Şehsuvaroğlu Ali Bey, Dulkadiroğlu"nun yiğit beylerinden biridir. Yavuz Sultan Selim"le nice cenklere girmiş, Osmanlı Devletine hizmetlerde bulunmuş, ama ne yazık ki Devşirme Ferhat Paşa"nın tezgâhı ile hak etmediği bir şekilde kellesinden olmuştur.
Burada, tarihi tam olarak bilmeyenler Dulkadiroğlu Beyliği hakkında yanlış bir kanıya varmaktadırlar. Yazar bu kanıyı değiştirmek, Dulkadiroğlu Beyliğine okuyucu nezdinde hak ettiği değeri vermek için uzun soluklu bir çalışmaya girişmiştir. Yazar, bu çalışmada Yaşar Alparsan"ın teşvikleri olduğunu söylemektedir.
Gerçekten de kitap okunduktan sonra Dulkadiroğlu Beyliği"nin törelerine ne kadar bağlı olduğu, halkı ve devleti için canları pahasına neler yaptıkları; diğer taraftan da devşirme paşalar sorununu gözler önüne sermektedir. Bu açıdan bakıldığında yazar üzerine düşeni yapmıştır.
Bir önceki yazıda yazarımız Mehmet Işık"ın diğer eserlerini vermemiştik. Yazarın eserleri aşağıdaki gibidir:
-Bir Ulu Destan Çanakkale
-Her Yönüyle Atatürk
-Türkiye"nin Derin Tarihi
-Türklerin Kültür Kökenleri ve Etnik Yapısı
-Gölgede Gizlenen Sevgili, Deneme
-Osmanlı Tarihi/İğneli Tahtın Sultanları
-Atatürk"ün Dînî Anlayışı/Atatürk Dinsiz Mi?
-Bizans"ta Çanlar Sustu-1453, roman
-Valide-i İkbal, Mahpeyker Kösem Sultan
-Mihrimah Sultan/Osmanlı"da Siyaset Ve Şenlik 1836 Sur-u Hümayunu
-Teşkilat-ı Mahsusa Uyanıyor, roman
-Teşkilat-ı Mahsusa Operasyon, roman
-Ölüm Uykusu Sarıkamış Harekâtı
Romanda olaylar Göksun Ovası"ndaki bir Avşar obasında başlar. Yiğitler yiğidi Karaca Bey"in, Göksun Ovası"ndaki Nurettin Bey"e misafir olması, yapılan meşveret ve sonrasında gelişen olaylar
Maraş coğrafyasını çok iyi bilen ve çok da güzel tasvir eden yazarımız doğadaki bütün canlıları; otları, çiçekleri, ağaçları, atları, köpekleri çok güzel anlatmaktadır. Bizim kuşak bunların hepsini yaşamıştır, belki bizler için sadece bir geriye dönüşten ibarettir ama kent hayatına alışkın gençler için fevkalâde bilgilendirici anlatımlardır. Mesela:
"Obanın az ilerisinde geniş çayırlarda kendi başlarına dolaşan atlar, develer ve koyun sürüleri sanki öğretilmişçesine, bir kuzeye, bir güneye doğru döne döne yayılıyorlardı. Çoban köpekleri ise yayılan hayvanların rahatlıkla görülebileceği yamaçta, siper almış askerler gibi, üçer beşer adım arayla yatmışlardı. İkide bir, ön ayakları üzerinde uzanmış olan başlarını kaldırıyorlar, etrafı seyredip asayişin berkemal olduğundan emin olduktan sonra, tekrar başlarını ön ayaklarının üzerine bırakıp gözlerini yumuyorlardı."
Anlatım bu kadar gerçekçi ve güzel olunca, okuyucu ister istemez yazarın bu konulara ziyadesiyle vakıf olduğunu fark etmektedir.
Karaca Bey ve iki arkadaşı, Sultan Süleyman Han"ın bir mektubunu Dulkadiroğlu beyi Şehsuvaroğlu Ali Bey"e getirmekle görevlendirilmiştir. Karaca Bey, devşirme paşalardan Ferhat Paşa ile beraber Kayseri"ye kadar birlikte gelir; buradan Ferhat Paşa Tokat tarafına geçerken kendisi de Maraş"a doğru yola çıkar. Yol üstündeki Avşar Beylerinde Nurettin Bey"le çok cenklere girmiş olduğundan geceyi orada geçirip sonra yoluna devam etmek ister. Bu arada da eski arkadaşıyla memleketin durumu hakkında konuşmalar yaparlar.
Nurettin Bey, Karaca Bey"in Ferhat Paşa ile Kayseri"ye kadar beraber gelmelerinden işkillenir. Şehsuvaroğlu Ali Beyi öteden beri kıskanan, sevmeyen Ferhat Paşa"nın bir oyun peşinde olabileceğinden kuşkulanır.
Ferhat Paşa da 20 000 kişilik askeriyle Artova"ya ordugâhını kurar, askerlerinin bir kısmını da Tokat Kalesi"ne gönderir. Karaca Bey"in, Şehsuvaroğlu Ali Bey"den getireceği haberi merakla beklemeye başlar.
Göksun Ovasındaki obasında Karaca Bey"le iki adamını ağırlayan Nurettin Bey, ertesi gün yanına iki adamını alarak, Karaca Bey"le Maraş"a gelir. Karaca Bey"e hem yoldaşlık eder, hem de Maraş"ta yapması gereken işleri vardır.
Yazar bu yolculukta da coğrafyayı uzun uzun anlatarak okuyucuya tanıtır. Karaca Bey, Nurettin Bey ve arkadaşları Maraş"a geldiklerinde, okuyucu bu coğrafya hakkında bilgilere sahip olur. Otlarıyla, ağaçlarıyla, yaylalarıyla, dağlarıyla hattâ Eshab-ı Kehf"iyle tasvirini yapar.
Yolcular Maraş"a geldiklerinde de yazar Kale"den başlayarak Maraş"ın tasvirini yapmaktadır. Bu tasvirler, Maraşlı olanlar için bir geriye dönüş olmaktadır, Maraş"ı bilmeyenler içinse adeta tanıtım gibi olmaktadır. O zamanki Maraş ve coğrafyası okuyucuya geniş bir şekilde anlatılır. Yazar, roman ve öyküde üzerine çok titrenen zaman ve mekânı göz ardı etmez. Kapalıçarşı"yı, Ulu Cami"yi, Demirciler Çarşısını, Dulkadiroğlu Sarayını geniş bir şekilde anlatır.
Nurettin Bey"le Karaca Bey, adamlarını hana yerleştirdikten sonra Ali Bey"le görüşmek üzere saraya giderler.
Karaca Bey"in Sultan Süleyman"dan mektup getirdiğini öğrenen Ali Bey, bu mektubun hayra yorulmayacağını hissederek çok yakın arkadaşı Nurettin Bey"e soğuk davranır. Beylik tecrübesiyle bu fermanın bir takım olayları da beraberinde getirmekte olduğunun gerginliği ile Nurettin Bey"in canını sıkar.
Tokat Artova"da ise Ferhat Paşa devletin doğusu hakkında istihbarat toplamakla meşguldür ama kulağı Maraş"tan gelecek haberdedir. Tek düşündüğü de budur.
Ali Bey; en güvendiği adamlarından Yunus Çavuş"a talimat vererek ertesi günün akşamına ziyafet vereceğini, akşama Maraş"a gelebilecek aşiret beylerini davet etmesini emreder. Nurettin Bey"in de bu meşverete katılmasını buyurur.
Yazar burada şölen zamanına kadar beylik ve Maraş hakkında geniş bilgiler verir. Bir yerde, Dulkadioğlu Beyliği"nin geçmişini özetler. Beyliğin ne kadar hassas dengeler üzerinde olduğunu, beylik idare etmenin ne kadar veballi ve zor olduğunu okuyucuya anlatır.
Diğer taraftan Karaca Bey ile Nurettin Bey de geçmişten konuşacak zamanı bulmuşlardır. Çaldıran"da Şah İsmail"e kadar konuşurlar. Ali Bey"in Çaldıran savaşındaki gayretleri, Yavuz Sultan Selim"le derin hukukunu, devletine milletine ne kadar bağlı olduğunu konuşurlar. Yavuz"la Ali Bey"in şakalaşacak kadar birbirlerine yakın olduklarını anlatırlar. Buralardaki bilgiler geniş bir tarihin özeti, hattâ Dulkadirliler açısından, açığa çıkarılması gereken bilgilerdir. Yazarımızın tarih bilgisi okuyucuda saygı uyandırmaktadır. Bu bilgilerin uydurma olmadığı, kayıtlara uygun olduğu görülmektedir. Kitabı; bütün bunları dikkate alarak okuyanlar, bu konuda önemli bir bilgiye ulaşacaklardır. Bütün bu bilgiler okuyucuya aktarılırken romanın özünden uzaklaşılmamaktadır. Bu bilgiler, kitabın sonundaki Ali Bey"in hazin sonu anlatıldığında okuyucunun Ali Bey"e yapılan haksızlığı muhakeme etmesi için verilmesi gereken bilgilerdi.
Bu bilgiler ışığında, Dulkadiroğlu Beyliği"nin efsanevî beylerinden Alaüddevle Bozkurt Bey"in Osmanlı ile nasıl ve neden ters düştüğü ve iki oğluyla birlikte uğradığı son anlatılır. Pek çok tarih kitabında bulunamayacak bilgileri yazar roman tekniği içerisinde ustaca verir:
Dulkadirliler Safevîler, Memlükler ve Osmanlılar arasında kalmıştır. Doğal olarak her beylik kendi aşiretini sağlama almak ister. Alaüddevle Bozkurt Bey Osmanlılarla birlik olmak istese de Osmanlı, bir sebeple onların arkasında durmaz. Bozkurt Bey"in kızını Şah İsmail ister. Bozkurt Bey vermek istemez. Aslında beyliğe en çok destek olacak insan Şah İsmail"dir ama Şiiliğinden dolayı kızını vermez. Şah İsmail de bunu bahane ederek beyliğin üzerine yürür. Osmanlı destek vermez, hatta teşvik eder mahiyette davranır. Memlükler de destek vermez. Meydan Şah İsmail"e kalır. O da Elbistan"ı yerle bir eder, halka zulmeder. Alaüddevle Bozkurt Bey, savunması çok kolay olan Turna Dağı"na çekilir. Şah İsmail Maraş"a gelerek şehri yakar, yıkar. Hattâ mezarlardan ölülerin kemiklerini çıkararak köpeklerin önüne atar. Özellikle de Şiiliğinden dolayı kız vermenin dînen doğru olmadığı hakkında fetva verdikleri için ulemanın kemiklerini toplatıp köpeklerin önüne atar.
Bir harp sırasında Dulkadirlilerden yardım isteyen Yavuz"a, Bozkurt Bey doksan yaşında olduğunu bahane ederek asker göndermez. Yavuz da, Alaüddevle Bozkurt Beyi ortadan kaldırıp yerine onun yeğeni olan Ali Bey"i getirmeyi kafasına koyar. Turna Dağına çekilen Bozkurt Bey"in üzerine asker gönderir. Askerin arasında Ali Bey de vardır. Bu cenkte Bozkurt Bey ve iki oğlu kellesinden olurlar ve Ali Bey beyliğin başına getirilir.
Yavuz Sultan Selim Mısır seferine çıktığında Ali Bey çok yararlıklar gösterir, savaşın seyrini değiştirir ve karşılığında Tumanbay"ın kendisine verilmesini diler. Bab-üz Züveyle denilen kapıda, Zeynettin Karaca Bey"den başlayıp Ali Bey"in babası Şehsuvar Bey dâhil olmak üzere pek çok Dulkadir beyini bu kapıda asan Tumanbay"ı da Ali Bey aynı kapıda asarak babasının ve soyunun intikamını alır. Yazar, romana ismini veren olayı geriye dönüşlerle anlattıktan sonra Ali Bey"in oğulları Pir Ahmet ve İskender"le okuyucuyu tanıştırır. Bu gençler, ilerde tekrar sahneye çıkacak olan Atmaca Dursun"la tanışırlar. Atmaca Dursun, babasının silah arkadaşlarından çok cesur ve cevval biridir.
Ali Bey Türkmen beylerini toplayarak ziyafet verir ve yemekten sonra Sultan Süleyman Han"ın İstanbul"dan gönderdiği nameyi okuyarak istişareye açar. Böyle çok önemli bir konuda beylerin görüşlerine müracaat eder.
Namede padişah, Rodos üzerine sefere çıktığını, seferden sonra Safevîler üzerine yürüyeceğini, bu amaçla Ferhat Paşa"yı Tokat"a gönderdiğini, kendisinin de evlatlarıyla birlikte Ferhat Paşa"ya katılmasını buyurmaktadır: "Emrim odur ki, sen dahî evlatlarınla birlikte Tokat Kalesi"ne varıp Ferhat Paşa"ya katılasın!"
Bu name normal istekler gibi görünse de "evlatlarınla birlikte" ifadesinde bir art niyet bulunmaktadır. Zira Ali Bey"in küçük oğlu İskender cenge gidecek yaşta değildir. Ali Bey"in başarılarını öteden beri kıskanan devşirme Ferhat Paşa"nın fitneleriyle bu Türkmen beyinin ve üç oğlunun kellesini aldıracaktır.
Ali Bey, sultanın gönderdiği nameyi istişareye açar. Görüşler aşağıdaki gibidir.
"Beyim, sultan size emrediyor. İtaat etmemek isyan anlamına gelir ki siz hedef olursunuz."
"Beyim, siz hanlık iddiasındaysanız yanınızdayız. Yok, Osmanlı Devleti ile birlikte hareket etmek istiyorsanız, gitmeniz gerekir."
"Beyim, namedeki evlatlarınla birlikte ifadesi hoş bir ifade değil, bunun ardında başka düşünceler olabilir. Bu açıdan, gitseniz bile en küçük oğlunuzu, hastalığını bahane ederek götürmeyiniz."
Ali Bey bütün bunları dinledikten sonra Avşar obası beyi Nurettin Bey"le gitmeye karar verir. Nurettin Bey, ucunda ölüm de olsa Ali Bey"le gitmek istemektedir.
Toplantıdan sonra Ali Bey, kendisine nameyi getiren Karaca Bey"i çağırır. Onun da fikrini alır. Ferhat Paşa"ya hitaben bir name yazıp, oğullarıyla birlikte yola çıkacaklarını belirterek silah arkadaşı Karaca Bey"e verir. Karaca Bey"den ricası şudur
-Tahmin olunduğu gibi, töre bilmez Ferhat Paşa kellemizi alırsa, kellemizi sultana sen götür ki devşirme Ferhat Paşa bizim cenazemizi sağda solda dolaştırarak ruhumuzu incitmesin.
Hazırlıklardan sonra Ali Bey ve dört oğlu, Nurettin Bey, Karaca Bey ve adamları Maraş"tan ayrılarak Tokat"a doğru yola çıkarlar. Ali Bey"in eski silah arkadaşlarından Atmaca Dursun da yolcular arasındadır.
Kafile Artova"daki Ferhat Paşa"nın karargâh olarak kullandığı konağa varır. Akşam yemeği için hazırlanan ziyafette Ali Bey, Ferhat Paşa"nın niyetini öğrenir. En küçük oğlunu konağın ahırına, bir belgeyi atının eyerinden alıp getirmek üzere gönderir. Ahırda Atmaca Dursun beklemektedir. İskender"i oradan kaçırır. Ali Bey, Atmaca Dursun"a lâzım olan zaman kadar Ferhat Paşa"yı oyaladıktan sonra kavgaya tutuşur. Ali Bey ve oğulları, Nurettin Bey yiğitçe çarpışırlarsa da canlarını kurtaramazlar. Ferhat Paşa, Ali Bey ve üç oğlunun kellelerini alarak Hüseyin Çavuş"la sultana gönderir ama yolda Karaca Bey Hüseyin Çavuş ve diğerlerini öldürerek Ali Bey ve oğullarının kellelerini kendisi götürür, Ali Bey"e verdiği sözü tutar.
Karaca Bey huzura çıktığında padişahın sorusu üzerine Ali Bey"in yiğitliğini, devletine bağlılığını, ahalisi tarafından ziyadesiyle sevilmekte olduğunu anlatır. Sultan, böyle bir beyin kellesini aldırmasına sebep olan Ferhat Paşa"nın kellesini isterse de başka bir devşirme olan Pargalı İbrahim, şu harp ortamında Ferhat Paşa"nın hallinin zamanı olmadığına padişahı ikna eder.
Roman burada biter.
Osmanlı, son beylikten de kurtulmuş olur.
Romanın yerel basımı Şehsuvaroğlu Ali Bey adıyla, ulusal basımı da Son Türkmen, Yavuz Sultan Selim"in Sırdaşı adıyla yayımlanmıştır.
Yazarın Dili: Yazarın dili tarihi romanların diline uygundur. Maraş"ta kullanılan birkaç kelimeyi de okuyucularına sunmayı ihmal etmemiştir. Romanda, edebiyat alanında veya sosyal hayatta kullanılan yeni kelimeler bulunmamakta, bu da okuyucuyu yüzyıllar ötesine götürmektedir. Buna karşılık, ağdalı Osmanlıca da kullanılmamıştır. Yazar, roman kahramanlarını, eğitim ve kültür düzeylerine göre konuşturur. Beyler daha tumturaklı ve uzun cümleler kurarken, Salih gibi erat sayılacak kahramanlar daha kısa, daha sade cümleler kurarlar.
Yazarımız Mehmet Işık"a yüreğine sağlık diyor, yeni çalışmalarını bekliyoruz.