Oruç tutmak muhtelif şekillerde olmak üzere geçmiş ümmetlerde de vardı (Bakara -183). Hatta Yahudilerde sabahtan akşama kadar boş sözler söylemekten kaçınarak oruç tuttuklarına dair bilgiler vardır. Bu anlamdaki Savm-ı kelam, yahut Savm-ı Sumt (Konuşma veya susma orucu) Müslümanlıkta mekruh, malayani söylemekde tahrimen mekruh görülmüştür.
Yahudilerde (yevm-i mağfiret, yevm-i kipor) denilen yılın
ilk on günündeki oruçlar. Bu on güne, nedamet ve tevbe günleri de denilir. Yine
israiloğullarının kederli ve meşakkatli hatıralarla dolu, bir akşamdan diğer
akşama kadar olmak üzere yirmidört saat olarak tuttukları oruçları da vardır.
Bazılarıda, et yemek ve eğlenceden kaçınarak tuttuklarına
inandıkları perkiz nesinden bir kısım davranışlarını oruç olarak kabul etmişlerdir.
Aslında birçok ibadetlerde olduğu gibi oruç ibadeti de
ümmetlere gönderilen peygamberler tarafından onlara Allah"ın emri olarak
tebliğe ve icra olunmuş, sonra asli mecrasından saptırılarak karma karışık hale
getirilmiş iken son peygambere ve ümmetine Hicretin ikinci yılında indirilen
emirle yeniden farz kılınmış ve bu son din islam ile oruç ibadeti de asli
mecrasına yeniden döndürülmüş ve Allah"ın emrine uygun bir şekilde o gün bu gün olması gereken şekilde
tutulagelmiştir.