Afrin'de tarihin tekerrür ettiğine dikkat çeken Başkan Ağdur, tarihe yolculuk yaparak günümüze değin neler yaşandı, neler yapılmalı, nasıl bir yol izlenmeli konusunda yaptığı geniş açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
"Afrin, tarihsel süreç açısından ele alındığı zaman Hatay'dan, Kilis'ten, Maraş'tan hiç farkı olmayan Misak-ı Milli sınırları içinde yer alan, stratejik konum açısından da Milli mücadelede ehemmiyetli konumu ile değer kazanan bir konumdadır.
Nitekim 1920-1921 yıllarında Milli Mücadelenin devamlılığı açısından ve Anadolu'nun güvenliğini sağlamak için Fransa'nın kontrolünde bulunan Afrin'e askeri bir harekat gerçekleştirilmişti.
İşte yine aynı durum tekerrür etmektedir.
Afrin'e gerçekleştirilen Askeri harekat aynı amaca matuftur.
Bu gecikmiş hareketin doğruluğunu tartışmak yersiz bir çabadır. Hele "savaşa hayır" sloganının ardına sığınarak sözde barış çağrısı yapanların çığırtkanlıkları ise dikkate bile alınmamalıdır.
Belki tartışılması gereken, aynı hataların tekerrürüne meydan vermemek için bu sürece nasıl gelindiği olabilir. Bunu yaparken de asla askerin moralini bozacak, operasyonu sekteye uğratacak, mücadele azmini kıracak hiçbir yaklaşım ortaya konmamalıdır.
Bilindiği üzere, birilerinin kışkırtmaları ve anlamsız yönlendirmeleri neticesinde başlatılan "Barış Süreci" bugün yaşadığımız sıkıntıların da temeli olmuştur. Özellikle, "Kobaniye gönderilen selamlar" "PYD'ye destek için yapılan çalışmalar" "Salih Müslim ile yapılan görüşmeler" bugün güney sınırımızda yaşanan sıkıntıların da temelini oluşturmuştur.
Bunlar geride kaldı. Belki de bu askeri harekat üç yıl önce gerçekleştirilmiş olsaydı bugün ne ABD'nin hukuksuz silah desteğini, ne Fransa'nın çığırtkanlıklarına ses vermeye çalışanlara ne de maalesef Rusya'nın gizli emperyal hedeflerine muhatap olacaktık.
İşte dikkat edilmesi gereken ana unsur burası olmalıdır. ABD ve Rusya'nın pazarlıkları neticesinde bir yeni dizayn ile karşı karşıya kalabiliriz.
Yıllarca, İngiltere'nin Ortadoğu olarak adlandırdığı bölgede, küresel güçlerin planlarına maruz kalan coğrafya yeni bir küresel paylaşımlarla kaosa sürüklenmemelidir.
ABD'nin taşeron güçlerini kullanarak "karıştır sonra da kendi çıkarlarına göre yeniden düzenle" anlayışı ile sürdürdüğü bölge politikalarına en ciddi hamle Türkiye'den gelebilir.
Defalarca ifade edildiği gibi devletlerarasında ebedi dostluklar ve ebedi düşmanlıklar olmaz. Devletin çıkarları doğrultusunda ilişkiler olur.
Türkiye de bugün Afrin'de kendi güvenliği için böyle bir hamleye girişmiştir. Bu harekatında yerden göğe kadar da haklıdır. Sadece dikkat edilmesi gereken şudur ki, Rusya'nın ve Amerika'nın PYD/YPG maşasından vazgeçeceği beklenmemelidir.
Çünkü her iki büyük güç de kullanılmaya müsait bu örgütlerle bağını sürdürmektedir. Türkiye bu denklemi görüyordur. Ve hamlelerini de ona göre yapacaktır.
İran ile olduğu kadar Suriye ile de diyalog kurarken önceliğinin sınırlarının güvenliğini sağlamak olduğunu unutmamalıdır. Ardından da uzun vadeli karşılıklı güven temalı işbirlikleri kurulmalıdır.
Bu durum şunu gerekli kılmaktadır. Mücadele iki boyutlu yürütülmelidir. Birincisi elbette ve asla taviz vermeden askeri harekatın kararlılıkla devamı, ikincisi de diplomatik aktif siyasetin uluslar arası arenada sürdürülmesidir.
İçerde ise böylesine milli bir meseleyi siyasal söylemlerle sulandırmadan ve politik malzeme haline getirmeden, Türk milletinin tamamının desteğini alan bu mücadelenin artan bir oranda sahiplenilmesidir.
Sözün özü şudur ki, şanlı Türk ordusu, Türk milletinin bağrından çıkan ve mübarek bir mana ile vasıflandırılan bir ordudur.
Dünyanın hiçbir yerinde rastlayamayacağınız, ailesi ile ilgili soruya "Beklemesinler" cevabı veren neferlere sahip bir ordu elbette Kızılelma'sını da tarihten bugüne, bugünden yarına bağımsızlık olarak belirlemiştir.