Bu "de" ye kimler dikkat etmeli.
Şehrin icra makamında olanlar çok dikkat etmelidir. Hal ve hareketlerine paylaşılan foto karesine ve bir mecliste oturup konuşurken kullanılan cümlelerine dikkat etmeli. Siyaseten güçlü görüneyim, varlıklı kişilerle birlikte görünüp anılayım diye verdiği mücadelenin millette nasıl yaralar açtığına dikkat etmelidir.
Mesela bir vali düşünün; bir kentte devleti temsil eder. Devleti ise siyasi fikri, dili, dini ve mezhebi farklı olan insanlardan müteşekkil millet oluşturur. Yani vali demek devlet adamı demektir, milletin adamı demektir. Bir grup varlıklı insanın hadimi, siyasi partilerin yönlendirdiği bir üyesi demek değildir. Bu bizim kadim tarihimizde böyle olmuştur. Her fırsatta dile getirilen adaletin ve devlet yönetim nizamındaki en önemli rehberin adını biz de analım. Hz. Ömer Valilerine verdiği emirler ortada. Adaletten şaşanlara, güçlüler karşısında eğilenlere, varlıkların sofrasına oturanlara, fakir fukarayı görmezden gelene, nizam anlamında ihmalkâr davrana karşı tavrı net.
-Hz. Ömer- "Bir Yahudi'den borç alır. Ödeyemez. Yahudi tüccar onu gider Hz. Ebu Bekir'e şikâyet eder. Hemen mahkeme kurulur, Yahudi önde içeri girer. Mübaşir Hz. Ömer'i çağırırken onun soyundan sopundan bahisle şeceresini sayar. Hz. Ömer, mübaşir konuştukça küçülür. Dava görülür, Hz. Ömer borcunu kabul eder, ödemeyi de yapar. Ama üstünde üzülmüş ve kahrolmuş bir ruh halinin geçmediğini gören Hz. Ebu Bekir, ona çıkan sonuçtan memnun olmadığı için mi bu haldesin diye sorar. O ise hayır, ben ona üzülmedim, ben içeri girerken mübaşirin beni takdimine üzüldüm. Adımdan ve soyumdan sopumdan dolayı bana ayrıcalıklı davranılırsa diye çok korktum, bu üzüntüm, bu perişan halim bundandır." der. Sanırım bu kıssa kimlerle, nerede, nasıl poz veririm, derdine düşenlere bir şeyleri hatırlatır.
Bazılarının diline pelesenk ettiği ama ne hikmetse konuşmaktan başka bir şey yapmadıkları Osmanlı'ya bakalım. Bir kadı bir yerde 3 yıldan fazla vazife yapamaz. Bir beylerbeyi bir usulsüzlük yaptığında Divan'da yargılanır kellesi alınır. Bir padişah veyahut vali tebdili kıyafetle sokağa çıkar, halkın arasında dolaşır, milletin derdine kulak verir.
Devir değişti, insanlarda değişti. Adalet, ahlak ve insaniyet gibi evrensel değerler de her geçen gün bozuluyor. Yani şimdiki devlet erkanın işi eskiye nazarla daha da zor. Velhasıl daha çok dikkat etmeliler. Daha çok tebdil ile iş görmeliler. Daha çok kimlerle nasıl anıldıklarına dikkat etmeliler.
Asıl meselemize geri dönecek olursak doğrudur Algı Önemli Tabi.
Fakat
Bir şehrin valisi, bir yüksek yargıcı, bir emniyet müdürü, bir sağlık müdürü, bir milli eğitim müdürü, bir müftü, bir çevre müdürü, bir orman müdürü, bir rektör, bir dekan, vs vs kimlerle ne amaçla hangi kareye girdiğine dikkat etmelidir. Mesuliyetini üstlendiği makamı, şahsını yakın gördüğü
ve intisap ettiği cemaat veya cemiyet ile ilintilendirecek tavır ve davranışlardan uzak durmalıdır. Aksi halde yukarıda bahsettiğim devlete dolayısıyla onun asıl sahibi millete karşı güvenirliğini yitirir. Algı yaparak itibar göreyim derken hem devletin itibarına hem de milletin gözünde kendi saygınlığına zeval getirir. Ayrıca pek yakın tarihimizde yaşadığımız malum darbe olayı, bürokrasiye büyük bir ders olmalıdır. Milletin benzer olayları yaşamaya tahammülü kalmamıştır.
Milletin gözünde devleti temsil eden bürokrat kendisini, iktidar veya muhalefet partilerinin il ve ilçe başkanları gibi görmemelidir. Pozisyonunu şehrin milletvekilleri ile yahut seçilmiş belediye başkanlarıyla aynı değerlendirmemelidir.
"Gavurun ekmeğini yiyen gavurun kılıcını çalar!" derler, dikkat etmek lazım.
Bürokrat, algı oluşturmak için sohbetlere, yemekli toplantılara, selfi karesine girmeden önce şu soruları kendine sormalıdır.
- Benim vazifem nedir? Vazife alanımla ilgili şehre ve halka nasıl hizmet edebilirim?
- Hizmet ederken yasal çerçevede kimlerden destek alabilirim?
- Bana proje getiren kurum, kuruluş veya şahıs ile iş yapmamız milletimizin menfaatine mi?
- Ben bu vazifede olmasa idi, bu toplantılara davet edilir miydim?
- Temsil ettiği makama mı saygı gösteriliyor yoksa şahsıma mı?
- Makam acaba benim burada olmamdan güç alıyor mu yoksa ben bu makamda olduğum için mi güçlü gözüküyorum?
- Eğer hediye teklifi veya şahsi işinin kolaylaştırılması hususunda kolaylık sağlanırken, ilmime, irfanıma, görgüme mi hürmet ediliyor yoksa makamımdan dolayı mı bu izzet ve ikrama ulaşıyorum?
- Acaba dışarıdan nasıl görünüyoruz? Acaba sosyal medya önünde verdiğim görüntüler ve ifşa ettiğim ilişkilerden dolayı temsil ettiğim makama dair güven sarsıcı bir durum oluşuyor mu?
Velhasıl bir şehrin valisi başta olmak üzere bürokratları tayinlerinde, yükselmelerinde belki siyasi irade, mensup oldukları vakıf, cemaat veya cemiyet (doğru olmasa da) etkili olmuş olabilir. Lakin unutmamalıdırlar ki maaşlarını milletin vergilerinden almaktadırlar. Milletin emaneti makamları şahsi ikballeri için bir güç olarak kullanmamalılar. Hatırlatmakta fayda var, sahipsizlerin sahibi Allah'tır. Allah, bunu görmezden gelenlerin ökçenizden tutar al aşağı eder, ne tahtları kalır ne de saltanatları. Bugün dost bildikleri de düştükleri vakit ilk s sövenler olur! Tarihte bunun yüzlerce örneği vardır.
Son olarak şunu da belirtelim bürokrat, resmi vazifeden ayrıldığı gün, dilediği gibi istediği zenginin sofrasına oturabilir, dilediği muhabbete gark olabilir, dilediği kişiyi kendinize dost edinebilir, dilediği fotoğraf karesini sosyal medya reklamı vererek cihanı aleme yayabilir.