Bir şehirde yapılacak işlerin, zamanında tespit edilmesinin oldukça önemli olması yanında bir de neyin ihtiyaç olduğu ve ihtiyaçlardan hangisinin öncelikli olduğuna karar verilmesi kadar yapılacak işin yer tespiti ve seçiminin doğru ve isabetli yapılması da oldukça önemlidir.
Belediyede bulunduğum zaman içerisinde, şehrin adeta
sorunlar yumağı haline geldiğini daha da yakinen görebiliyordum. Bu zaruri
ihtiyaçlardan birisi de hiç şüphesiz Hastane Binası idi.
Zannediyorum Maraş'ın ikinci sağlık merkezi, ancak ilk
hastanesi olarak inşa edilen Yörük Selim Mahallesindeki hastane binasının yer
seçimi kim tarafından yapılmışsa, ister bilerek, ister bilmeyerek yapılmış
olsun, Maraş merkezi için çok iyi olmaktan öte en iyi ve en isabetli bir
seçimdir, tabi bana göre. Şunu da belirteyim ki; bu görüşümü paylaştığım
kişiler arasında, bunu desteklemeyen bir kişi bile olmadı bugüne kadar!
Söz konusu hastanenin yeri, o zamanki şehir yerleşimine
bakıldığında sırtını nerede ki dağa yaslamış, garbisi açık, çok temiz bir
havası olan, şehre hâkim bir noktada mükemmel bir yerdir.
Net olarak, Maraş'ın o günkü nüfusunun kaç binlerde olduğunu
tespit edememekle beraber kesin elli binin altında olduğu bir zamanlarda
yapılmış olan bu bina, şehrin nüfusu yüz binlere ulaştığında ihtiyaca cevap
veremez olmuştu. Bu yetersizlik yoğun bir şekilde görülmeye başlanıldığında, o
günkü şartlara göre de ek binalar yapılmıştı.
Daha sonra, Kahramanmaraş'a tıp fakültesi açıldığında, o
hastane binası üniversiteye verildi. Bu bina 2014 yılına kadar Tıp Fakültesi
bünyesinde halkımıza hizmet verdi.
Hastane alanı ve çevresinde yapılan ek binalar, sanki
hastane binası değil de yeni apartmanlaşma taklidi ile yapılmış karmaşık bir
yapılaşma görüntüsündedir. Bir ara Tıp Fakültesine verilen, şu anda da yanlış
ifade etmiyorsam Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreterliği Hizmet Binası
olarak kullanılan yerin, hastane görünümüne daha çok sahip olmasına karşılık
yapılan ek binalarda bu dizaynı görmek mümkün değildir.
Çok katlı birer apartman görünümünde olan bu binaların
projesi, kesinlikle bir hastane mimarisi değildir. Gerçi Maraş'ta böyle
binaların ve yapılaşmaların sayısı az değildir. Birçoklarının beğenmediği
hâlihazır Valilik Hizmet Binası, Büyükşehir Belediye Binası, Müftülük
Binası, hatta Milli Eğitim Müdürlüğü hizmet binaları dâhil olmak üzere birçok
yeni yapılmış devlet dairesi hizmet binasından çok daha kullanılışlı ve
rantabldır.
Burada detaylara girmeyeceğim, ancak Müslüman bir ülkede,
mühendislik fakültelerinde cami mimarisi bölümü olmadığı, bu alanda eğitimi
verilmediği gibi resmi binaların projelendirilmesi üzerinde eğitim veren
bölümler de maalesef yoktur, varsa da ben duymamış olabilirim diyeceğim ama
yapılan binaların projelerinde ve yerleşim planlarında böyle bir eğitimin
verildiğine dair en ufak bir emare bile görülmemektedir. Daha önce de
belirttim; yeni yapılan camilerimizin mimari projeleri yürekler acısıdır.
Devlet daireleri de aynı durumdadır.
Şehir nüfusu yüz elli-iki yüz binlerdeyken yapılan bu
hastane binaları, nüfus dört yüz bini aştığı sırada da aynı kapasiteyle hizmet
vermeye çalışıyordu. Üstelik bu binalar arasında, şu anda yıkılmış olan kısım
hakkında "çürük" raporu da bulunmaktaydı. Bu durumda acilen yeni ve büyük bir
hastane binasına ihtiyaç vardı.
Yönetici durumunda olan kişiler, kentin her ihtiyaç ve
sorununa zamanında çözüm bulmak ve ihtiyaçları da zamanında karşılamak ya da
ihtiyaçları karşılayacak makamlar nezdinde girişimlerde bulunarak yapımını
sağlamak durumundadırlar. Yöneticilik aslında budur. Aradan geçen bunca zamanda
hiçbir belediye yönetimi, böyle bir çalışma maalesef yapmamış. Türlü türlü
yapılan imar tadilatları arasında kentin en önemli ihtiyacı olan bu ve benzer
konularda hiçbir düzenleme de getirilmemiştir. Şehrin yapılaşması bir sisteme
oturtulacağı yerde, nerede ki tamamen başıboş bırakılmış ve bugünkü çarpık
yapılaşmaya fırsat verilmiştir. Bu düzenlemeleri asıl yapması gereken kurum
olarak belediye üzerine düşeni yapmayınca her kurum yöneticisi gibi o günkü
Başhekim de bir çözüm arayışı içerisine girmişti.
Yeni hastane binası alanı ile ilgili arayışlar içerisinde
olan Başhekimle bu konuda birkaç kere görüşmemiz oldu. Bu görüşmeler
sırasında Başhekim Bey'e, hastane yeri için en güzel yerin mevcut alan olduğunu
ve en doğru işin de hastane binasının kuzeyinde bulunan, hâlihazır mesire
alanına kadarki alan olduğunu söyledim. Bu alan üzerinde hastane yeri olarak
imar tadilatı yapılabileceğini ifade ettim. Etraftaki gecekondu evlerde
oturanlar için de bunun iyi olacağını, bina sahiplerinin, kamulaştırmadan
alacakları para ile daha sağlıklı evlerde oturabileceklerini belirttim.
Başhekim de bana, aynı görüşte olduğunu ancak Sağlık Bakanı'nın, kamulaştırmaya
karşı olduğunu, bir hazine arazisi üzerine yeni hastane binası yaptırmak
istediğini söyledi. Başhekimle bu konuyu birkaç kere konuştuk.
Bir gün Sağlık Bakanı, incelemelerde bulunmak üzere ilimize
geldi. O gün ben de belediye başkanına vekâlet ediyordum. Bakan Bey'in böyle
bir günde gelmesi ve bu konuda düşündüklerimi anlatmam açısından iyi bir fırsat
olacaktı. Nitekim öyle de oldu. Gezi ve incelemelerinde, seyir halindeyken
dâhil, o gün Bakan Beyle hep beraber olduk.
Bu birlikteliğimiz süresinde Bakan Bey'e ısrarla hastane
için en iyi yerin Yörük Selim mahallesindeki hastane alanı ve çevresinin
olduğunu söyledim. O da bana, başhekimin dediğinin aynısını tekrar etti ve
kamulaştırma için para vermeyeceğini, bir hazine arazisi göstermemizi istedi.
Ben, bu konudaki görüşümü tekraren ifade ettim. Ancak Bakan Bey'i bu
düşüncesinde çok kararlı görünce eski askeri havaalanı olarak bilinen, şimdiki
Ağız Bakım ve Diş Hastanesi Binasının boş arsa halindeki yerini söyledim.
Beraberce gittik, Bakan Bey arsanın yerini beğendi ama şehre büyük bir hastane
yaptırmak istediğini, o alanın ise yaptırılacak hastane için küçük olduğunu
ifade etti. İşin öncesinin ve bundan sonraki safhasının nasıl geliştiğini
bilmiyorum, o arada Bakan Bey'e; Kapıçam mevkiinde bir hazine arazisi yerin
olduğu söylendi, hemen ekip o bölgeye yöneldi. Bakan Bey o araziyi görünce;
"Tamam burası olsun." dedi.
Şehir Hastanesi planı, detayları ve yapı itibarıyla
gerçekten bir hastanedir. Ancak " O hastanenin yeri orası mı olmalıydı?"
sorusuna ben şahsen; "Hayır, o hastane oraya yapılmamalıydı" derim, nitekim en
yetkili kişiye dedim de. Çünkü kent insanına hizmet verecek bir kuruluş ya da
birimin, kent insanın yaşadığı alandan çok uzaklara yapılması bence doğru
değildir. Yörük Selim Mahallesi'nde ısrarcı oluşumuzun sebeplerinden biri ve en
önemlisi budur, çünkü Yörük Selim mevkii kentin her tarafına göre daha merkezi
bir yerdedir. Üstelik Şehir Hastanesinin fay hattına çok yakın olması da ayrı
bir olumsuzluktur. Bunu sadece ben de söylemiyorum. Nitekim;
Bazı güncel bilgileri almak için "Necip Fazıl Şehir
Hastanesi" diye internetten arama yaptırdığımda, hastanenin sayfasında çok
sayıda yorum gördüm. Yorumların yüzde seksen beş- doksanında, hastanenin çok
güzel olduğundan ancak şehir merkezine uzak oluşundan söz edildiğini ve uzaklık
yönünden yoğun eleştirilerde bulunulduğunu gördüm. Aklın yolu birdir.
Yöneticiler, halkın sesini önceden duyanlardır, duymalıdırlar da. AR-GE denilen
çalışma bana göre bunun için yani doğru ve herkesin yararına olacak işler
yapmak ve halkın memnuniyet derecesini ölçmek için gereklidir.
Ortaokul zamanımızdan yanılmıyorsam coğrafya ders
kitaplarında yazılanlardan hatırlıyorum, bir maden işletmesi ya da bir
fabrikanın, ekonomik ve verimli olabilmesi için hammadde rezervlerinin o
işletmeyi besleyecek kapasitede olması ve işletmeye ek maliyet getirmeyecek
yakınlıkta olması, yol bağlantılarının ve deniz, demiryolu, karayolu
ulaşımlarından bir veya birkaçının kolaylıkla ulaşılabilir olması, ihtiyaç olan
insan gücünün olması gibi bir dizi şartları yerine getirebilecek durumda olması
sıralanırdı. Şimdi bu durumda, şehir ve çevresinde yaşayan insanlara, daha çok
da şehir merkezinde yaşayan insanlara hizmet verecek bir hastanenin, arsa
bedeli ödenmeyecektir diye kent merkezinin 20 km uzağına hastane yapmak, kentte
yaşayan insanlara, en çok da hastalara bir eziyet değil midir? Hele, merkezden
daha ilerideki yerleşim yerlerinde ikamet edenler için bu mesafe 25-30 km
demektir, bu da özel aracı olanlar için nereden bakılsa, şehir trafiğinde en az
30-40 dakika demektir. Bir de asrın kağnısı dolmuş ve halk otobüsleri ile bu yol
ne kadar zamanda kat edilir, onu düşünmek bile istemiyorum. Aynı zamanda bu
süre ve mesafe, zaman ve parasal bir israftır. Biz ülke olarak, bu kadar ne
zengin bir milletiz ne boş insanlarız, çünkü bu kentte yaşayan insanların büyük
çoğunluğu ücretle çalışan kişilerdir. Eğer bu kadar süre içerisinde hastaya
beklenmedik bir durum isabet ederse, bu da bir vebaldir, günahtır.
Hastanenin çözüme kavuşturulamamış yol hikâyesi ise ayrı bir
eziyet sebebidir. Hele labirent gibi oluşu tam bir olumsuzluktur. O yolda harcanan
ve tüketilen yakıt ve ömür, başlı başına bir sermaye ve milli servettir. Şehir
merkezinde bir yere verilecek parayı, sadece birkaç yılda katlayacak
durumdadır. Bir de halkın ağızında bitmeyen arsa rant hikayesi doğruysa, bu da
ayrı bir olumsuzluktur, tam bir utanç meselesidir, yok doğru değilse dedikoduya
sebep olması bakımından da yine bir olumsuzluktur. Ben işin bu tarafı ve bu
kadarı ile yetinerek doğrusunu Allah bilir deyip bekleyelim görelim derim.
Hastanenin adına gelince, aslında bu konuyu ayrıca yazmak
istiyorum inşallah.
Şehir Hastanesi açıldığında halkın uzak görüp gitmemesine
karşılık ya da bilmediğimiz bir sebepten dolayı Yörük Selim Mahallesindeki
hastaneyi faaliyet dışı bırakma durumu gündeme gelmişti. Başta bizim
yöneticilerimiz, hâlâ bu kenti küçük görme alışkanlığından bir türlü vaz
geçemediler. Kente yerleştirilen Suriyelilerle merkez nüfusu 600 bini aşmamışsa
da aşmaya yakın durumdadır. Bu kadar insanı bir tek hastanede tedavi etmeye
kalkışmak en hafif ifadeyle konuyu anlamamaktan başka bir şey değildir. Neyse
ki bir takım girişimlerden sonra bu yanlış uygulama niyetinden vaz geçilmiştir.
Halen bu hastanenin günlük hasta kapasitesinin Şehir Hastanesi'nden daha fazla
olması, halkın tercihinin ne yönde olduğunun, buraya erişimin diğerinden daha
kolay olduğunun açık bir göstergesidir.
Hangi adla anıldığını tespit etmek için internetten
araştırdığımda, eski hastanenin şu andaki adının; "Necip Fazıl Şehir Hastanesi
Yörük Selim Ek Hizmet Binası" olduğunu görünce, mucitlikte de üzerimize bulunmadığını
bir kere daha anladım. Bu adı hangi vatandaşımız kullanır, ya da bu kadar uzun
ve çetrefil bir ismin kullanılabilir bir tarafı var mıdır? Yani bu işleri bu
kadar zorlaştırmanın bir getirisi, bir güzelliği var mıdır? Bunu yapanlar
yapadursunlar, vatandaş, Necip Fazıl Şehir Hastanesi yerine "Yeni Hastane" veya
"Aşağı Hastane", Yörük Selim'dekine de "Eski Hastane" ya da "Yukarı Hastane"
demeye devam ediyor. İyi ki yukarı hastanede tedavi olanları, aşağı hastaneye
mühür bastırmaya göndermiyorlar, bu bile bir kârdır demekten kendimi
alamıyorum.
"Olan olmuş, iş bitmiş, şimdi bunları anlatmanın ne gereği
vardır?" diyenler olabilir. Burada biz tarihe ve geleceğe ışık tutmaya
çalışıyoruz, olur ki ibret alanlar, değerlendirmede bulunanlar olur. Bunları
yazdığım için tepki alabileceğimi hesaba katıyorum ama kimse kusura bakmasın,
ben burada, bana göre doğru olanı yazıyorum! Üstelik tam da vaktinde ben
uyarımı, talebimi, duyurumu her ne denilirse, hem de bizzat Bakan Bey'e kadar
ulaştırmak suretiyle yaptım! Buradan ötesinin vebali varsa o da bu işte
gerekeni yapmayanlarındır. Herkes, yaptığı işlerin bir gün konuşulabileceğini
ya da konuşulması gerekeceğini hesaba katmalı ve yaptığı işleri en doğru
şekilde yapma gayretinde olmalıdır. Bugün bunlar yazılmasa gelecek bir günde,
yanlış kişiler zan altında kalabilirler, işin bu tarafı da hesaba katılmalıdır.