Değerli Okurlar! Bilindiği üzere Hz. Peygambere (s.a.v.): "Müslüman kimdir Ya Rasulallah"? Diye sorulduğunda, şu cevabı vermiştir:" "Müslüman elinden, dilinden, bedensel vereceği zararlardan başkalarının güven içinde olmasıdır".
Müslümanın
güler yüzlü, yumuşak huylu, alçak gönüllü, mütevazı tavırlı, iyi niyetli,
merhametli, üstün ahlâk sahibi olması gerektiğini Yüce Peygamberimiz sık sık
dile getirmiştir. Müslümanın yaşamın her safhasında, doğru söyleyen, adaletli davranan, özü-sözü doğru olan,
iktisaden güçlü olan, insanlara hayır yollarını açan, bilerek konuşan, duyduğu
ile işittiği ile karar vermeyen, insanların arasını bozmak için fitne fesat
tohumları ekmeyen, Fitne ve fesada bulaşmayan, iftira etmeyen, içindeki
karmaşıklığı gidermede ve zaman içinde iyiye, güzele, doğruya değişimi
gerçekleştirmede gayret gösterene Müslüman deneceğini yine Peygamberimiz ifade etmiştir.
Yalana, dedikoduya, şiddete, hileye, havadan para kazanmaya, güven hırsızlığına, sefahat türü eğlencelere
ve aşırı israfa yönelik harcamalara yönelen kimselerin ne dindarlıkla ne de
erdemli bir insan olmakla bir ilgisinin olamayacağını bu dinin yüce kitabı sık
sık dile getirmiştir. Çünkü bir toplum, ahlakiyönden çürümeye ve bozulmaya yüz
tutarsa, o toplumun varlığını sürdürmesi düşünülemez. O nedenle Müslüman, kindarlığı,
ikiliği, benliği, bencilliği, öfkeyi, dedikoduyu, iftirayı, yalan söylemeyi,
duyduğu ile insanlar hakkında kötü karar vermeyi bir alışkanlık haline
getiremez. Çünkü İslam Müslümanı tüm bu kötü sıfatlardan arınmışı erdemli bir
insan olarak görmek ister. Bunun için İslam insanın ahlaki değerlerini hikmet
ve marifet pınarlarından besleyerek geliştirmesini ister. Bu güzellikleri
içinde taşıyan Müslüman, her yerde ve her zeminde mevcut olması gerekli olan
dindarlığını, dürüstlüğünü gözle görülür, hissedilir derecede yansıtır. Böyle
bireylerden oluşan toplum ise sonuçta, yalan söylemeyen, aldatmayan, iftira
etmeyen, kandırmayan, vicdanlı ve namuslu olan ve ahlâkın yüce değerlerini
bizzat yaşayan erdemli bir Müslüman toplumunu olur. Dünya ve ahiret saadeti de
böyle elde edilir.
Aksi halde insanın
benliğini deşifre eden ve içinde kin, şiddet ve nefret izlerini taşıyan bir Müslümanın
ham ahlâktan zarifliğe, sevgiye, merhamete, güzel ahlâka, daha sosyal, daha
kapsamlı ve daha canlı hayata hicret etmesi mümkün değildir.