Doç. Dr. Zahit YILDIRIM, "Osmanlı devleti, arşiv bilgisine o kadar önem vermiştir ki, bir devlete savaş açtığında, o devletle ilgili arşivlerini dahi " gerektiğinde kullanmak üzere " savaş alanına götürmüştür.
Kahramanmaraş Türk ocağı olarak ''Türk Milletinin Hafızası: Arşivlerimiz'' adlı programımızı Doç. Dr M. Zahit Yıldırım hocamız ile gerçekleştirdik.
Açış konuşmasını yapan Şuba Başkanı Av. Kemal Yavuz,
arşivlerimizin önemine değindi ve bugün Osmanlı arşivlerimizi en çok
kullananların özellikle yabancı milletler olduğunu, bunların da başında
Amerikalılar ile Japonların bulunduğunu, merak ettikleri en önemli iki husussun
ise; o kadar farklı coğrafyalarda, o kadar farklı kültürdeki milletleri barındıran
Osmanlı İmparatorluğunun yönetim başarısı ile adalet sistemleri olduğunu,
söyledi. Ama dedi, yakın tarihimizde biz bu hazinemizin kıymetini yeterince
bilmemişiz; hatta onu yabancı milletten tüccarlara kağıt parçası olarak
sattığımızın hikâyeleri bile vardır. Maalesef böyle bir hatayı, Adliye
binamızda biriken arşivlerimizin bir kısmının 1980`lı yıllarda bir kâğıt
fabrikasına satılması hikâyesini kendi ilimizde bile yaşadık.
Kemal Yavuz, genel olarak arşivin önemini ve özelde kendi
arşivlerimizin durumunu anlatmak üzere sözü Türk Ocağı Yönet. Kur. Üyesi ve
K.S.Ü. Tarih Böl. Öğr. Üyesi Doç. Dr. Zahit Yıldırım`a bıraktı.
Doç, Yıldırım da arşivlerin milletlerin hafızası
sayıldığına, Türk milletinin hafızasının da kendi arşivlerimiz olduğuna, ama
uzun süre bunun kıymetinin bilinemediğine vurgu yaparak söze başladı ve gerek
arşivlerin genelde önemi, gerekse kendi arşivlerimizin kültür hayatımız ve
tarih yazımımız bakımından vazgeçilemez değerine dair geniş açıklamalarda
bulundu. Özetle şunları söyledi.
Bugünkü anlamda arşivi ilk tanımlayan bilim adamı Macar
Pekete`dir. Arşivler sadece geçmişi bilmek ve doğru okumak için değil, geleceği
kurmak için de çok önemlidir. Bizim kendi tarihimizdeki adı ''Hazine-i
evrak''tır ki, Osmanlı devletinin üç hazinesinden birisidir. Bugün dünyada
artık genel olarak ''arşiv'' adıyla anılmaktadır. Türkiye`deki
arşivlerin durumu ise; bugün arşivlerimiz, Başbakanlığa bağlı bir Devlet
Arşivleri Genel Müdürlüğü`nün uhdesindedir. 1984`te üç daire başkanlığı
şeklinde teşkilatlandı: Osmanlı Arşivleri, Cumhuriyet Arşivleri ve
Dokümantasyon Daire Başkanlığı. Osmanlı Arşivleri, bugün İstanbul Kâğıthane`de
toplanmış bulunmakta ve Divan-Hümayun, Bab-ı Defterî ve Bab-ı Âsâfî (Bab-ı Âlî)
şeklinde üçe ayrılır. Bunlar Osmanlı`nın hükümet kurumlarının da adıdır. Önce
mahzenlerde - Yedikule`de korunmuş- sonra, Sultanahmet`te, İlk defa II. Mahmut
Zamanında özel binalar ihdas edilmiş, 1846`da belli bir yapıya kavuşmuştur.
Bizler, Osmanlı arşivlerini ihmal ettiğimiz gibi, Cumhuriyet Arşivleri Dairesi
Başkanlığı'nı dahi ilk defa 1976`da kurmuşuz (önce genel müdürlük olarak ve
bugün Ankara'dadır). Bunların dışında, Askerî Arşivlerimiz, Topkapı Arşivi, Dış
İşleri Bakanlığı arşivleri gibi ayrı arşiv kurumlarımız da bulunmaktadır. Bütün
bunların korunmak bir tarafa, bir zamanlar, Ankara'dan da habersiz olarak
İstanbul'dan kağıt stokları halinde vagonlar dolusu İsviçreli Yahudi bir
tüccara satıldığı; haberi olan zamanın Bulgar Başbakan'ı tarafından ondan da
devren satın alındığı, ancak ünlü bilim adamı İbn'ül Emin Mahmut Kemal'in
İnönü'ye çektiği telgraf üzerine olaya el konulduğu bilgileri maalesef
doğrudur. Osmanlı devleti, arşiv bilgisine o kadar önem vermiştir ki, bir
devlete savaş açtığında, o devletle ilgili arşivlerini dahi " gerektiğinde
kullanmak üzere " savaş alanına götürmüştür. Bugün 150 milyon civarında
arşivimiz olduğu bilinmektedir. Hemen tamamına yakını tasnif edilmiş, künyeleri
kaydedilmiş bulunmaktadır. Hatta büyük bir kısmı dijital ortama da atılmıştır.
Bu imkânlar sayesinde bütün araştırmacılara açıktır.