görünmüyor..."
Yemek
de çok az. Canı sürekli tatlı istiyor, ama istediğinde annesi ona kızdığından
beri artık hiçbir şey söylemiyor. Her gece rüyasında tepsi tepsi baklavalar,
şerbetli tatlılar görüyor, ama yiyemeden uyanıyor. Yine uyanıp kaçmaları lazım.
"Bu oyunu hiç ama hiç sevmiyorum" diye düşünüyor çocuk. Yolda annesinin kucağında
biraz daha kestiriyor, ama karnı acıktığı için çok rahat edemiyor. "Annem niye
titriyor acaba ? Hava sıcak..."
Yol
hiç bu kadar uzun sürmemişti. Başka bir yerde doğmuş olsaydı, belki içinden
gezmeye çıktık diye sevinirdi çocuk. Ama onun doğduğu yerde insanlar gezmek,
tatile çıkmak için çok fakir. Hoş, zengin olsalar bile, her yeri savaş alanına
dönmüş bir ülkenin gezilecek yeri mi kalır?
Bizim
hikayenin kahramanı elbette bunu düşünmek için çok daha ufaktı. Uzun yolun
sonunda, daha önce hiç duymadığı yeni, tuzlu bir koku burnuna geldi. Nerede
olduklarına bakmak istiyordu, ama annesi onu göğsüne o kadar çok bastırmıştı ki
dönemiyordu. Annesinin kalp atışları çok hızlıydı; çocuk, bir an için orada bir
kuşun saklı olduğunu düşünüp sevindi. Kuşları çok severdi, her zaman onları
pencereden izleyip sebepsiz yere mutlu olurdu. Ama gülerek onları annesine
gösterdiğinde, annesi pencereye yaklaştığı için ona kızardı. "Annemi de mutlu
edemiyorlarsa, kuşlar o kadar da güzel değilmiş" diye düşünürdü hüzünlerek. Annesinin
göğüs kafesindeki kuşu düşünerek mutlu oldu. Demek annesi de kuşları severmiş,
yoksa bir tanesini içinde barındırmazdı. "Ama annemin kuşu niye bu kadar çırpınıyor
? Uçup gidemediği için mi acaba ?" diye sordu çocuk kendi kendine. Birden kuşun
huzursuzluğu ona da geçmiş gibi çocuk, annesinin kuçağında çırpınmaya başladı. O
tuzlu kokunun nereden geldiğini çok merak ediyordu. Sonunda dönüp
bakabildiğinde, uçsuz bucaksız bir su gördü. "Bu ne anne ?", diye sordu, annesi
de, çocuğu o büyük sudan daha çok şaşırtıp sevindiren, uzun zaman sonra yüzünde
görebildiği küçük bir tebessümle, "Deniz bu, yavrum. Bizi çok uzak ve güzel
yerlere götürecek." diye cevap verdi. "Savaş olmayan yerlere mi ?" " "Evet
çocuğum."
"Bu
denizi sevdim" diye düşündü çocuk. Sonra bir yere saklanıp geceyi beklediler.
Gece olunca, sahile gidip sessizce iki bota bindiler. Çocuk, annesiyle ağabeyine
tutunarak yerine oturuyor ve korka korka, annesinin bahsettiği umut dolu denizi
karanlıkta seçmeye çalışıyor...
Gerisini
hepimiz medyadan öğrendik. Ne yazık ki bu hikayenin mutlu sonu yoktu. O umut
taşıyan deniz yasta şimdi. Minik kahramanımızı savaş olmayan yerlere
götüremediği gibi, canını da aldı ve belki çok güzel devam edebileceği hikayesini
sona erdirdi. Deniz değil de insanlık yasta diye yazacaktım başlıkta, fakat insanlık
da çoktan ölmüş olmalı ki bir çocuğun ölümü dünyayı yerinden oynatmadı.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------
INGILIZCE
The
Sea is Mourning
Imagine a child, a little boy who has just started to discover
the world with his eyes full of curiosity... While in other places in the
world, luckier children play listening to birds chirping, our small hero listens to the sounds of war
every day. He doesn't understand what's going on and he can't ask, because he
only recently started to talk. "Mom doesn't smile anymore, even if I asked her,
maybe she would be angry with me." he thinks to himself... He asks his brother
about the noise outside, but he doesn't know either, because he's just two
years older than the child.
What upsets him the most is that he can't go outside.
He learned how to walk, but he can't go outside and run around and play. He and
his family are forced to constantly run away and hide, and although this game
was fun at first, after a while, the child starts to get bored. Who on earth
wakes up in a hurry in the middle of the night, just when the sleep is the
sweetest, to play hide and seek ? "My brother doesn't seem to have fun
either"...
Food is also scarce. He always craves desserts, but
ever since his mother got angry at him when he asked, he doesn't say anything
anymore. He dreams about whole trays of baklava and desserts full of syrup
every night, but he wakes up without being able to eat them. They have to wake
up and run again. "I don't like this game one bit" thinks the child. He naps a
bit more on the way, in his mother's arms, but he's not very comfortable
because he is hungry. "I wonder why mom is shivering. The weather is hot..."
The road had never been this long. If he had been born
somewhere else, maybe he would have been happy, thinking to himself that they
were travelling. But where he was born, people were too poor to travel or go on
holiday. Although, even if they were rich, would there be any place left to
travel, in a country turned into a battle field ?
Of course, the hero of our story was too little to
think about this. At the end of the long journey, his nose caught a new, salty
smell that he had never sensed before. He wanted to see where they were, but
his mother has pressed him so hard against her chest that he couldn't turn
around. His mother's heart beats were very fast; the child thought for a second
that there was a bird hidden there, and this made him happy. He loved birds, he
used to always watch them through the window and become happy for no reason.
But when he showed them to his mother, laughing, she would get angry with him
for going near the window. "İf they can't make mom happy as well, then I guess
birds are not that great" he used to think, becoming sad. He felt happy
thinking about the bird in his mother's ribcage. That means his mother loved
birds too, otherwise she wouldn't have harbored one inside her. But why is
mom's bird fluttering so much? Is it because it can't fly away ?" the child
asked himself. All of a sudden, as if the restlessness of the bird had passed on
to him, he started to writhe in his mother's arms. He was very curious where that
salty smell came from. When he was finally able to turn around and look, he saw
an endless water. "What's this, mom ?" he asked, and his mother, with a faint
smile on her face that the child could see after a long time and that amazed
him more than that big water and made him happy, answered: "It's the sea, my
baby. It will take us to far away, beautiful places." "Places where there is no
war ?" " "Yes, my boy."
"I like this sea" thought the child. Then they hid
somewhere and waited for nightfall. When the night came, they went to the shore
and silently got on two boats. The child sits down holding on to his mother and
his elder brother and in the dark, he tries to catch a glimpse of the sea of
hope that his mother had told him about...
We have all learned the rest from the media.
Unfortunately, this story didn't have a happy end. That sea full of hope is
mourning now. It not only wasn't able to take our little hero to places where
there is no war, but it also took his life and ended his story that could have
maybe continued beautifully. I would have written in the title that mankind is
mourning, and not the sea, but mankind must have also died a long time ago,
since the death of a child hasn't shook the world.
Dorinela HAMAMCI