Bilindiği üzere bin sene önceki
Fatih Türk süvari atalarımız, bugün o topraklarda görev yapmak için gittiğimiz Orta
Asya"nın bozkırlarından çıkıp, Anadolu topraklarını kalıcı olarak fetheden, at
üstünde yaşayan halkların sonuncularındandı. Anadolu"yu fethettikten sonra
tarihinin en ünlü kuşatmasından sonra Doğu Roma İmparatorluğu"nun başkenti
İstanbul"u da alarak fethi taçlandırarak büyük bir imparatorluk kuranlar da
onlardı. Anadolu"yu fetheden Türkün evlatları o yıllardan beri bu coğrafyaya
diliyle, inancıyla, kültürüyle hâkimdi. Bununla da kalmayarak bilimde, sanatta,
tıpta, edebiyatta, gök bilimlerinde ve askerî güç konularında Avrupa"dan daha
da ileri gitmeyi başarmışlardı. Orduları Güneydoğu Avrupa"nın çoğunu ele
geçirecek kadar kudretliydi. İki kere Viyana kapılarına dayanan ve Avrupa"nın
merkezini fethetmeye yaklaşan da onlardı. Osmanlı İmparatorluğu genel olarak,
tarih, siyaset ve ekonomi sosyal bilimler de dâhil, bilim ve teknoloji
üzerindeki hâkimiyetini de asırlarca korudu. Osmanlı İmparatorluğu güçlü iken
bilime, bilim adamına değer veriyor ve ona inanıyordu. İmparatorluğu Orta
Asya"dan ve İslam dünyasının farklı bölgelerinde yetişmiş bilim adamlarından,
onların eserlerinden de yararlanmasını biliyordu. Farabî, İbn-i Sîna, el-Kindi, Bîrûni,
er_Râzî, Câbir bin Hayyan, İbn Rüşd, İbn Heysem, Abdullatif el- Bağdadî,
Matematikçi ve astronomi bilgini Uluğ Bey, Ali Kuşçu, el- Harezmî, Dimitri
Mendelevî ve daha pek çok bilim adamının kitapları ve buluşları medreselerde
okutularak ülkenin kalkınmasında başı çekiyorlardı. Osmanlı Sultanları medrese
açmak istediklerinde Anadolu"nun kültür merkezlerinden ya da İslam dünyasından,
İran, Türkistan, Maverâünnehir, Mısır, Suriye gibi başka yerlerden bilginler
çağırıyorlardı. II. Murat döneminde İran"dan davet edilen Alâeddin et-Tûsî ile
Fahreddin, hızla gelişen medreselerin ününü yaygınlaştırmışlardı. Ayrıca XIV. ve
XV. Yüzyıllarda, Türkistan"a, Buhara, Semerkand gibi bilim merkezlerine
giderek eğitimlerini bu ülkelerin büyük bilginleri yanında tamamlarlardı. Çünkü
din ve dünya bilimlerinde ün salmış bilginler bu topraklarda yaşıyordu. Osmanlı
uleması matematik ve astronomi için genellikle Semerkanda giderlerdi. Dini
ilimlerde İslam"ın temel kaynaklarını yazan âlimler de buradaydı. İmam Buhar,
Ebu Davud, Tirmizi, İmam Matüridi, Sadeddin Taftazani ve seyyid Şerif Cürcani
gibi alimlerin yetiştiği merkezde bu Türk coğrafyasıydı.
Her milletin inişli çıkışlı
zamanları olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu da yükselme ve gerileme dönemini
yaşadı, sanayi ve bilim devrimlerini gerçekleştiremedi. Çünkü cehaletin hüküm
sürdüğü yerde akıl ve bilim kaybolurdu.
Tüm bunları neden anlattım? Bir
anıda bunlara gerek var mı? Denebilir. Buradan şuraya gelmek istiyorum.
Osmanlı İmparatorluğunun yükseliş
döneminde Orta Asya"dan getirilen bilim adamlarının önemli rol aldıklarını
yukarıda kısaca yazmaya çalıştım.
Ama ne yazık ki, zamanla o bilim merkezleri
gittikçe her yönüyle zayıfladı, koyu taassup ve cehalet o bölgede gittikçe
hüküm sürmeye başladı. Müslümanlar arasında ayrılık ve nifak tohumları kısa
zaman içinde etkisini gösterdi. Bölge sefaletin, yoksulluğun, ıstırabın merkezi
haline geldi. Sonuçta Çinin ve Rus emperyalist devletlerin güdümüne girdi. Sonra
da milyonlarca insanın kan ve cesetleri üzerine kurulan bir rejimin yani
komünizmin kucağında yetmiş yıl nefes alamaz hale geldi. Kominizim çöktü ve
Türk Cumhuriyetleri yeniden dirilişi gerçekleştirmek için devletler kurdu.
Türkiye Cumhuriyeti bu kardeş devletlere destek vermek ve her konuda yanlarında
olduğunu göstermek için elinden geleni yapmaya çalıştı. Karşılıklı olarak
ticari alanda, eğitim alanında işbirliği içinde olmak için anlaşmalar yapıldı.
Bu bağlamda Türkistan"da Hoca Ahmet Yesevi Uluslar arası Türk- Kazak Üniversitesi
kuruldu. Bu topraklarda yetişen bilginler Anadolu"ya gelerek nasıl hizmet
yürüttülerse bu gün de Anadolu"da yetişmiş akademisyenler ile mimar ve
mühendisleri Devletimiz anavatan coğrafyasına göndererek bilgi ve birikimlerini
karşılıklı olarak buralarda paylaşmalarını istedi.
İşte bu görevin kutsiyetine inanan
ve heyecanlan yüzün üzerinde (hukukçu, iktisatçı, tarihçi, edebiyatçı, tıpçı,
kültür tarihçisi, ilahiyatçı, dilci, idareci, sanatkâr, mimar vs.) bilim adamı ile birlikte 1999 Ağustos ayının
son haftasında Türkistan"a gitmek üzere Özbekistan"ın Başkenti Taşkent"e uçtuk (Devam
Edecek)