KİÜ Rektörü Prof. Dr. Sami Özgül, KSÜ Rektör Yardımcısı Prof.
Dr. İbrahim Taner Okumuş, KİÜ Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Adnan Küçükönder ve
Prof. Dr. Nuri Kahveci ile İl Müftü Yardımcısı Cafer Kılınç'ın katıldığı
konferans, saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı'nın okunmasıyla
başladı.
Prof. Dr. İsmail Güleç'in, "Edebi Metin Olarak İstiklal
Marşı" ve Prof. Dr. Orhan Doğan'ın, "Milli Mücadelede Mehmet Akif ve İstiklal
Marşı" konu başlıkları ile verdikleri konferansta, Mehmet Akif Ersoy'un örnek
şahsiyeti ve Türk Kurtuluş Savaşı'ndaki önemi anlatılarak, hayatından kesitler
sunuldu.
İstiklal Marşı'nın edebi yönlerine ilişkin bilgiler veren
Prof. Dr. İsmail Güleç, "Ben size istiklal marşının neden edebi açıdan da çok
kıymetli olduğunu anlatmaya çalışacağım." dedi.
Egemen devlet olabilmenin gereklerinden birinin Milli Marşa
sahip olmak olduğunu kaydeden Prof. Dr. Güleç, "Bu noktada dünyada iki ekol öne
çıkar. Birincisi, Hymne dediğimiz ve daha çok ilahi tarzındaki milli marşlardır..
Bu marşlarda dua vardır ve İngiltere, Japonya gibi ülkelerin milli marşları buna
örnektir. Fransız ekolünde ise hamaset vardır ve sert bir marştır. İstiklal Marşında
ise hem dua, hem de hamaset vardır. Yani hem İngiliz hem de Fransız ekolünü de
içinde barındıran bir yapıdadır." diye konuştu.
Bir metnin edebi olup olmadığına ilişkin ölçütler bulunduğunu
ve İstiklal Marşı'nı bu açıdan değerlendirdiklerinde kusursuz bir metin ortaya
çıktığını vurgulayan Güleç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bunlardan birincisi bağdaşıklıktır. Yani kavramlar
arasındaki ilişki. İstiklal marşı 41 dizeden oluşuyor. Birinci kelime korkma',
sonuncu kelime istiklal'. Bunlar arasında örüntü olması gerekiyor. Nasıl bir
kilim işlenirken düğümlerle bir motif oluşuyorsa, İstiklal Marşı'ndaki kelimelerde
birbiriyle bağlanarak bir motif oluşturuyor. İkincisi tutarlı olması. Söylenen
sözlerin, düşüncelerin birbirini takip etmesi. Bu açıdan milli marşımız muazzam
derecede bir metin örneğidir. Amaçlık, ikna edicilik ve kabul edilebilirlik
açısından muhteşemdir. İstiklal Marşı, muhtasar bir Türk tarihi metnidir
aslında. Hangi beyitte nerelere telmihte bulunduğunu, göndermelerde bulunduğunu
fark ettiğiniz zaman Türk tarihini görürsünüz. Orada Orhun Yazıtlarından tutun,
Sevr Mağarasında Peygamberimizin Hazreti Ebubekir'e yaptığı konuşmayı o
korkma' ifadesini görürsünüz."
"İSTİKLAL MARŞI'NIN
YAZILDIĞI DÖNEMDE ONDAN DAHA GÜZEL BİR ŞİİR YOK"
İstiklal Marşı'nın belirlenmesi için Büyük Millet Meclisi'ne
gönderilen diğer şiirleri de incelediğini dile getiren Güleç, bu metinler
içerisinde milletin hislerine tercüman olan en güzel şiirin Mehmet Akif'a ait
olduğunu kaydetti. Güleç, sözlerini şöyle tamamladı:
"Edebi ölçütlerden bir tanesi de duruma uygun olma'
kavramıdır. Bu belagatin olmazsa olmazlarından bir tanesidir. Yani yerinde ve
zamanında söylenmiş söz diye tabir ederiz biz bunu. İşte Mukteza-yı Hâl. Yani
halin gerektiği gibi. İstiklal Marşının yazıldığı dönemde ondan daha güzel bir
şiir yok. Ben merak ettim. Biliyorsunuz bu yarışmaya 700'den fazla şiir
gönderilir. Bunlardan ancak 7'si Büyük Millet Meclisi'ne sunulmaya layık
bulunmuş. Hakikaten o şiirleri okuyunca neden Hamdullah Suphi Tanrıöver'in Mehmet
Akif'e bir şiir yazdıralım' diye ısrar ettiğini anladım. Yani hiç biri Türk Milletinin,
milli marşı olabilecek gibi değil. Yani gelen şiirler ne kurtuluş savaşını yürüten
devlet adamlarının ne de kahraman Türk milletinin yaptıkları mücadele ve
fedakarlıkları ile hislerini yansıtmaktan fersah fersah uzaktalar.. Burada bir
ölçümüz daha var, eserin hisleri aktarabilmesi. Bunun için şu örneği vereyim.
İstiklal Marşı BMM'de kabul edildiğinde bütün vekiller ayağa kalkıyorlar ve
dakikalarca ayakta alkışlıyorlar ve birkaç defa okunuyor. Bu ne demek, müşterek
hissiyatı paylaşmak demek. Demek ki o meclistekilerin müşterek hissiyatını
Mehmet Akif terennüm edebilmiş demek. Duygularına tercüman olmuş demek. Yani İstiklal
marşını okuyan biri, bir Türk evladı ise irkilmesi ve sarsılması lazım.
Okuyanın hissiyatını yükselten bir metindir çünkü İstiklal Marşı. Dolayısıyla da
ali bir metindir.
İstiklal Marşı edebi açıdan bir destandır. Türk milletinin
varoluş ve bağımsızlık destanıdır. Türklerin yazdığı bir destandır. Ama destan
türlerinde bir kahraman olur, bir kahraman vardır. Fakat istiklal marşında
karakter olarak bir kahraman yoktur. Burada topyekün bir milletin kahramanlığı
vardır.
Tabi Mehmet Akif büyük bir şairdir. Şiirde her türlü söz
sanatına hakimdir. Ama İstiklal Marşı'nda kendini asla ön plana çıkarmaz, burada
şiirini ön plana çıkarır. Bu da ancak Mehmet Akif gibi bir ahlak abidesinin
yapacağı bir şeydir. İstiklal marşı kafiye ve vezin bakımından kusursuzdur.
Sehl-i mümtenidir. Söylenmesi çok kolay olup, ama kimsenin söyleyemediği
şeydir. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim;
bendimi çiğner, aşarım. Hadi değiştirin bir kelimesini. Değiştiremiyorsun. İşte
bu nedenlerle İstiklal Marşı edebi açıdan mükemmeldir. Bu vesileyle İstiklal Marşımızı
anlayanlardan olmamızı niyaz ederek, hepinize saygılar sunuyorum."
KSÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Orhan Doğan'da,
"bağımsızlık" kavramı üzerinden Mehmet Akif'i ve Türk Milli Mücadelesindeki
yerini anlattı. Türk Milleti'nin, Türkistan Coğrafyasından başlayarak 3 kıtada
devlet ebet müddet' anlayışı içerisinde kurduğu devletlerle bağımsızca
yaşadığını ve Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte ebediyen hür ve müstakil olarak
yaşayacağını söyleyen Prof. Dr. Doğan, şöyle konuştu:
"Türkler tarih boyunca esareti kabul etmemiştir. Bildiğiniz
gibi Birinci Göktürk devleti 6. yüzyılın ortasında kuruldu. Bu devlet bir süre
sonra ikiye ayrılır ve yıkılır. Ardından tarihte devletsiz kaldığımız 51-52
yıllık bir süreç yaşanır. İşte bu fetret devri dediğimiz süreçte bağımsızlık
mücadeleleri başlayacaktır ve ardından Kutluk Kağan ortaya çıkarak İkinci
Göktürk Devleti'ni kurar. Bu devlette Bilge Kağan'lar, Tonyukuklar, Külteginler
devleti yönettiler. Daha sonra Bilge Kağan'ın yeğeni Yolluk Tegin, Bilge
Kağan'ın ağzından Türk bağımsızlık mücadelesini ve Türk tarihini Orhun
Kitabelerine yazdı. Orada dikkatimizi çeken bir şey var; Bey olmaya layık
oğlun kul, hatun olmaya layık kızın cariye oldu' der. Bu esaret yılları bizim
tarihimiz için vahim bir tabloydu ve İkinci Göktürk Devleti ile bu esaretten
kurtulduk. Ardından yönümüzü batıya döndük. Sizlere şunu söylemek istiyorum.
Batılılar 1071'i hiç unutmazlar, 1453'ü unutmazlar. Viyana
önlerine varmamızı unutmazlar. İşte bu ilerleyişin sonunda Batılılar için şark meselesi
ortaya çıkmıştır. Nedir bu, Türklerin Avrupa'dan ve Balkanlardan, Anadolu'dan
gönderilmesi. Türkler gönderildiği takdirde bu coğrafyada İslam'da yok
olacaktır çünkü. Batılıların bu hevesi, Birinci Dünya Savaşı ile gerçekleşmek
üzereydi. 3 kıtada hakim olan Osmanlı Devleti 30 Ekim Mondros Mütarekesi ile
işgal edildi. İşte bu ortamda içerisinde Çin esaretini kabul etmeyen Kutluk
Kağan gibi emperyalist esaretini kabul etmeyen Mustafa Kemal ortaya çıktı ve
milli mücadeleyi başlattı."
"MEHMET AKİF HALKIN MİLLİ
MÜCADELEYE KATILMASINDA ÖNCÜ ROL OYNAMIŞTIR"
Mustafa Kemal'in başlattığı milli mücadelede Mehmet Akif'in
çok önemli vazifeler üstlendiğini, halkı irşat ettiğini ve ayrıca Burdur
Milletvekili olarak Büyük Millet Meclisinde görev aldığını anımsatan Doğan,
sözlerini şöyle tamamladı:
"Mehmet Akif'in milli mücadele sırasındaki gayretlerini hiç
unutmamamız gerekiyor. Mehmet Akif bu süreçte cami ile cephe arasında köprü
vazifesi gördü. Ne demek bu?. Bildiğiniz gibi İstanbul işgal edilmiş, Anadolu
işgal edilmiş ve insanların bu işgallere karşı bilinçlenmesi gerekiyor. Bu
noktada irşad heyetleri oluşturuldu. Anadolu halkının milli mücadeleye
katılması noktasında Mehmet Akif'in çok önemli vazifeleri oldu. Balıkesir ve
Kastamonu ile İç Anadolu'nun muhtelif yerlerinde camilerde verdiği vaazlar ile
halkı galeyana getirdi. Halkın milli mücadeleye katılmasında öncü rol oynadı.
Bu anlamda Mehmet Akif'in bu gayretleri, milli mücadelenin kazanılmasında çok
önemlidir. Ayrıca Yunanlıların Sakarya'ya kadar geldiği ve başkentin Ankara'dan
Kayseri'ye taşınması gündeme geldiğinde yine Mehmet Akif müdahil olacaktır. Eğer
meclisi Kayseri'ye taşırsanız, savaşı kaybetmiş olursunuz' diyerek mecliste
öneride bulunmuş ve bu önerisi kabul edilerek meclis yerinde kalmıştır. İşte bu
nedenlerle onu ve milli mücadelemizdeki rolünü hiç unutmamamız gerekiyor. Ruhu şad
olsun. Sözlerimin sonunda kendi ifadesiyle Allah bu millete bir kez daha
istiklal marşı yazdırmasın' diyor, hepinize saygılar sunuyorum."
Konferansın ardından KİÜ Rektörü Prof. Dr. Sami Özgül, Prof.
Dr. Güleç ve Prof. Dr. Doğan'a katılımlarından dolayı teşekkür ederek, hediye
takdiminde bulundu.