Yeşilçam’ın eski aktörlerinden Yavuz Karakaş ile gazeteci Narin Demir’ci geçmişe dair samimi bir röportaj gerçekleştirdi.
Röportaj: Narin Demirci
O, Kemal Sunal’ın başrolünü oynadığı Şark Bülbülü filminin “Ciğerim” repliğiyle hafızalara kazınan Arap Cemal’i. Kimi zaman Hasan Çavuş gibi kahraman bir asker olarak çıktı karşımıza, kimi zaman evlatlarını sarıp sarmalayan müşfik bir baba, kimi zaman ise bir mafya babası olarak. Orkestra şefliğini, bateristliği ve solistliği bırakıp aktörlüğü seçti. Sahnelerde konserler verirken ve 45’lik iki plak çıkarmışken sinema yolunda devam etmeye karar verdi. Ancak profesyonel müzik hayatına son verdiğinden pişmanlık duyuyor şimdilerde. “En büyük pişmanlığım müziği bırakmak oldu” diyen Yeşilçam’ın karakter aktörlerinden Yavuz Karakaş ile hayatının dönüm noktalarını, ‘keşke’lerini ve başarısının nedenlerini konuştuk.
“GAZİANTEP’İN EN ZENGİN EŞRAFLARINDAN BİRİYDİK”
1937 yılında Gaziantep’te doğan Türk sinemasının karakter aktörlerinden Yavuz Karakaş, dedelerinin Elazığ Harputlu olduğunu söylüyor. Osmanlı zamanında Harput’tan Gaziantep’e gelen Karakaşlar’a, Hasan Fuatlar derlermiş. “Orada büyük bir giyim ve kumaş mağazamız vardı. Amcamın ismi Hasan, babamın ismi Fuat olunca Gaziantep’te namımız Hasan Fuatlar olarak yürüyordu. Gaziantep’in en zengin eşraflarından biriydik” diyen usta oyuncu, “1942 yılında İstanbul’da Üsküdar’a geldik. 80 yıldır da Üsküdar’dayız” ifadelerine yer veriyor.
“BABAMIN VEFATINDAN SONRA KADERİMİZ DEĞİŞTİ”
Babasının İstanbul’a geldiğinde iş kurarken hata yaptığını söylüyor. Babasının kendi işini yapmadığından bahseden Karakaş, “Babam Gaziantep’te giyim mağazası işletmişti. O işlerden anlıyordu. Kapalıçarşı’da yine aynı işi yapabilirdi ama anlamadığı otel işine girdi. Kendi işini yapmadı. Ağabeyim de babamı o kadar üzüyordu ki, babam 49-50 yaşlarında kalp rahatsızlığından vefat etti. Ondan sonra kaderimiz değişti. Çünkü ağabeyimin eline kaldık. O zamanlar 15 yaşındaydım. Ağabeyim benden 10 yaş büyüktü. Bizleri idare edemedi ve otel sahipleriyle anlaşamadı. Kapıya atıldık. Ağabeyim otelleri yönetebilmiş olsaydı, otellerin mülk sahibi olabilirdik” diye konuşuyor.
“AKTÖR RESİMLERİ SATA SATA AKTÖR OLDUM”
Askerden geldikten sonra ekmek parasını kazanmak için evinin altında kırtasiye dükkânı açıyor Karakaş. O zamanlardan bahsederken “Kırtasiye dükkânımda aktör resimleri sata sata aktör oldum” diyerek kahkaha atıyor. Üsküdar Musiki Cemiyeti’ndeki müzik çalışmalarını sürdürmeyi de ihmal etmiyor tabii. Bateristlik, koristlik ve orkestra şefliği derken müziğin birçok kademesinde yer alıyor. Bateri, tumba ve darbuka çalmayı öğreniyor ama bağlamanın içinde ukde kaldığını söylüyor. Neden bağlamanın içinde ukde kaldığını ise “Şayet bağlamayı çok iyi öğrenmiş olsaydım şimdi 85 yaşında bile konser verebilecektim” cümlesiyle anlatıyor sanatçı.
“İLK YEŞİLÇAM FİLMİM ‘KOLSUZ BEBEK’TİR”
Şimdilerde 500’e yakın Yeşilçam filminde rol almış olan Karakaş, Yeşilçam ile yollarının nasıl kesiştiğini anlatıyor bize. Solistlik yaptığı ve konserlere gittiği dönemde, konser organizasyonlarını yapan Taner ismindeki arkadaşından bir de “Fotoroman” teklifi almış. Teklifi kabul ettiğini söyleyen Karakaş, “Fotoroman için Kızılderili oldum. İkinci fotoromanım ise Kolsuz Bebek’ti. Burada jön karakter rolünü oynamış oldum. Aynı şirket Kolsuz Bebek fotoromanının filmini yaptı ve ikinci adam olarak orada oynadım. İlk Yeşilçam filmim Kolsuz Bebek’tir” diyor.
“OYNAMADIĞIM TİPLEME KALMADI”
Kolsuz Bebek filmiyle Yeşilçam’a adım atan Yavuz Karakaş, sonrasında birçok ünlü sanatçıyla sinema filmlerinde yer alıyor. Kemal Sunal ile “Şark Bülbülü”, “İyi Aile Çocuğu”, “İnek Şaban”, “Bekçiler Kralı” bunlardan sadece birkaçı. Bununla birlikte yine Kemal Sunal ile “Şaban Askerde” dizisinde de oynayan Karakaş; Türkan Şoray, Fatma Girik, Sevda Ferdağ, Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay, Ediz Hun, Cüneyt Arkın, Sadri Alışık, Ayhan Işık gibi birçok sanatçıyla aynı sinema filminde yer alıyor. Sadece sinema filminde değil Yurtseven Kardeşler’in “Ölmek Vardır Dönmek Yoktur” şarkı klibinde şefkatli bir babaya, Uğur Arslan’ın “Her Şey Vatan İçin” isimli şiir klibinde bir şehit babasına, Sibel Can’ın “Berivan” dizisinde de aşiret reisine hayat veriyor. “Sinemadan diziye ve müzik klibine derken hemen hemen birçok projede oynamadığım tipleme kalmadı” diyen aktör, “Oyunculukta sinema ve televizyon filmi olarak ayrım yapmadım. Anlamlı bulduğum ve sevdiğim senaryolarda yer aldım. Uğur Arslan ve Yurtseven Kardeşler’in projeleri de bunlardan biriydi” ifadelerini kullanıyor.
ŞÜKRAN AY İLE BİRLİKTE KONSERLER VERDİ
Klasik Türk Müziği bestecisi Emin Ongan’ın kendisinin hocası olduğunu söyleyen Karakaş, şu ifadelere yer veriyor, “Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde Emin Ongan benim hocamdı. Önceleri Türk Sanat Müziği üzerine çalıştım. Fakat sonraları Şükran Ay ile turnelere çıkınca Türk Halk Müziği de okumaya başladım. Sahnede önce ben Türk Halk Müziği okuyordum sonra Şükran Ay, Türk Sanat Müziği okuyordu. Aslında ikimiz de klasik müzik sanatçısıydık ama konserlerde ikimizin de Türk Sanat Müziği okuması uygun değildi. O yüzden Şükran Ay ile olan konserlerimde halk müziği okuyordum. Hülya Plak ve Harika Plak ile çalışarak 45’lik iki plak çıkardım. Ben 18 yaşını doldurduktan sonra Üsküdar Musiki Cemiyeti’yle birlikte İstanbul Radyosu’nda da çalışma yapmış oldum.”
“EN BÜYÜK PİŞMANLIĞIM MÜZİĞİ BIRAKMAK OLDU”
Sinemayla müzik çalışmalarını birlikte yürütürken neden müziğe devam etmediğini soruyoruz usta oyuncuya. “Devam edecektim ama beni müziğe küstürdüler” diyor. Neden küstürdüklerini sorduğumuzda ise “Ahmet Sezgin’i taklit ediyorsun dediler. Bu da benim onuruma dokundu. Hayatımdaki en büyük pişmanlığım müziği bırakmak oldu” diyerek acısını ve kırgınlığını dile getiriyor. Müziği bıraktıktan sonra da sinemaya bir kırgınlık süreci yaşıyor. Sinemanın 1970’li yıllarda erotik filmlere kapı araladığından bahsediyor ve “Ben o filmlerde oynamamak için kaçtım ve 1970’de Almanya’ya gittim. Ama kızım Ebru doğunca dönmek zorunda kaldım. Eğer müziği bırakmasaydım en azından okuyuculuktan (solistlikten) para kazanabilirdim ama geldikten sonra evin altında büfe açtım ve ticarete başladım. Karşımızda Üsküdar sineması açılmıştı” diyor.
BAŞARISININ SIRRINI MÜZİKAL ALT YAPISINA BAĞLIYOR
Yeşilçam’da jönlerin oyunculuğu bilmeden sinemaya girdiğini ve karakter aktörleri olarak oyunculuğu onlara kendilerinin öğrettiğini belirten Karakaş, Yeşilçam’da jönlere oyunculuğu öğretecek düzeye gelmesindeki başarıyı müzikteki alt yapısına bağlıyor ve şöyle konuşuyor, “15 yaşımda Üsküdar Musiki Cemiyeti’ne başladım. 18 yaşında da Üsküdar Musiki Cemiyeti’yle birlikte İstanbul radyosunda korist olarak bulundum. Sahne hayatım böyle başladıktan sonra konserlere gitmeye başladım. Eniştemin gazinosunda da iki sene içerisinde orkestra şefi oldum. Solistlik de yapınca bütün bunlar bana rahatlık verdi. Sinemada da jönlere oyunculuğu öğretecek kıvama geldik diyebilirim.”
“BİR DAHA DÜNYAYA GELİRSEM TİYATROCU OLUR ÖYLE GELİRİM”
Yeşilçam filmleri için karate eğitimi bile almış olan oyuncuya, tiyatro eğitimi alıp almadığını sorduğumuzda gülerek “Bir daha dünyaya gelirsem tiyatrocu olur öyle gelirim” diye cevap veriyor. “Tiyatrocular 90 yaşına da gelse ezber yapabiliyorlar” diyen Karakaş, kendisinin ancak esli sufleyle oynayabildiğini söylüyor. Yeşilçam’da da kendi sesiyle rol aldığı film sayısının yok denecek kadar az olduğunu söyleyen Karakaş, bunun nedenini zamansızlığa bağlayarak, “Dublaj için zamanımız olmuyordu. Aynı gün 2-3 filme gittiğimi biliyorum. Dolayısıyla vaktimiz olmadığından tiyatrocular bizim için seslendirme yapıyorlardı” diyor.
“YILLARCA ENİŞTEMDEN AYLA’YI DİNLEMİŞTİK”
Ayla filmine konu olan 5 yaşındaki Koreli kız çocuğunu kurtaran merhum Kore Gazisi Süleyman Dilbirliği’nin eniştesi olduğunu da söyleyen Yavuz Karakaş şöyle devam ediyor, “Yıllarca Ayla’yı eniştemden dinlemiştik. Ayla’yı İstanbul’a getirdiklerinde ben de gördüm. Eniştem beni de çağırmıştı. Nasıl hüngür hüngür ağlaştılar. O anı unutamam. Kuzenim Nimet eniştem için ‘Süleyman! Beni senden ayırma. Ölümümüz de beraber olsun. Beni arkanda bırakma’ diye vasiyet etmiş. Eniştemi defnedip geldikten 4 saat sonra da kuzenim Nimet’in vefat haberini aldım. Dört saat arayla karı-koca ikisini de defnettik. Hala aklıma geldikçe duygulanırım.”