Sosyal hayatta fertler arasında haklar ve imkanlar bakımından ayrım gözetilmemesi ve var olan ayrımların kaldırılmasını isteyen temel ilke. Karşılaştırılan iki varlık ve olay arasında farksızlık, benzerlik hali.
Ahlaki anlamda eşitlikten,
herkese hakkını verme, hak tanıma ve hakkaniyet anlaşılır.
Hukuki bakımdan eşitlik,
kanuni emir ve yasakların, herkes için onların kişisel ve toplumsal durum ve
özelliklerine bakılmaksızın aynı olması anlamına gelmektedir. Diğer bir yönüyle
eşitlik hak ve görevlerin sınıf ve maddi durum gözetmeksizin, işin gerektirdiği
teknik ve mesleki bilgiye sahip herkese açık tutulmasını ifade etmektedir. Bu
esas, eşitliğe varmada kullanacakları araçlar farklı olsa bile çağdaş
toplumların hepsi tarafından ittifakla kabul edilmiş ve aslında eşitlik,
tarihin bütün dönemlerinde insanların önem verdikleri bir ilke olmuştur.
İslam"da bu esas ayrı bir
öneme sahiptir. Çünkü İslamiyet; zenginlik-fakirlik, soy-ırk farkı
gözetmeksizin tüm insanlıklara dikkat çekilen temel kaynaklarda insanlar
arasında üstünlüğün sadece "Takva" ile olduğu, maddi ve sosyal durumla ilgili
hususların üstünlük konusu olmadığı belirtilmiştir. Arapların arab olmayanlara,
beyazların siyahlara bir üstünlüğü yoktur. Herkes Hz. Adem"in soyundan
gelmiştir ve herkes yalnız Allah"ın (c.c.) kuludur.(Buhari-Müslim)
Ayet-i Kerime"de de şöyle
buyrulmuştur: "Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir dişiden (Adem ile
Havva"dan) yarattık, (o halde kabile ile öğünmenin ve nesebi aşağılamanın
anlamı nedir?) ve sizi şuûb ve kabileler halinde kıldık ki, birbirinizle
tanışasınız diye. Allah katında en üstün olanınız (Allah"ın buyruklarının
dışına çıkmaktan) en çok sakınanınızdır. Muhakkak Allah (soy, neseb ve
mevkinizi) çok iyi bilendir, (hallerinizden) çok iyi haberdardır."(Hucurat -13)
"Bütün insanların amellerine ve yaptıklarına göre dereceleri mertebeleri
vardır. Bu da, kendilerine hiçbir haksızlık edilmeyerek amellerinin karşılığını
eksiksiz verebilmek içindir."(Ahkaf-19)
Burada hitap sadece mü"minlere
olmayıp, bütün insanlaradır. İnsanlık ailesinde üstünlük milliyete, servete ve
mertebeye göre değil, davranışlara göredir.
"Müslümanların kanları birbirine denktir;
birinin canı ve kanının diğerine üstünlüğü yoktur."(Müsned-i Ahmet İbn. Hanbel)
"Cennetlik bana itaat edendir, Habeşi bir
kimse olsa bile, cehennemlik de bana isyan edendir, Kureyş kabilesinden biri
olsa bile."(Kütüb-i Sitte)
Mekke"nin fethinden sonra
Peygamberimiz (s.a.v.) topluma şöyle hitab etmişti: "Ey Kureyş, Allah
cahiliyetin pisliğini, atalarla öğünmeyi, içinizden gidermiştir. Bütün insanlar
Adem"dendir. Adem de topraktandır." Sonra Hucurat suresinin yukarıdaki on
üçüncü ayetini okudu. Ve Peygamberimiz (s.a.v.) Mekke"yi fethedip girerken
mübarek alnı devesinin semerine değecek kadar eğikti.
Hz. Osman (r.a.) halife iken
mahkemeye çağrılmış ve yine Hz. Ali (r.a.) de halife iken bir gayr-ı müslim ile
aynı sıfatla (davacı ve davalı olarak) hakim huzuruna çıkarılmışlardır. Ubeyy
ibn. Ka"b ile Hz. Ömer (r.a.)in mahkemesi olmuş, Zeyd ibn. Sabit (r.a.) halife
olduğu için Hz. Ömer"e hürmetkarâne bir tavır sergilemiştir. Hz. Ömer buna
üzülerek "Tarafgirliğin ilk alameti budur. Senin huzurunda halktan biriyle Ömer
eşit olmazsa hiçbir vakit hakemliğe layık olmazsın."demiştir.
Bir İngiliz atasözündeki
"Herkes eşittir, ama kraliçe daha eşittir."anlayışı eşitliği değil, eşitsizliği
ortaya koymaktadır.
Müslümanlıkta hukuki ve sosyal
eşitliğe fevkalade önem verilmiş olup bu "adalet" ilkesiyle ifade
edilmiştir.