Ülkemizde kadınlara şiddetin ve kadın cinayetlerinin arttığı, kadın yoksulluğunun derinleştiği bir dönemde imzalanmıştı İstanbul Sözleşmesi.
Ancak, Türk demokrasisinin özellikle Partili Cumhurbaşkanı Sistemi ile
krize sokulduğu bir dönemde, bu sözleşmenin doğru düzgün bir kamusal tartışma
dahi yürütülmeden tek kişinin imzasıyla bir gecede feshedilmek istendiğine
tanık olduk.
İstendiğine diyorum çünkü bu geçersiz bir faaliyettir. Siz beğenmeseniz de, burada sunduğunuz olmayan bakanları ve
milletin temsilinin değil çoğunluğun dediğinin olduğu sözde yasama organı
haline getirdiğiniz Meclisi ile, Anayasada ismi var olmayan kabinenin aldığı
kararları icra eden hükümeti ile ve siyasallaşmış yargısı ile içi oyulmuş
dolmalık biber haline getirseniz de; TC hala anayasal hukuk devletidir ve
hukuken bu fesih kararnamesi geçersizdir.
2008'de 80 olan kadın cinayetleri, 2020'de 471'e çıkmışken
kadının korunması ve şiddetin önlenmesine yönelik böyle önemli bir sözleşmeden çıkılmasının ise hiçbir
mantıklı açıklaması yoktur.
Soru şu: Gerçekte neyden rahatsızsınız?
Sözleşmede devlete verilen "Kadınlara karşı her
türlü ayrımcılığın ve şiddetin önlenmesi" sorumluluğu var. Bu mu?
Cumhuriyet'in kuruluş felsefesinde yer alan
kadın-erkek eşitliğinden, kadınların eşit vatandaşlar olarak sayılmasından mı
rahatsızsınız?
Kadınların insan gibi muamele görmesinden, birey
olarak sayılmasından mı rahatsızsınız?
Bakınız; İstanbul Sözleşmesi'nden çıkıldığından beri 14 kadınımız
öldürüldü.
İzmir'de Sezen, Nagihan ve Ceyda, Kayseri'de Fatma, Konya'da Buket,
Balıkesir'de Seda, İstanbul'da Aleyna,
Antalya'da Hatice ve Rabia, Osmaniye'de Serpil,
Denizli'de Meral, Adana'da İslim, Aydın'da Necla, Tekirdağ'da Yeter
artık
aramızda değiller.
Her gün en az bir, bazen iki kadınımız öldürülüyorken, kadınlarımızın
%40'ı fiziksel şiddete, %45'i psikolojik şiddete, %30'u ekonomik şiddete
uğruyorken, 20-24 yaşındaki genç kadınlarımızın %15'i 18 yaşından önce, %2'si
15 yaşından önce evlendiriliyorken, yani yapacak daha çok iş varken, bunu biz kadınlarımıza reva görmüyoruz.
Yanlış kararlarınızın bedelini, kadınlarımıza
canları ile, bedenleri ile ödetilmesini kabul etmiyoruz.
Ve buradan bir kere de ben ilan ediyorum.
Millet iradesini hiçe sayan, Yasama yetkisinin de
açıkça ihlali olan bu karar anayasal hukuk devletinde geçersizdir.
Konya
Selçuk Üniversitesi Süleyman Demirel Kültür Merkezi'nden Süleyman Demirel
adının silinmesi ayıbı düzeltilene kadar her fırsatta konuyu dile getireceğime
söz vermiştim. Çiçeği burnunda bir rektör gelip, bir Cumhurbaşkanı'nın adını
Rektörü olduğu üniversitenin kuruluşunda imzası olmuş bir Cumhurbaşkanının
adını böyle silip geçemez. Karar derhal geri alınmalıdır. Bu kötü bir emsal de
olacaktır. Düzeltilmelidir, yoksa bir gün gelir birileri de sizin isminizi
siler.