Ülkemizde
en sık görülen kronik kalp hastalıkları hipertansiyon, koroner arter hastalığı,
kalp yetmezliği ve atrialfibrilasyon olarak nitelenen ritim bozukluğudur. Bu
hastalıklar izole bir şekilde ortaya çıkabildiği gibi, neden sonuç ilişkisi
içinde biri diğerinin oluşumuna sebep olabilir ya da diğer hastalığın seyrine
negatif yönde katkıda bulunabilir.
Pandemi sürecinde
hipertansiyon hastaları daha özenle korunmalı
Pandemi süreci sonrasında edinilen
deneyimlerle, bu virüsün kronik hastalığı olan ve bağışıklığı nispeten zayıf,
yaşlı bireylerde özellikle daha etkili olduğunu ifade eden Giresun Üniversitesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr.
Ahmet Karagöz şunları söyledi: "Bahsettiğimiz kronik kalp hastalıkları da
kronik hastalıklar içinde çok büyük bir pay alıyor. Hatta hipertansiyonun
toplumda en sık gözlenen kronik hastalık olduğunu söyleyebiliriz. Yine bu
süreçten elde ettiğimiz veriler bize gösterdi ki COVID-19 enfeksiyonuna
yakalanma ve enfeksiyonun ağır seyretme riski, kronik hastalıklar içinde en
fazla hipertansiyonda gözleniyor. Bu durumun hipertansiyonun vücuttaki yıkıcı
etkisinden mi yoksa en sık gözlenen kronik hastalık olmasından mı
kaynaklandığını tam olarak bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz şu ki hipertansiyon
hastalarını bu süreçte daha özenle korumalıyız. Onlar da izole olma konusunda
daha hassas olmalılar. Hipertansiyon tanısı olan hastalarının hepsini aynı
kategoride değerlendirmek doğru olmaz. Şüphesiz ki tedavi almayan ya da
tedaviye uyum göstermeyen kontrolsüz hipertansiyonu olan, başka bir ifadeyle
kan basıncı yüksekliği devam eden bireylerde risk daha yüksek. Aynı şekilde
birçok ilacın kullanıldığı koroner arter hastalığı, kalp yetmezliği ve
atrialfibrilasyon hastalarında da tedavisiz bireylerin ya da tedaviye uyumun
yetersiz olduğu bireylerin COVID-19 enfeksiyonu açısından çok daha riskli
olduğunu unutmamak gerekir."
Kronik kalp
hastalıklarının mutlak takip ve tedavi uyumu gerektiren hastalıklar olduğunun,
bu hastalıklarda pek çok ilaç kullanıldığının altını çizen Doç. Dr. Ahmet Karagöz: "Sağlık Bakanlığımızın zamanında aldığı tüm
kronik hastalık ilaç raporlarının uzatılması ve reçeteye gerek olmadan tüm
raporlu ilaçların süresi bittiğinde eczaneden alınabilmesi gibi önlemler
sayesinde hastalarımız ilaç tedavilerine aksatmadan devam edebildiler. Ancak
unutmamalıyız ki kronik kalp hastalıklarında tedavi süreci sadece ilaçlar ile
olmuyor. Diyet ve egzersiz de hastalık tedavisinin köşe taşları olarak
değerlendirilebilir. Sokağa çıkma yasağının tedavinin en çok bu kısmını aksattığını
söyleyebiliriz. Ne yazık ki evde spor yapmaya alışkın bir toplum değiliz.
Ayrıca bu hastalarda en çok önerdiğimiz ve hastalarımızın da en iyi uyum
gösterdiği egzersiz tempolu yürüyüş. Maalesef bu süreç onları bu egzersizi
yapmaktan alıkoydu. Ayrıca sürekli evde kalma ile değişen beslenme
alışkanlıkları tedavi yönetiminde istenmeyen etkilere yol açtı. Hastalarımız
kronik hastalıkları dolayısıyla normal şartlarda sürekli hekimleri ile iletişim
halindedir. Ancak pandemi sürecinde yüz yüze hasta-hekim iletişimi belirgin
derecede azaldı. Bunu olumsuz bir sonuç olarak değil aksine hastalarımızın
virüsten korunması adına çok önemli bulduğumu ifade etmek isterim. Çünkü biz
kendi hastanemizde hastalarımızda COVID-19 servislerindeki görevlerimiz yanında
kendi hastalarımızda gelişen acil ve akut durumları tedavi etmek adına
kardiyoloji polikliniğimizi, anjiografi laboratuvarımızı, koroner yoğun bakım
ünitemizi sürekli açık tuttuk ve hastalarımızda gelişen acil durumlara ve akut
olumsuzluklara müdahale etmeye devam ettik. Aslında aksayan tek nokta şikâyeti
olmadan rutin kontrollerine gelen hastalarımızın poliklinik muayenelerinin
gerçekleştirilmemiş olması oldu. Ancak bu hastaların Covid-19 enfeksiyonu
açısından çok yüksek riskli olduğu göz önünde bulundurulduğunda elde edilen
kazanımların rutin kontrolleri ertelemeden doğacak olumsuzluklardan çok daha
fazla olacağı yadsınamaz. Ayrıca bu dönemde birçok hastamızla hem telefonla
iletişim kurarak hem de sosyal medya üzerinden akıllarına takılan soruları
cevaplandırarak yardımcı olmaya çalıştığımızı belirtmek isterim."
COVID-19 döneminde tedavinin aksaması farklı
şikâyetlerin ortaya çıkmasına neden olabilir
Doç. Dr. Ahmet Karagöz, kronik kalp
hastalıkların ciddi şikâyetlerle kendilerini belli eden hastalıklar olduğunu
belirtti ve ekledi: "Aslında çoğu zaman bizim mevcut tedaviler ile yapmaya
çalıştığımız hastalığın ilerleyişini durdurmak ve şikâyetleri kontrol altına
almaktır. COVID-19 döneminde bir şekilde tedavinin aksamış olması kronik kalp
hastalığının çeşidine göre farklı şikâyetlerin ortaya çıkmasına neden olabilir.
Hipertansiyon hastalarında kan basıncı değerlerinin yükselmesine bağlı olarak
baş ağrısı, yorgunluk ve halsizlik en önde gelen şikâyetlerdir. Koroner arter
hastalarında ilk ve en önemli uyarıcı semptom genellikle göğüs ağrısı
olmaktadır. Ayrıca nefes darlığı bu hastalarda yine önemli bir bulgudur. Kalp
yetmezliği hastalarında tedaviye uyumsuzluk geceleri tek yastıkla uyuyamama,
özellikle geceleri belirginleşen nefes darlığı ve ayaklarda ve bacaklarda ödem
şeklinde sonuçlar doğmasına neden olur. Kronik kalp hastalıkları içinde önemli
bir alan ihtiva ettiğini belirttiğimiz bir çeşit ritim bozukluğu olan
atrialfibrilasyon hastalarında ise çarpıntı en önde gelen semptomdur.
Hastalıklara özgü en çarpıcı semptomları belirtmiş olmakla birlikte, bu
semptomlardan çoğunun bu hastalıklarda ortak bulgular olarak ortaya çıkabileceğini
de unutmamak gerekir."
Atrialfibrilasyon hastaları ilaçlarını bir gün
hatta bir doz atlasa bile inme riski artar
Kronik kalp
hastalıklarında ilaçların bir gün bile aksatılması şikâyetlerin ortaya
çıkmasına ve istenmeyen kardiyovasküler olaylardan (kalp krizi, felç ve hatta
ölüm) korunmada boşluk bırakılmasına neden olur diye belirten Doç. Dr. Ahmet Karagözsözlerine şöyle
devam etti:"Bu nedenle bu durumu yumuşak cümleler ile geçiştirip hastalarımızın
ilaçları temin edemediğinde "bir günden bir şey olmaz" anlayışına yönelmelerini
istemiyorum. Örneğin atrialfibrilasyon hastalarında kullandığımız kan
sulandırıcı ilaçların bir gün hatta bir doz atlanması bile inme ya da halk
arasındaki tabiri ile felç riskini belirgin ölçüde arttırmaktadır. Pandemi
sürecinde eczanelerimiz sürekli olarak hizmet verdi. Ayrıca daha önce de
belirttiğim gibi biten ilaç raporları uzatılarak raporlu ilaçların reçete
edilmeden eczanelerden alınabilmesine olanak sağlandı. Sağlık Bakanlığı'mızın
bu uygulamasının hem hastalarımızın ilaç temini konusunda hem de hastanelerde
oluşması muhtemel yoğunluk konusunda çok olumlu sonuçlarının olduğunu belirtmek
isterim. Biz dayanışmayı seven toplumsal değerleri yüksek bir halkız. Bütün
bunlara rağmen herhangi nedenle ilaç temin etmekte zorluk yaşayan özellikle
yaşlı vatandaşlarımızın komşularından, polis, zabıta gibi bu dönemde kesintisiz
hizmet veren kamu çalışanlarımızdan yardım talep etmelerinin de yaşadığımız bu
zorlu sürece ait doğal davranış biçimleri haline dönüştüğünü düşünüyorum. Yine
vurgulamak isterim burada önemli nokta şartlar ne olursa olsun ilaç dozunun bir
kez bile atlanmaması gerektiğidir."
Sevdiklerimize fiziksel değil duygusal olarak
yakın olmamız gereken bir dönem yaşıyoruz
Bu dönemde hasta
yakınlarına düşen en önemli görevin yaşlı ve kronik hastalığı olan aile
bireylerinden kendilerini mümkün olduğunca izole etmek olduğunu önemle belirten
Doç. Dr. Ahmet Karagöz:"Biliyoruz ki
bu virüs hastalık kontrol altında olsa da,tedavi uyum ile devam etse de, kronik
hastalıkları olan bireyleri özellikle kötü etkiliyor. Bu nedenle kendilerinde
belirtisiz bir şekilde taşıyor oldukları virüsü hastalarına taşımış olmak,
hasta yakınlarının kronik hastalık tedavisi ile ilgili gereklilikleri yerine
getirmek adına verdiği bütün çabaların heba olmasına neden olabilir. Bu nedenle
hasta yakınlarının, hastalarının günlük ihtiyaçlarını ve kronik hastalık
tedavisi ile ilgili gereksinimlerini, sosyal mesafe kuralları çerçevesinde
sağladıktan sonra, kendilerini onlardan tamamen izole etmeleri gerekmektedir.
Sevdiklerimize fiziksel değil duygusal olarak yakın olmamız gereken bir dönem
yaşıyoruz."
Pandemi sürecinde yaşam tarzına dikkat
COVID-19 salgını
döneminde kronik kalp hastalığı olan bireyler için en çok dikkat edilmesi
gereken noktanın sosyal mesafe kurallarına uymak hatta mümkünse sosyal
izolasyon olması gerektiğinin altını çizen Doç.
Dr. Ahmet Karagözsözlerine şöyle devam etti: "Bu virüs ile hiç
karşılaşmamış olmak bu hastalar adına öngördüğümüz en iyi senaryodur. Bunu
sağlamak adına evde kalınan dönemde kendi hastalıkları ile ilgili
gerekliliklerin aksaması üstesinden gelinebilecek bir durumdur. Beslenme
alışkanlıklarını süreci bahane ederek değiştirmemek, meyve ve sebze ağırlıklı
beslenmek, katı yağlardan uzak durmak pandemi sürecinde yaşam tarzı adına ilk
söylememiz gerekenlerdir. Kalp hastalarında haftada beş gün 30 dakika yavaş
tempolu yürüyüş şeklinde egzersizi özellikle öneriyoruz. Dışarı çıkmanın mümkün
olmadığı bu dönemde bu aktivite yürüyüş bantları ya da evin koridorunda aynı
süre dikkate alınmak kaydıyla gerçekleştirilebilir. İlaç tedavisine de
kesintisiz bir şekilde devam edildiği takdirde bu sürecin hem virüsden korunmak
adına hem de kronik kalp hastalıklarının kontrolünün sağlanması adına sorunsuz
bir şekilde atlatılabileceği konusunda hastalarımızın hiçbir şüphesi
olmamalıdır."
Acil durumlarda hastaneye başvurulması
gerekliliği unutulmamalı
Bu dönemde tıpta
somatizasyon bozukluğu olarak adlandırılan organik bir patoloji olmadan
psikolojik nedenlerle bazı semptomların ortaya çıkma sıklığının çok arttığını belirtenDoç. Dr. Ahmet Karagöz: "Bu
somatizasyon bozukluklarında da göğüs ağrısı, nefes darlığı ve çarpıntı gibi
kronik kalp hastalıklarının özgül bulguları oldukça yüksek bir oranda
gözlenebilir. Bu şikâyetler ortaya çıktığında ayırıcı tanı yani bu bulguların
gerçekten altta yatan kalp hastalığına mı yoksa psikolojik olarak mı ortaya
çıktığının ayrımı çoğu zaman pek mümkün değildir. Ancak bu dönemde yukarıda
saydığımız nedenlerle oldukça sık gözlenen bu bulguların her ortaya çıkışında
hastaneye başvurmak, bu hastaların virüs ile karşılaşma riskini arttıracaktır.
Bu bağlamda hastalarımız için ilk önerimiz, eğer mümkünse hekimleri ile telefon
ile iletişim kurmalarıdır. Eğer bu mümkün değilse, şikâyetin süresi bu konuda
yönlendirici olmaktadır. Birkaç saniyelik ya da birkaç dakikalık şikâyetler
genellikle altta yatan kalp hastalığına bağlı değil psikolojik nedenlerle
ortaya çıkmaktadır. Şikâyetin niteliği de bazen yol gösterici olabilir. Örneğin
koroner arter hastalarında, göğüs ağrısının bir noktada, iğne batar ya da bıçak
saplanır tarzda ve anlık olmasını değil bütün göğüs kafesinde yaygın olarak
hissedilen, sol kola ve çeneye yayılan 10-15 dakikadan daha uzun süren baskı
tarzında bir ağrı olmasını bekleriz. Unutulmamalıdır ki kalp hastalıkları,
özellikle akut ve acil durumlar geliştiğinde, virüsten korunmak adına ne olursa
olsun hiç dışarı çıkılmamasının makul kabul edilemeyeceği hastalıklardır. Bu
bağlamda yukarıda anlatılanlar göz önünde bulundurularak acil durumlarda
hastaneye başvurulması gerekliliği de akıldan çıkarılmamalıdır."
Bağışıklık sitemimizi güçlü tutacak en önemli
unsurlardan biri de kalbimizde barındırdığımız sevgi
Biz de hekimler
olarak hayatımızda ilk kez tecrübe ettiğimiz bir dönemi yaşıyoruz diyen Doç. Dr. Ahmet Karagöz: "Hem
hastalarımızın kronik kalp hastalıkları tedavilerine devam ediyor, hem onları
COVID-19 enfeksiyonundan korumaya çalışıyor, hem de kronik kalp hastalığı olan
COVID-19 enfeksiyonuna yakalanmış hastalarımızda amansız bir mücadelenin içine
giriyoruz. Halkımızın bu süreçte televizyonlardan belki de en çok duyduğu
bağışıklık sisteminin önemini tekrar vurgulamak isterim. Bağışıklık sitemimizi
güçlü tutacak en önemli unsurlardan biri de kalbimizde barındırdığımız
sevgidir. Daha önce de belirttiğim gibi, sevdiklerimize fiziksel değil duygusal
olarak yakın olmamız gereken bir dönem yaşıyoruz. Bu nedenle ben her yazımı ve
röportajımı tamamladığımda kullandığım o klasik cümle ile bitirmek istiyorum: "Sevgi
en iyi ilaçtır."