Ölüm kişinin tutkularına, dünya eğilimlerine tutsak olması,
gerçek varlıktan uzaklaşmasıdır. Oysa dünyadan, onun verdiği tatlardan el
çeken, aşırı zevk tutkularını yok eden, ezeli ve ebedi olan gerçek varlığa yani
Yüce Allah'a ulaşır. Onunla birleşme, bütünleşme sağlanmış olur. Böyle bir vuslata
erenler için ölüm yoktur. Aksine ölümsüzlük, ebedilik vardır.
İnsanı öldüren,
aşındıran ise tutkularıdır, geçici varlıklara karşı duyduğu eğilimleridir.
Bencillik iradesini bırakıp, ruhun kudretine teslim olmamasıdır. Kötülüğü
eksiklik diye görmemesi, birliğin ve tamlığın içinde onu eritmemesidir. İnsanı Allaha
yani sonsuz birliğe ulaştıran ise kudret ahlakının düsturlarıdır. Bu
düsturların başında kişinin her türlü ikilikten vaz geçerek aradan benliği
kaldırması, arzulara değil ruhun kudretine teslim olması, ikilikten kurtulup
birliğe ulaşması gelir.
Tasavvufta dünya varlıklarına duyulan eğilimlerden,
tutkulardan sıyrılıp yalnız Yüce Yaratıcıyı düşünmeye, ona yönelmeye " ölmeden önce ölmek denir. " Ölmeden önce öl
de ölümsüz olarak diril " sözü bunu ifade eder. Bunun anlamı şudur: Ölmeden
önce ölen kimse ilahi sıfatlar kazanır, adı sonsuzca anılır. Sonsuzca adı
anılan bir kimse sonsuz olarak dirilir, ölümsüz olur. Bunun çaresi ise geçici
varlıklardan el çekmek, varlığın ilahi varlık kaynaklarından biri olduğunu bilerek
gerçek varlığa ulaşmaktır. Bunun için de insanın kendine bakması gerekir. Çünkü
kendine bakan eksiğini görecektir. Eksiğini gören her an tam olmağa biraz daha
yaklaşacaktır. Arzularına kul olan, gururu kendine bakmasına engel olan
eksiğini göremeyecektir. Eksiğini göremeyen gönlünü bütün kötülüklerden,
tutkulardan, eğriliklerden, geçici isteklerden arındıramayacaktır. O zaman
kişinin gönlüne ilahi ışık doğmayacaktır. Onun için denir ki: Tutkularından
kurtul, dünya tutkusundan sıyrıl, hatada inat etme. Aksi halde hakka doğru asla
yol alamazsın ve daima eksik kalırsın. Bu da seni tutkularına, dünya
eğilimlerine tutsak olmuş, gerçek varlıktan uzaklaşmış ölümcül bir varlık
kılacaktır.