Türkiye'de sosyal devlete ve adalete, ekmek gibi, su gibi bir ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçiyoruz. Bugün ülkemizin her bir köşesi işsizlik, yoksulluk, adaletsizlik ve şiddet ile kaynarken, siyasi iktidar yangına benzin dökecek kadar kontrolünü yitirmiş
Bunun en akıl almaz örneğini de, İstanbul Sözleşmesi
üzerinden kadınlara yönelik başlatılan sistematik saldırılarda görüyoruz.
Cumhuriyetimizin ilan edildiği tarihten bu yana, kadınlar olarak elde ettiğimiz
tüm haklar bir çırpıda elimizden alınmak isteniyor.
Ülkemizde, kadınların hakları ne yazık ki uzun yıllardır yalnızca
kağıt üzerinde var. Biz kadınlar elde ettiğimiz haklarımızı bugün hayatın her
alanında yaşamak istiyoruz. Erkek egemen iktidar ise hukuken kazanılmış
haklarımızı gasp ettiği yetmiyormuş gibi, şimdi de bu hakları tamamen ortadan
kaldırmak istiyor.
2011 yılında imzalanan ve kadına yönelik şiddete karşı
devletin atması gereken adımları temel alan İstanbul Sözleşmesi, bugün
uygulanıyor olsa birçok kız kardeşimiz yaşıyor olacaktı. Birçok kadın evde
ekonomik şiddet görmeyecekti; psikolojik şiddete uğrayıp susmayacaktı ve hatta
bu yüzden hayatına son vermeyecekti.
İstanbul Sözleşmesi'nin neden biz kadınlar için çok önemli
olduğunu kavrayabilmek için öncelikle bu sözleşmenin ne olup ne olmadığını bizi
dinleyen tüm kadınların ve erkeklerin çok iyi anlaması ve çevresindekilere
anlatması gerekiyor. İstanbul Sözleşmesi, kadınlara ve kız çocuklarına yönelik
şiddete karşı devletin yapması gerekenleri içeren hukuki bir belgedir.
İstanbul Sözleşmesi'nin 4 temel hedefi vardır.
Birincisi; kadına karşı şiddetin önlenmesi için devletin
tedbirler alması gerektiğine işaret etmektedir.
İkincisi; eğer kadına karşı şiddet hala devam ediyorsa, kadın-erkek eşitsizliği
sürüyorsa devletin kadınların hayatını korumak için etkin adımlar atmasını istemektedir.
Devlete "6284 sayılı kanunu uygula, kadınları aktif ve etkin koru" demektedir.
Üçüncü adımda ise şiddet önlenemediyse, kadınlara zarar
veren erkeklerin adil yargılanması ve cezalandırılması gerektiğini
vurgulamaktadır. Devlete "Etkin ceza sistemi uygula, adaleti sağla" demektedir.
Dördüncü ve son adımda ise Sözleşme devlete kadınların daha
güçlü bireyler olabilmesi, hayatın her alanında yer alabilmesi için çalışmalar
yapması gerektiğini işaret etmektedir.
Özetle; İstanbul Sözleşmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin
sağlanmasını öngören ve kadına karşı sokakta ya da evde şiddetin önlenmesini
amaçlayan hukuki bir belgedir ve Türkiye Cumhuriyeti de altına imza attığı bu
sözleşmenin gereklerini yapmak zorundadır.
Birilerinin iddia ettiği gibi İstanbul Sözleşmesi yuva
yıkmıyor. Sözleşme, bir ailede şiddet gören kadın varsa erkeğin
cezalandırılması gerektiğini söylüyor.
Hiçbir dine ya da kültüre aykırı kurallardan bahsetmiyor;
çünkü tüm kadınların şiddetten korunmasını amaçlıyor.
Sözleşme; kadınların beyanı nedeniyle erkekleri delilsiz
olarak cezalandırmıyor. Sözleşmeye göre kadının beyanıyla yalnızca kadın için acil
koruma tedbirleri alınması öngörülüyor.
Türkiye'de boşanmalar aile içi şiddet ya da anlaşmazlık
nedeniyle gerçekleşiyor; yine birilerinin iddia ettiği gibi İstanbul
Sözleşmesi'nde boşanma kavramının geçtiği ya da ima edildiği tek bir satır yok.
Sözleşme toplumu cinsiyetsizleştirmiyor; aksine hiç kimsenin
cinsiyetinden ötürü ikinci sınıf insan muamelesi görmemesini teminat altına
alıyor.
Erkekler, İstanbul Sözleşmesi'nden rahatsız değil; eşine,
sevgilisine ya da hiç tanımadığı bir kadına şiddet uygulayan, katleden,
tacizci, tecavüzcü erkekler rahatsız.
Kısacası; İstanbul Sözleşmesi, rengi, dili, dini, kılık
kıyafeti, dünya görüşü ne olursa olsun tüm kadınların şiddet görmemesi için var.
Kadınların erkeklerle aynı haklara sahip olabilmesi için var.
Avrupa'da dahi kadının sosyal ve siyasal hayatta yeri
yokken; Türkiye Cumhuriyeti'nin aydın kadınları devrim niteliğinde atılımlara
imza atarak erkek ile eşit şartlara kavuşmuş, hem siyasal hem soysal hem de
ekonomik hayatta haklarını almışlardı.
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1 Aralık
1923 yılında İzmir'de yaptığı bir konuşmada "Bir toplum, cinslerden yalnız
birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı
yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi
kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur" diyor.
Biz, bu sözün söylendiği tarihten 97 yıl sonra ülkemizde
kadın erkek fırsat eşitsizliğini tartışıyoruz; İstanbul Sözleşmesi'ne yönelik
saldırılarla mücadele ediyoruz. Demokrasiyi ortadan kaldırmak isteyen,
Cumhuriyet değerlerine savaş açan bu erkek egemen iktidara karşı mücadelemiz
artarak devam edecek ve kazanan mutlaka biz olacağız.
Kadın mücadelesi yalnızca kadınların da mücadelesi değil. İstanbul
Sözleşmesi'ni savunmak ve uygulanmasını talep etmek, kadınlar kadar erkeklerinde
içinde yer alması gereken bir adalet ve insan hakkı mücadelesidir.
İstanbul Sözleşmesi'nin öngördüğü haklar, en temel insan
haklarıdır ve insan hakları asla tartışmaya açılamaz. Cumhuriyet Halk Partisi
Kadın Kolları olarak, ülkemizde tüm kadınlar haklarını tek tek öğrenip savunana
kadar sokak sokak gezeceğiz,
anlatacağız, dertleşeceğiz. Haklarımızdan asla geri adım atmayacağız.
Kadınların ölmeyeceği, öldürülmeyeceği; hayatın her alanında daha fazla yer
alacağı bir geleceği hep birlikte inşa edeceğiz.
Bugün neredeyse her gün bir kadının öldürüldüğü, tacize,
tecavüze ya da farklı şiddet türlerine maruz kaldığı ülkemizde İstanbul
Sözleşmesi, bizim kırmızı çizgimizdir.
Bu çizgiyi aşanı, Sözleşme'yi uygulamak yerine kaldırmak isteyenlere
oturdukları koltukları dar edeceğiz.
Cesaret biziz, azim biziz, emek biziz, mücadele biziz. Biz
kadınlarız; biz her iki kişiden biriyiz. Bu ülkenin onurlu ve mutlu
yarınlarının yükseleceği eller, bizim ellerimiz.
İstanbul Sözleşmesi kalacak!
Siz gideceksiniz!
Naile İŞLEK
CHP K.MARAŞ İL KADIN KOLLARI BAŞKANI