Genetik
olarak yatkın bireylerde çevresel etkenlerin tetiklediği gastrointestinal
kanalın bağışıklık sistemi ile bağlantılı kronik yangısal patolojileri olarak
tanımlanan inflamatuvar barsak hastalıkları, başarılı bir şekilde tedavi
edilmezse engellilik yaratabilecek, organ kayıplarına yol açabilecek hastalıklardır.
İnflamatuvar barsak hastalıkları: Ülseratif Kolit ve
Crohn Hastalığı
İnflamatuvar
barsak hastalıkları grubu içerisindeÜlseratif kolit ve Crohn hastalığı olarak 2
hastalık yer aldığını belirten Trakya
Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve
İnflamatuvar Barsak Hastalıkları Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet
Tezelşunları söyledi: "Ülseratif kolit; kalın barsağın en iç tabakasının
hastalığıdır. Erişkin ülseratif kolit hastalarında her zaman kalın barsağın son
kısmı etkilenir. Hastalık sadece rektumda olabileceği gibi kalın barsağın sol
tarafı veya tümü etkilenebilir. Eğer başarılı bir tedavi yapılmazsa başlangıçta
sınırlı olan hastalık yaygınlaşabilir. Başlıca klinik bulgusu kanlı mukuslu
dışkılamadır. Ancak yaygın ve şiddetli hastalıkta ishal, ateş yüksekliği,
halsizlik, karın ağrısı ve genel durumda bozulma saptanabilir.
Crohn
hastalığı; ülseratif kolite göre daha karmaşık bir hastalıktır. Sindirim
sistemi kanalında en sık ince barsağın sonu ve kalın barsağın başlangıç yerine
yerleşir. Barsağın tüm tabakalarını etkiler. Arada sağlam bölgeler bırakarak atlamalı
olarak, Sindirim sistemi kanalının ağızdan anal kanala kadar herhangi bir
bölgesine yerleşebilir. Karnın sağ alt bölgesinde ağrı, kitle ve kansız ishal başlıca
bulgularıdır. Ancak karın ağrısı ve zaman zaman kabızlık veya apse akıntısı ile
giden daha ağır tablolarda mevcuttur. Anal kanal ve çevresinde apse, çatlak,
fistüller ile seyredebilir.İnflamatuvar barsak hastalıkları sistemik
hastalıklardır. Her iki hastalığın seyri esnasında mide barsak sistemi
bulguları dışında cilt, göz, eklemleri ilgilendiren bulguları olabilir."
Çevresel ve genetik
risklere dikkat
İnflamatuvar barsak
hastalıkları için hem çevresel hem genetik risklerin bulunduğuna dikkat çeken Prof. Dr Ahmet Tezel, riskleri şöyle
sıraladı:
ü Aile
öyküsü; inflamatuvar barsak hastalığı tanısı alan olgularda yaklaşık yüzde 2
ila 14 arasında ailede başka bir bireyde de bu hastalık bulunmaktadır.
ü Sigara;
en kesin çevresel risk faktörüdür. Crohn hastalığının her aşamasında hastalığı
ve tedavi başarısını olumsuz etkilemektedir.
ü Doğum
kontrol haplarıkullanımı; Crohn hastalığı için risk oluşturmaktadır.
ü Apandisit
nedeniyle apendiksin alınması; Crohn hastalığı için risk oluşturmaktadır.
ü Çocukluk
çağında antibiyotik kullanımı; kesin olmasa da barsak bakterilerimizin
çeşitliliğini azaltarak hem ülseratif kolit, hem de Crohn hastalığı için risk
oluşturmaktadır.
ü Düşük
D vitamini düzeyi: D vitamini sağlıklı ve dengeli bir bağışıklık sistemi için
gereklidir. D vitamini düşüklüğünün inflamatuvar barsak hastalığı riskini artırdığı
ileri sürülmektedir.
ü Batı
tipi diyet; lif açısındanfakir, rafine karbonhidrat ve doymuş yağlardan zengin
diyet risk oluşturmaktadır.
Bu hastalıkların doğal gidişi veya tedavisi esnasında enfeksiyon
hastalıklarınında tabloya eklenebildiğini belirten Prof. Dr. Tezel, bu hastalıkların kesinlikle bulaşıcı olmadığını da
sözlerine ekledi.
İnflamatuvar
barsak hastalıklarının tedavisi deneyimli merkezlerde Gastroenterologlarla
birlikte Cerrahi, Radyoloji, Psikiyatri, Nutrisyonistgibi uzmanların ortaktakibiyle
yapılmalıdır.
İnflamatuvar barsak hastalıklarının tanısının öncelikle
klinik kuşkuya dayandığını dile getiren Prof.
Dr. Ahmet Tezel: "Genç bir erişkinde 6 haftadan uzun kanlı-mukuslu
dışkılama, karnın sağ alt kısmında ele gelen kitle, zaman zaman barsak
pasajında bozukluk, anal kanal çevresinde patolojiler, ciltte akıntı, cilt, göz
ve eklem bulguları varlığında bu hastalıklar düşünülmelidir. Dikkatli ve
ayrıntılı bir sorgulama, fizik muayene yapıldıktan sonra, kalın bağırsağın
makattan girilerek görüntülenmesi ve bu inceleme esnasında alınan çoklu
biyopsilerin değerlendirilmesi ile tanı koyulur. Radyolojik ve laboratuvar
incelemeleri tamamlayıcı incelemelerdir."
İnflamatuvar barsak hastalıklarının tedavisinin mutlaka
bu konuda deneyimli merkezlerde, ideal olarak cerrahi, radyoloji,psikiyatri,
nutrisyonist vb. birçok uzmanın takibinde yapılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Tezel"Tedavi seçenekleri,
başarı şansı ve olası komplikasyonlar hasta ile paylaşılmalıdır. İnflamatuvar
barsak hastalıkları tedavisi aktif hastalığı bastırmak ve bu düzelmeyi
sürdürmek olarak iki bölümde planlanır. Son
hedef barsak duvarında tamamen düzelme sağlanması ve bunun devam ettirilmesidir"
dedi.
Yaşam kalitesi ileri derecede
etkilenen hastaların ve ailelerinin yakın sosyal desteğe gereksinimleri var
Hastaların
tedavinin süresi, sonuçları, kullanılan ilaçlara bağlı komplikasyon olasılığı,
operasyon, barsağın çıkarılarak karın duvarına açılması, gebelik ve emzirme,
çocuğunda hastalık riski, kanser gelişmesi gibi konularda derin kaygılar içinde
olduğunu ifade eden Prof. Dr. Ahmet
Tezel'e göre; "Hastalar aktivitasyon dönemlerinde sık sık sağlık
kurumlarına başvurmakta, hastaneye yatmakta, tekrarlayan operasyonlar
geçirmektedir. Ayrıca iş verimleri
düşmekte, sosyal yaşamdan kopmakta, tatil yapamamakta, korkuları nedeniyle
istemli olarak çocuk sahibi olmamaktadırlar. Tüm bu saydığım nedenlerle yaşam
kalitesi ileri derecede etkilenen hastalarımızın ve ailelerinin yakın sosyal
desteğe gereksinimleri olmaktadır."
En önemli risk faktörü
olan sigara bırakılmalı
Genetik
yapımızı değiştiremeyeceğimize göre, hastalığa etki eden olumsuz çevresel
faktörleri engelleyebiliriz diyen Prof.
Dr. Tezel sözlerine şöyle devam etti: "Yeterli güneş ışığından yararlanma
yollarını aramalıyız.Lif, meyve ve sebze açısından zengin bir diyet, fiziksel
egzersizi yaşamımızın bir parçası haline getirmek, özellikle çocuklarda
gereksiz antibiyotik kullanmamak, normal doğumu tercih etmek, anne sütünü
teşvik etmek bunlar arasında sayılabilir. Ancak en önemli risk faktörü sigara
kullanımıdır. Kesinlikle sigara bırakılmalıdır. "
İnflamatuvar
barsak hastaları, COVID-19 enfeksiyonu için normal bireyler kadar risk
altındadır
COVID-19 pandemisi ve etkilerine de değinen Prof. Dr. Tezel: "Bu pandemi tüm
insanlığı etkileyen büyük bir halk sağlığı sorunudur. Doğal olarak hastalarımız
kendi hastalıklarının, kullandıkları ilaçların veya operasyonların COVID-19
gelişmesi için bir risk oluşturup oluşturmadığını merak etmekte ve kaygı
duymaktadırlar. Çin'den tüm dünyaya yayılan bu hastalığın inflamatuvar barsak
hastalığı olguları bağlamında değerlendirilmesine çok erkenden başlanmış ve bu
konuda veri akışıyla özellikle Çin, İtalya, İspanya gibi hastalığın sık olduğu
ülkelerden ve SECURE - IBD gibi bu konuya özgü hasta kayıt programlarından
sağlanmıştır. Bu verilere göre inflamatuvar barsak hastaları, COVID-19 enfeksiyonu
için normal bireyler kadar risk altındadır. Ek bir risk oluşmamakta, hatta
inflamatuvar barsak olgularında bildirilmiş COVID-19 enfeksiyonu sayısı çok
azdır. Bir örnek vermek
gerekirse Dünya Sağlık Örgütü'nün 15Mayıs 2020 verilerine göre tüm
dünyada215 ülkede toplam 4.307.287 COVID-19 olgusu ve 295.101 ölüm mevcutken, inflamatuvar
barsak hastalığı ve COVID-19
birlikteliğinin kayıt edildiği SECURE - IBD veri tabanına göre 1074 olgu ve 42 ölüm
bildirilmiştir."
COVID-19
döneminde inflamatuvar barsak hastalarının risk düzeyini bilmeleri önemli
COVID-19'un tüm insanlara bulaşabilen, bulaşıcılığı
yüksek bir virüs olduğunu, bu nedenle tüm insanların bulaşma riski taşıdığını
ifade edenProf. Dr. Tezel: "Hastaların
bir bölümü belirtisiz seyrederken bir bölümünde ise yoğun bakım, hatta entübasyon(solunum
desteği)gereksinimi ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle ciddi hastalık geçirme riski
olan grupların belirlenmesi önem kazanmaktadır.
o Normal bireylerde şiddetli COVID-19 enfeksiyonu
için başlıca risk faktörleri ileri yaş (60 yaş ve üzeri) ve yandaş
hastalıkların (hipertansiyon, şeker hastalığı, KOAH (Kronik obstrüktif akciğer
hastalığı), tümör varlığı vb.) olmasıdır.
o İnflamatuvar barsak olgularında yukarıdaki faktörlere
ek olarak; hastalığın aktif dönemde
olması, bağışıklığı baskılayıcı (kortikosteroid, azatioprin benzeri
immunmodulatörler, biyolojik ajanlar) özellikle bunların kombinasyon biçiminde
kullanımı, yetersiz beslenme, damar yoluylabeslenme, erken ameliyat sonrası dönem
ve kısa barsak sendromu ek risk faktörü olarak sayılabilir.
o Yüksek riskli inflamatuvar barsak olguları; ileri
yaş, yandaş hastalık varlığı, orta " ağır aktiviteli inflamatuvar barsak
hastalığı veya günlük 20 mg'ın üzerinde ağızdan ya da damardan kortikostroid kullananlar
veya özellikle kombine bağışıklığı baskılayıcı ilaç kullananlar veya kötü
beslenen hastalar veya kısa barsak sendromlulardır.
o Orta riskli inflamatuvar barsakolguları; orta " ağır
aktiviteli olgular veya bağışıklığı baskılayıcı tedavi alan olgulardır.
o Düşük riskli inflamatuvar barsak olguları;hastalığın
aktif olmadığı ve beslenmesi normal olan hastalardır."
İnflamatuvar barsak hastalarındaCOVID-19 enfeksiyonu yoksa ilaçlarına
devam etmeliler
İnflamatuvar barsak
hastalıkları tedavisinde kullanılan ilaçların bağışıklık sistemimizi
etkilemekte olduğunu ancak bunun bağışıklık cevabını baskılamaktan çok,
düzenlemek amaçlı olduğunu dile getiren Prof.
Dr. Tezel: "Bu ilaçların özellikle kombinasyon olarak kullanıldığı
durumlarda bağışıklık cevabında azalma ve enfeksiyon riski olasıdır. Ancak
mutlak risk hastalığın aktivitesinin devamındaki riskten çok daha azdır. Bu nedenle inflamatuvar barsakhastalığı aktif
değilken eğer kendilerinde aktif COVID-19 enfeksiyonu söz konusu değil ise
ilaçlarına devam etmelidirler. Bazı hastalarımızı kendiliğinde zaman zaman
semptomlarını yatıştırmak amacıyla kortikosteroidler preparatları
kullanmaktadırlar. Hekimlerine danışmadan yapılacak böyle bir uygulama büyük
risk oluşturur.Eğer inflamatuvar barsak olgusunda aktif COVID-19 enfeksiyonu
gelişir veya saptanır ise kullandığı bağışıklığı baskılayıcı ilaçların enfeksiyonun
sonuna kadar kesilmesi gerekir.COVID-19 enfeksiyonun aşırı bağışıklık cevabının
geliştiği bazı hastalarda, ki bunlar yoğun bakım gerektiren hatta entübe
hastalardır. İnflamatuvar barsakhastalığı tedavisinde kullanılan barsak
baskılayıcıilaçlar kullanılmaktadır.
COVID-19
pandemisi sürecinde acil olmayan cerrahi girişimler ertelenmeli
COVID-19 pandemisi sürecinde acil olmayan cerrahi
girişimlerin ertelenmesini öneren Prof.
Dr. Tezel, "İlaç tedavisinin düzenlenmesi ve elimizdeki seçeneklerin
tamamen kullanılması önemlidir. Karın içi apselerin mümkünse öncelikle
radyolojik olarak drenajı düşünülmelidir. Fistüllerin cerrahi tedavisi,
profilaktik olarak malignite gelişmesini önlemek amacıyla yapılacak cerrahi
girişimler, hayat kalitesini düzeltmeye yönelik tüm operasyonlar
ertelenebilir.Ancak ani barsak tıkanması, karın zarı iltihabı, yırtılma, toksik
megacolon olarak adlandırdığımız kalın barsağın genişleyerek duvarının
incelmesi ve hareketinin azalması tablosu,şiddetli kanama, makat apsesi gibi
acil durumlarda ve nutrisyonu düzeltme amacıyla operasyon endikasyonu
mevcuttur."
Ülseratif
kolit ve Crohn hastalarının bu dönemde alması gereken önemli tedbirlere dikkat
Pandemi döneminde inflamatuvar barsak hastaları
için en önemli iki nokta ayrıntılı olarak belirttiğimiz bu koruma önlemlerine
kesin uyum sağlamaları ve hastalığın baskılanmış (remisyonda) durumunun
sürdürülmesi olduğunu söyleyen Prof. Dr.
Tezel: "Toplumun normal bireylerine önerilen maske takılması, el hijyeni,
sosyal mesafeye dikkat, gerekirse sosyal izolasyon, yüzey temizliği,
bağışıklığı destekleyecek önlemler, hasta bireylerle temasın engellenmesi
kurallarına kesin olarak uyulması gerekmektedir.
Prof.
Dr. Tezel'in inflamatuvar
barsak hastalarına özgü önerileri ise şöyle:
§ Hastanın, hastalığını takip eden hekim ve merkez
ile iletişimini mutlaka devam ettirmeli,
§ Sadece acil gelişmeler olduğunda hastaneye
başvurulmalı, hastalık aktif olmadığında gereksiz hastane başvuruları yapmadan
bu iletişimini telefon veya elektronik haberleşme kanallarını kullanarak gerçekleştirmeli,
§ Hastaların, hastalığının aktif olmaması çok
önemlidir. Bu nedenle kullandıkları ilaçlara mutlaka devam etmeli, koruyucu
amaçla da olsa, kaygıları nedeniyle ilaçları kesmemelidirler. Unutmamalı ki aktif hastalık COVID-19 ve
sonuçları açısından daha büyük riskler taşımaktadır."