Tarih: 28.04.2015 14:38

Kahramanmaraş Dosyası 45

Facebook Twitter Linked-in

Bu dosyayı yazmaktan ötürü kimseyle cedelleşmek (tartışmak, didişmek, münakaşa etmek) gibi bir niyetimin olmadığını buraya kadar kaç kere belirttim. Eğer öyle bir niyetim olsaydı, belediyeden ayrıldığım günün hemen arkasından, toplumda şok tesiri yapacak açıklamalarda bulunur,  kentimiz ve siyaset üzerinden bazı kişilerin, kafalarında kurguladıkları hedeflere ulaşmak için yaptıkları ya da bilerek yapmayıp öteledikleri işler hakkında bildiklerimi ve gördüklerimi tek tek yazardım.

Aslında; "Kol kırılır yen içerisinde kalır" sözü son zamanlarda bizim cenahta çok fazlasıyla istismar edilmiş bir deyimdir. Karşı tarafa zafiyet görüntüsü vermemenin yanında güçlü görünmek için içinde bulunduğu zafiyeti gizlemek veya muhtaç durumda olmasına rağmen dışa karşı onu belli etmemek, ya da ailevi meseleleri ve benzer konuları kendi aralarında çözümlemek üzere gizlemek, dışarıya sızdırmamak anlamındaki bu deyim üzerinden yapılan haksızlıklar, çok büyük bir usturuplulukla örtbas edilmiştir.

Bu deyim üzerinden üretilen algı ile toplum üzerinde oluşturulan baskı, aslında derinlemesine tartışılacak bir konudur. Bazılarının sığınağı olan bu söz, uygulamada, işlenen yanlışlıklardan dolayı gelebilecek eleştirilere karşı, sürekli bir kalkan gibi kullanılmış, kurnaz menfaatçılar tarafından alabildiğine istismar edilerek, masum insanların duyguları yine bu algı üzerinden sömürülmüştür.

İşlenen yanlışlıklar, kimi çevrelerce çoğu zaman bu yöntemle bilinçli olarak örtbas edilirken bu kurnazlığın farkında olan kişiler de, masum kişilere ve topluma zarar gelmemesi için çoğu zaman bilinçli olarak yine masumane bir düşünceyle suskun kalınmayı tercih etmişlerdir. Her hâlükârda masum kişiler ezilmişler, diğerleri de aldatmış olmanın bu dünyadaki zaferini doyasıya yaşamışlardır. Toplumu ve esası ilgilendiren konularda bu şekilde davranmak da aslında farklı bir aldanılmışlıktır!

Bir yakınımızın taziyesinde bulunduğumuz bir sırada, çok sevdiğim ve saygı duyduğum, bu vesileyle de rahmetle anmak istediğim bir hocamla uzunca yaptığımız ikili sohbette, rahmetli hocam çok çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu. Şahsen benim tanımadığım, ancak bu kentte çok hafız ve öğrenci yetiştirdiği söylenilen, dayak atması ve falakasıyla da meşhur olan, Rasim Özdenören'in bir eserinin kahramanı durumundaki hoca efendiden söz ederek, haksız yere yediği dayaklardan dolayı iç geçirmişti. Hocam, haksız yere yediği dayağı ima ederek tepki vermediği için;" Hâlâ çok pişmanım, karşı koymadığıma" demişti. Onun ifadesindeki;" karşı koyma" hoca efendiye değil, atılan dayağa dolayısıyla haksızlığa idi.

Belki de hocam, bendeki haksızlığa karşı tepkili olma içgüdüsüne, o gün inceden göndermeler yapmıştı. Yanılmıyorsam lise ikinci sınıfta idik. O zaman normal eğitim görüyorduk. Öğleden sonraki iki dersin ilk dersi hocası olmadığı için boştu. Bunu da hesaba katarak öğle arasında arkadaşlarla hamama gitmiştik. Çıkışta havada hafif bir esinti vardı, herhalde esinti saçlarımı biraz kabartmıştı. Biz okula geldiğimizde müdür yardımcılarından birinin, ders boş geçmesin diye bizim sınıfa girdiğini öğrenmiştik.

Arkadaşlarımla birlikte biz de gecikmeli olarak sınıfa girdik. Edebiyatçı olan müdür yardımcımız o yıl bizim dersimize girmiyordu. Elinde kalın hacimli, ismini hatırlamadığım, ansiklopediye benzer, çeşitli şairlerin şiirlerinin bulunduğu bir kitap vardı.

Hocam benimle de biraz daha samimi bir ilişki sürdürürdü, belki de bu yüzden ;" Haydi söyle, istediğin şiiri okuyacağım." dedi. Ben de bir şiir ismi söyledim.

Hocam, şiiri çok güzel okurdu, daha yeni başlamıştı okumaya, yanılmıyorsam ilk kıtayı okumuştu. O arada okul müdürü hışımla sınıfa girdi. Ben de öğretmen masasının karşısındaki ilk ön sırada oturuyorum. Hep birlikte ayağa kalktık, elinde makası gördüğümde her öğrenci gibi içim cız etti. Ani bir davranışla ilk benim saçımı, tam da alnımın çatıdan kesiverdi. Sonra da ;" Aç avucunu!" dedi. Ben de mizacıma hiç uygun olmadığı halde, o güne kadar belki hiçbir öğrencinin vermediği bir tepkiyle; "Açmıyorum!" dedim. Sınıfın havası buza kesmişti. Benim bu tepkimden sonra müdür bey bana; "Terbiyesiz!" dedi, ben de buna karşılık, "İfadenizi kabul etmiyorum!" dedim. Tabi o asabiyetle epeyce arkadaşımın da saçları kesilmiş oldu.

Müdür beyin, gediği hışımla sınıfı terk etmesinin ardından müdür yardımcısı; "Vay be! En sefil adam bile haksızlığa uğradığında arslan kesiliyormuş!" demişti. İnşallah ilerleyen zaman içerisinde, Allah izin verirse anılarımla destekleyerek eğitim-öğretimde yaşanan hatalar ve öğretmen davranışları konusunu toparlamaya çalışacağım, bir faydası olursa!

Bunu şunun için anlatıyorum; bir yanlışlık olduğunda "Kol kırılır yen içinde kalır" demeden, yapılan yanlışlıklara usulü dairesinde karşı koymak ve işlerin düzgün yapılmasını sağlamak çok önemli bir görevdir. İşte bu yapılmadığı için hata yapanlar hep aynı yöntemle bir kısım insanları sustururlarken yine aynı algıdan dolayı haksızlığa maruz kalanlar da susmuşlardır. Tabi olan vatana ve millete olmuştur. Suçu işleyip sonra da örtbas edenler, bunun sualini bakalım nasıl vereceklerdir? "Ne yaptıysam davam için, teşkilatımın selameti için yaptım!" savunmasıyla işlenen haksızlıklar, ilk defa da işlenmiş değildir. Bize ait olmayan bu yöntemi, "bizim" olmaya hak kazanamayan çevreler oldukça sevmiş görünmektedir. Fakat bu hataların, zaman içerisinde telafisi mümkün olmayan olumsuzluklara sebep olabildiği de unutulmamalıdır. Gerektiğinde kırıp dökmeden, söz söyleme yetisine sahip kişilerce, gerektiğinde yüksek sesle yanlışlıklara karşı çıkmaları ya da yanlışın düzeltilmesini istemeleri herkes için aslında oldukça da hayırlıdır.

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —