Zaman zaman tekrardan yazıyorum, kişinin ve toplumun cismani âlemi ile birçoklarının bilmediği, anlamadığı ya da anlamaya çalışmadığı ruh âlemi arasında sıkı bir bağ vardır; kişilerin ve toplumların, ruh hâli diye tarif edilen bedeni dışındaki âlemi yara aldığı zaman cismani yanı yani görünen âlemi de yara alır, ruh hâli yani davranışları düzelmeyen kişi ve toplumların yaşam şekilleri, davranışları hatta ekonomileri de düzelmeyecektir.
Ahlâkın yara aldığı her devirde davranış bozuklukları tırmanışa geçer, bu durum hiçbir zaman değişmemiştir.
Ahlâkın bozulmasını, güç elde etmek isteyenler ile güç elde ettikten sonra gücü kaybetmek istemeyenler, bir de hak etmeden güçten yararlanmak isteyenler desteklerler, bunlar görünüşte icraatçı değildirler, dolaylı olarak güçten ve dolayısıyla imkânlardan yararlanırlar ya da yararlanmak isterler.
Ahlâk, hakkı olmayan herhangi bir şeye el vurmamayı, namuslu olmayı, hem kendi ırz ve namusunu korumayı hem de başkalarının ırzına ve namusuna saygılı olmayı, hem haksızlık etmemeyi hem de başkalarına haksızlık etmemeyi, yalan söylememeyi, dürüst olmayı, hiçbir canlıya tecavüz ve haksızlık etmemeyi, kimseyi üzmemeyi, gerektiğinde herkese yardımcı olmayı, iyi işler yapmayı, kötü ve yanlış işler yapmamayı, yanlış işlere sebep olmamayı ve benzeri davranışlardan uzak durmayı gerektirir.
Peygamber Efendimiz; "Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim" buyurmuş, hem Kur'an'daki hükümleri tebliğ etmiş hem de güzel ahlâkı yaşayarak öğretmiştir, dolayısıyla bir medeniyet kurulmuştur. Zirvedeki medeniyet, çıkarcıları ve İslam düşmanlarını her devirde rahatsız etmiştir, İslam düşmanlarını rahatsız etmiştir çünkü bunlar ahlaklı toplumu sevmezler, ahlâklı toplumlardan bunlara ve çıkarcılara ekmek çıkmaz.
Bir toplumu veya toplumları sömürmek isteyenlerin yapacakları birinci ve tek iş ahlâkı bozmaktır, ahlâkı bozulanları sömürmek her zaman daha kolaydır.
Ahlâklı olan kendini korur, etrafını da korumuş olur.
Ahlâkı korumak dünyayı ve bütün insanlığı korumaktır.