Safa Gayret: Dilerseniz her söyleşinin temeli olarak benimsenmiş "neden" sorularıyla başlayalım, Neden "Usare"?
M. Nedim Tepebaşı: Büyük çoğunluk tarafından farklı
algılansa da kıskançlık asıl itibarıyla iyidir, ama bazen oldukça problemli bir
haldir. Bu da kelimenin içeriğine değişik anlamlar yüklenmesindedir.
Kıskançlık iyidir, çünkü değer verileni kıskanmak
sevginin, merhametin ürünüdür. Kıskanmanın arkasında, değer verileni koruma
isteğinin azim ve gayreti zirve yapmıştır. Evli bir kadın kocasını yabancı bir
kadınlardan, erkek de karısını yabancı erkeklerden kıskanır, kıskanmalıdır da,
çünkü orada bir aidiyet söz konusudur yani evli şahıslar birbirleri için
özelleşmiştir. Bir başka deyişle; her iki eşin de kendisi kadar birbiri için
temiz kalması ve mahremiyet bakımından eş olarak kabul ettiği kişinin sadece
kendisine eş olması isteği vardır. Erkek olsun kadın olsun, hiçbir kimse,
eşinin gönlünde başkasına ya da başkasından eşine yönelik en ufak bir eğilimin
olmasını istemez. Bu, çok güzel bir aidiyettir ve saygı duyulması gerekir.
"KISKANÇLIK BİR GÜZELLİKTİR"
Kıskançlığın en mükemmel hâli Allah'a aittir. Hadis-i
şerifte; "Allah kıskançtır, mü'min de kıskançtır. Allah'ın kıskanması, mü'
minin Allah'ın haram ettiği şeyi yapmasıdır." buyrulmuştur.
Yüce Allah, kullarını neden kıskanmaktadır? Çünkü insan,
eşrefi mahlûk yani yaratılmışların en şereflisi, en mükemmeli ve itibarlısıdır.
Allah, yarattıkları arasında, bu kadar değer verdiği insanın, yarattığı haliyle
temiz kalmasını istemektedir, dolayısıyla insanı dış etkenlerden
kıskanmaktadır.
Bu şekli ile yani zarar verecek nesnelerden insanı koruma
ve onu sahiplenme şekliyle kıskançlık mutlak bir güzelliktir. Ancak kıskanmanın
bir şekli daha vardır ki; işte o hoş değildir. Kıskançlığın bu şeklinde yani kıskançlığın
asıl anlamının aksine, nesneyi insandan kıskanma şekli güzelliği öldüren, ona
zarar veren zehridir.
Yüce Allah, yarattığı her şeyi insanın hizmetine
vermiştir, nesne insan içindir. İşin bu tarafını görmeyenlerin, nesneyi
insandan kıskanması adetullaha aykırı bir durumdur. Bunda, bir bakıma, Allah'ın
tutuğu yola aykırılık vardır, Allah'ın tercihinin aksine bir tercih söz
konusudur!
Bir sanatkâr açısından sanatın kıskanılması yani
olumsuzluklardan sanatın korunması, doğal olmanın ötesinde sanata saygıdır.
Bulaşması muhtemel virüslerden sanat kıskanılmalıdır ama sanatı ilerletmek de
esas olmalıdır, her gün, hatta her an güzelliklerle takviye edilmelidir.
Erişimin engellenmeye başladığı anda sanatta intihar da
başlar yani sanatkâr yetişmez olur. Edebiyat alanında da aynı durum yani
kıskanmanın ikinci şekli söz konusudur. Bu alanda eser verenler, çalışma
yapanlar tarafından, edebiyatın yaygınlaşması ve daha da gelişmesi yönünde
gösterilecek titizlik her türlü takdirin üzerinde bir davranıştır. Ancak, zarar
verecek her türlü etkene karşı, sanatın korunması adına kıskanırcasına titizlik
gösterilmesi yerine, edebiyat alanına yeni girecek olanların veya o alanda olup
da herhangi bir sebepten dolayı uzakta kalanların umumi alana girmelerini
zorlaştırmak ya da biraz ağır olacak ama engelleme ve yıldırmaya yönelik
tavırlarda bulunarak insanlardan sanatı kıskanmak, kabullenilebilecek bir durum
değildir. Aslında bu yeni değildir, ta Servet-i Fünun dönemine, hatta daha
geriye kadar gider.
Şimdi bu kadar uzun bir girişten sonra sizin sorunuza
yönelecek olursak yani "Neden USARE?" sorusuna da iki yönden cevap aramak
gerekecektir. Birincisi, aradaki bu olumsuz engelin kalkması gerekir. Edebiyat,
çok önemli bir sanat dalı olmasına rağmen bugün çok da rağbet edilen bir tarafı
yoktur. Sanatın, olumsuz dış etkenlerden korunması gerekirken, hâlâ katkısı
olabileceklerden korunmaya çalışılması, sanatın önünde en büyük engel olarak
durmaktadır.
Bir diğer olumsuzluk konusu ise; özellikle edebiyatın
taşraya ulaşmaması için İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirlere hapsedilmesidir.
Bunun bilinçli yapıldığı kanaatinde değilim ama çözüm arandığını da
söyleyememem. Bu durumda sanat, sürgün ve esareti birlikte yaşamaktadır.
Anadolu'da çok zor şartlarda yayın hayatını sürdürebilen
az sayıda dergi vardır. Onlar da kendi çevrelerinin dışına çıkamamaktadır.
Merkez şehirlerde faaliyet gösterenlerden birçokları, Anadolu'dan gelebilecek
eserlere ve gelişmelere karşı kendilerini de sahibi oldukları ya da yönetiminde
etkili oldukları yayınları kapatmış durumdadırlar.
Biz Vakıf Yönetimi olarak, edebiyat ve düşüncenin
geliştirilmesi ve yaşatılması adına Usare Dergisi'nin yayın hayatına girmesine
ve taşradan sanat ve edebiyata destekte bulunmaya karar verdik. Edebiyat ve
sanat dâhil, yurt çapında hatta evrensel boyutta güzelliklerin ve
birlikteliklerin en etkin bir şekilde yaşanmasını ve yaşatılmasını
önemsemekteyiz. Bu bakımdan "USARE", sanatkâr ve nitelikli okuyucu sayısının
artması için bu kapıyı sürekli açık tutma gayretinde olacaktır.
Bir oluşum veya ekolü sahiplenen kişi ne kadar fazla
olursa edebiyat ve sanatın sesi de o kadar güçlü ve gür olacaktır.
Edebiyat ve sanatın, daha dar çevrede kalmasının
sebeplerinin en başında gelen etkenlerden birsi ekonomik durum ise biri de
olumsuz anlamdaki kıskançlıktır. Özellikle gençlerin etrafı bu kadar
olumsuzluklara kuşatılmışken bir de sanatkârın tafrası onları başka alanlara
itmemelidir.
Safa Gayret: Derginin hazırlanma aşaması ne kadar sürüyor?
M. Nedim Tepebaşı: Derginin hazırlanma aşaması bizim
açımızdan bir sorun teşkil etmemektedir. İyi bir editörümüz, bize yardımcı olan
bir matbaacımız vardır. Yazı konusunda da yeteri kadar bizi destekleyen
yazarlarımız vardır. Bu dergi Türkiye'nin dergisidir. Her sayı hazırlandığında,
elimizde birkaç sayıya yetecek kadar yazı daha bulunmaktadır. Bir sayı
basıldığında bir sonraki sayının hazırlığı sürdürülmektedir. Yani bir sonraki
sayı, normal yayın akış süresinden önce yayına hazır hale gelmektedir. Çok
kıymetli editörümüz Yalçın Yücel Bey inanılmaz bir gayret göstermektedir.
Kendisine bu vesileyle şükranlarımı arz ediyorum.
Birinci sayıda bizim de hoşumuza gitmeyen hatalar oldu
ama ikinci sayıda bunlar büyük ölçüde düzeltildi, sonraki sayılar ise daha da
olgunlaştı. Bundan sonra daha da güzel
olacak inşallah.
Safa Gayret: Usare okuyucularına, diğer dergilerde olmayan
neler vaat ediyor?
M. Nedim Tepebaşı: "Usare", dergi olarak yerel anlamında
değil, taşradan merkeze doğru yurdun her tarafına ulaşmayı hedeflemektedir. Bir
bakıma bu alanda oluşan tekelcilik görüntüsü ve yükünden toplumu kurtarmak ve
onlara özgüvenlerini yeniden kazandırmak ya da güçlendirmek için onlara
yardımcı olmak istemektedir. Bunun yanı sıra edebiyat ve sanatı sevdirmeyi,
ilgiyi artırmayı ve ilgilenenlerin sayısının artmasına katkıda bulunmayı prensip
edinmiştir.
Dikkat edilirse ülkemizde hemen her alanda bir tekelleşme
söz konusudur. Bu da bir ülkenin kalkınması ve geleceği için kaygı verici bir
durumdur. Diğer alanlarda olduğu gibi edebiyat ve sanat da esasta hiçbir
kimsenin tasarrufunda olmamalıdır. Ancak, hâlihazır görüntü hiç de öyle
değildir. Ülkeyi bu olumsuzluklardan kurtarmak bütün fikir ve sanat adamlarının
görevidir.
Safa Gayret: Yazarların tamamı Kahramanmaraş'tan mı?
M. Nedim Tepebaşı: Yazarların tamamının Kahramanmaraş'tan
olmadığı dergi incelendiğinde anlaşılacaktır. Ancak nüfusuna göre
Kahramanmaraş, il olarak edebiyat ve sanata en çok destek veren, katkıda
bulunan şehirlerin nerede ki başında gelmektedir. Gerçekten şair ve sanatkâr
ruhlu bir toplumumuz vardır ama bu toplum, gereken desteği bulamadığı gibi hak
ettiği ilgiyi de görmemektedir. Bu tür çalışmalar için zaten bir devlet
politikası ve desteği olmadığı gibi yerel yönetimler de bu alanda duyarlı
davranmamaktadır. Vakfımızın dergi çıkarmadaki maksadı biraz da bu eksikliği telafi
etmek içindir.
Aslında bir kent ve hatta ülke için sanatkâr kişilerin
her biri bir nimettir. Lisede öğrenciliğimiz yıllarında edebiyat öğretmenimiz
bir derste: "Öyle bir toplum ki bu Maraş halkı, işportacısı bile ; "Yüzde yüz
naylon çorap beş lira" diye aruz vezninde reklam yapıyor." demişti. Malum bu
reklam; "failatün failatün failün " veznindedir. Demem odur ki, bu birikim ve
kaynaktan yararlanmak gerekir. Bizim açımızdan yazarların çoğunluğunun, hatta
tamamının Kahramanmaraşlı olması hâlinde bile biz sadece bundan onur duyarız.
Safa Gayret: Günümüz edebiyatçılarıyla eskilerin
edebiyatçılarını karşılaştıracak olursak, günümüz edebiyatçılarını yeterli
buluyor musunuz?
"YAZMAK BİR BİRİKİM GEREKTİRİR"
M. Nedim Tepebaşı: Her dönemin kendine has bir güzelliği
vardır. Burada sadece şunu söyleyebilirim; günün şartlarına göre ve dünyalık
elde etmek için sanat icra edilmemelidir. Mektubunda arkadaşına; "Kusuruma
bakma, kısa mektup yazacak kadar vaktim yoktu." diye yazan kişideki
sanatkârlığı, geçmiş zamanda da bugünde de görmek, çok da mümkün değildir, şu
zamanda ise daha da zordur. Yazmak bir birikimi gerektirir, bugün bunları
görmek öyle kolay bir iş değildir. Birçok iş gibi edebiyat ve sanat alanında
ilerleme bir tarafa çok gerileme olmuştur. Edebiyatı, sanatkâr kadar okuyucu da
besleyecektir.
Safa Gayret: Şimdiye kadar her şey yolunda mı?
M. Nedim Tepebaşı: Hamdolsun şu ana kadar herhangi bir
olumsuzluk yaşamadık, bundan sonra da inşallah herhangi bir olumsuzluk
yaşamayız.
Safa Gayret: Dergi'den edinmek isteyenler sizlerle nasıl
irtibata geçebilirler?
M. Nedim Tepebaşı: Dergiyi bir bedel karşılığında
okuyucuya ulaştırmayı uygun görmedik, bu yüzden de posta ile dağıtımı daha
uygun bulmaktayız. Bununla ilgili Dergi'de gerekli açıklama bulunmaktadır yani
posta ücretini ödeyenlere dergi posta ile gönderilecektir. Şehir merkezinde
bile dağıtımın posta ile yapılması uygun olacaktır.
İstiyoruz ki dergimizi okuyacak olanlar edinsinler. Bu da
bizim dergimizin başka bir ayrıcalığıdır.
Safa Gayret: Sorularımızı yanıtladığınız için teşekkür eder,
yayın hayatınızda başarılar dileriz. Nice sayılar görmeniz dileğiyle.
M. Nedim Tepebaşı: Ben
teşekkür ederim.