ŞABAN SÖZBİLİCİ

Tarih: 11.07.2016 13:37

HİSLERİYLE HAREKET EDEN TOPLUM OLDUK

Facebook Twitter Linked-in

Yahya Kemal"in 1921"de Dergah dergisinde yayınlanan Acıların Tadı yazısını okurken zanların, hislerin kurbanı olmamızın altında yatan edebi yazıların romanlar olduğunu daha iyi anladım.

Batı romanı kahramanlarını işlerken onların "vücutları ve kalpleri ağrıyanları" işlediğini belirtir Yahya Kemal.

Asya milletlerinden olan bizler, batıdan daha fazla vücut ve kalp ağrısı çekmişiz halbuki. "Çok görmüş, çok geçirmiş, çok hissetmiş bir milletiz." Yahya Kemal"in ifadesiyle. Yazmakta bizler de eskiyiz. Bizim eski şiirimizde "sevincin, aşkın, hasretin, hüznün hudutsuz tatları" var, "yalnız ağrıların tadı yok.".

Çünkü eski insanlarımız, sanatkarlarımız, yazarlarımız ve şairlerimiz hisleriyle hareket etmemiş, anlatımlarında hisleri varsa da bu birinci planda hiçbir zaman yansımamıştır. Onlar "şevke ve hasrete tat verdiler." Çünkü onların hayatlarında katliamlar, işkenceler, yangınlar yoktu. Savaşa giderken, bir iş yaparken, bir fiili uygularken din ekseni çevresinde hareket eder, sadece ve sadece rızayı İlahiyi düşünürlerdi.

Günümüz batılılaşan "Türk cemiyeti ise, hafızası katliamlar, yangınlar, işkenceli ölümlerin levhalarıyla dolu dolu" yaşıyor. Bunlar yarına birer haber olarak hatıra kalmayıp romanlaşacaklar, romanlaşıyorlar da.

Romanlar, evet romanlar, sadece ağrıların tadını yarına bırakırlar. Bu arada hasreti, hüznü, aşkı ve sevinci de öldürürler.

Roman hisleri öne çıkararak insanlar arasında güvensizliği empoze ediyor. Gerçekliğin çıplaklığıyla sergilenen olaylar, duyguları ve inançları zayıflatır, güvensiz Limalar haline getirir.

Bir zaman cemaatler denilince, güvenli ellerdi. Teslim et, artık kaygılanma.

Eskiden çocuk hocaya teslim edilirken, eti senin, kemiği benim, düşüncesiyle bir itimat vardı. Bunu daha sonra cemaatler yüklendi. Büyük de mesafe aldılar ama günümüzde cemaatlerin de artık iflas bayrağı çektiğini görüyoruz. Çünkü derviş meşrep koltuğunda oturup içinde şeytani desiselerle fırtına estiren maddi kaynak peşinde koşan yığınlar, cemaat yönetimlerinde söz sahibi oldular, gerçek derviş meşreplerse etinden, sütünden, yağından, hatta kemiğinden yararlanılan zavallı davarlar konumunda kaldılar.

Bir zulüm çarkı ki abadım diyip duruyor. Evet, abat görünüyor ve dini romanlarda da baş kahraman rolünü çok güzel dolduruyorlar.

Cemaat içinde önde olanlar!

Din kisvesi altında zulümleriyle yandaş toplayanlar, korku imparatorluğu sağlayanlar, unutmayalım!

Zulüm abat olmaz.

Hislerimizi, zanlarımızı bırakalım. Andrejitçi zihniyeti bırakalım. Cemaat içindeki dini makamlar da geçici, toprağın kucağına kadardır.

Aşkımızı, hasretimizi, hüznümüzü, sevincimizi ihlas havuzunda yeniden buluşturalım.

"Beni bende demen bende değilem / Bir ben vardır bende benden içerü" duygusuna bürünüp "ene" değil "ente" diyelim.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —