Refah Partisi 1995 genel seçimlerinden birinci parti olmasına karşın tek başına iktidar olabilecek meclis çoğunluğunu elde edememiştir, bu durum koalisyon hükümeti kurmak zorunluluğunu ortaya çıkararak Refahyol Hükümetini meydana getirmiştir. DYP ve ANAP
28
Şubat 1997 yılında gerçekleşen MGK toplantısının ardından askeri ve bürokratik
vesayet varlığını göstererek Başbakan Necmettin Erbakan'ın gerek yurt dışı
gerekse yurt içi konuşmalarından rahatsızlıklarını bir baskı unsuru haline
getirerek bir takım dayatmalara mecbur bırakmaya çalışmıştır. Başbakan
Erbakan'ın 1997 yılında dini önderlere verdiği iftar yemeği ile irticanın
iktidarda olduğunu yüksek rütbeli subaylar tarafından açıkça ifade edilmeye
başlanmıştır. Kırılma noktasının Başbakan'ın toplumun önemli bir kesimini
temsil eden dini önderlere verdiği iftar yemeği olması kokuşmuş bir zihniyetin
korkularını gözler önüne sermektedir.
28 ŞubatMGK toplantısı laikliğin
demokrasi ve hukukun vazgeçilmez unsuru olduğunun vurgusu ile hükümete
bildirildi. Söz konusu MGK kararlarında laikliğin korunması için yasaların
kesin bir biçimde uygulanması isteği ifade edilerek, tarikatlara bağlı eğitim
kurumlarının MEB'e devredilmesi, Kur'an kurslarına sıkı denetim uygulanması ve
tarikatların kapatılması gibi bir dizi istek bunları takip etti. Başbakan
Erbakan MGK kararlarının yumuşatılmaması durumunda imzalamayacağını ifade etmiş
olsa da vesayet odakları tarafından basında bunun aksi kamuoyuna yansıtılmaya
çalışıldı.
21 Mayıs 1997'ye Yargıtay Başsavcısı
Vural Savaş tarafından 'ülkeyi iç savaşa sürüklemek'' gerekçesi ile Refah
Partisi hakkında kapatma davası açıldı. Yaşanan bu olaylar neticesinde Başbakan
Erbakan 18 Haziran'da görevinde istifa etti, nedenini ise görevini Tansu Çillere
devretmek olduğunu ifade etti.
Üniversitelerde ikna odaları
kurularak başörtülü kadınların başlarını açmaları istenmiş, kamu kurumlarına
alınmamış, hatta evladının yemin törenlerine kabul edilmemiştir. Birçok kişi
ibadetlerini yerine getirdiğinden dolayı irticacı olarak ilan edilip,
görevlerinden uzaklaştırılmıştır. Birçok psikolojik şiddetin görüldüğü bu dönem
İslam'a ve Müslümanlara adeta bir savaş açıldığına şahitlik etmiştir. Alışılmış
yöntemlerden farklı şekilde ortaya çıkan vesayet odakları askeri bir darbenin
çok ötesinde post-modern bir darbeyi gerçekleştirmiştir.
İrtica gerekçesiyle seçilmiş ve
güvenoyu almış hükümet vesayetin varlığını göstermesi ile görevden adeta el
çektirilmiştir. Tarihe post-modern darbe olarak geçen bu olay, toplumun temel
değerlerine karşı saygılı olmayı bir kenara bırakıp,dini hassasiyetleri olan
insanlara adeta ikinci sınıf vatandaş muamelesinin yapıldığı bir hal almıştır.
Bu kokuşmuş zihniyetle mücadelemize o günden başlayarak devam ettik, ediyoruz
ve edeceğiz. 28 Şubat'ı ve mağdurlarını tekrardan andığımız günde özellikle başta
merhum Erbakan hocamıza ve o eziyeti çekip ahirete intikal edenlere Allah'tan
rahmet, hayatta olanlara sağlık ve selamet diliyorum.
Vesayetçilerin 'etkisi bin yıl
sürecek'' dedikleri o günlerin bir daha yaşanmaması ve kokuşmuş zihniyetin
hortlamaması için var gücümüzle çalışıyoruz ve çalışmaya devam edeceğiz. Bu
bozuk zihniyeti tarihin tozlu sayfaları arasına gömerek, yeni bir dönem açmak
için darbe anayasasının yürürlükten kalkması ve sivil bir anayasa ile hak ve
özgürlüklerin anayasal güvence altına alındığı demokratik, her kesimi kapsayıcı
bir anayasa kaçınılmaz hale gelmiştir. Bir an önce yeni anayasa çalışmalarına
başlanması toplumun en önemli taleplerinden biridir.
Gençlik adına Türkiye'nin geleceğini
inşa edecek kadroları yetiştirmek için durmadan yorulmadan hizmet etmeye devam
ediyoruz. Rabbim bir daha o günleri milletimize yaşatmasın.
Feyzullah Eren Aşçı
AK Parti Kahramanmaraş İl Gençlik
Kolları Başkanı