Değerli Okurlarım! Geçen haftaki
yazımda Türkistan yolculuğunda,
Taşkent"ten sonra Sarıağaç, Çimkent ve Temirlan(Timurlenk)"a
geldiğimizi, burada Timur"un ordusuyla birlikte nehrin buzları üzerinden
geçerken atından düşüp suda ıslandığına ve zatürre hastalığına yakalandığına
dair farklı rivayetleri zikretmiştim. Bu farklı rivayetleri nakleden bilim
adamlarının her biri kendi alanında söz sahibi zevattı: Prof. Dr. Ahmet Uğur, Prof.
Dr. Abdülkadir Özcan, Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, Prof. Dr. Ahmet Aktaş, Prof. Dr.
Özcan Yeniçeri, Prof. Dr. Hüseyin Gülümser,
Prof. Dr. Günay Karaağaç
Zaman ilerliyordu. Herkesin karnı acıkmıştı.
"Otobüslere binip hareket etmeliyiz" dedi Mihmandarımız Rahimcan Bey.
Temirlan(Timurlenk)"dan otobüsümüz Türkistan"a doğru yola koyuldu. Hava çok
sıcaktı. Görünen oydu ki yolda içecek soğuk suyu değil ılık suyu bile bulmak
mümkün değildi. Otobüsümüz ağır ağır ilerlerken yolcuların sabrı da taşmaya
başlamıştı. Otobüste birileri konuşuyor bazıları da susuyordu. Sessizlikten
sonra ardından tekrar bir ses geliyor, ama ses artık önümüzde değil
arkamızdaydı." Kendimi çok yorgun hissediyorum, çok susadım, sözcükler ağzımdan
kendiliğinden dökülüyor; dün akşam zaten çok yorulmuştum" diye sızlanana karşı
bir başkası " hayrola sabaha kadar beşik mi salladın, kim yordu seni" gibi
mizahi sözler havayı birazcık da olsa serinletiyordu. Yanımda oturan
mihmandarımız Rahimcan Muzafferov"a: Yakınlarda içecek su bulabilir miyiz?
Dedim.
"Hocam, buralarda su bulunmaz, hem bizler su yerine kımız veya kımran içeriz" dedi. O nedir? Dedim. " Kımız at sütü, kımran da deve sütü", dedi. Birden afalladım, şaşırdım. Yüksek sesle otobüsteki arkadaşlara seslendim: Muhterem arkadaşlar, Türkistan"a yaklaşıyormuşuz, içecek su, yol güzergâhında bulunmazmış, yol boyunca at sütü (kımız) ile deve sütü(kımran) satılırmış, istersek otobüsümüzü durdurup susuzluğumuzu giderebilecekmişiz, ne dersiniz? Dedim. Bunun üzerine: "Tanrım bu da mı başımıza gelecekti diye sızlananlar olduğu gibi, " ya kardeşim at sütü içilir mi? Haram değil mi"? Diyenlere karşı içlerinden biri: Ya bu hoca ilahiyatçı değil mi? Haram olup olmadığını o söylesin", diyordu. Bir başkası :" At sütünden o kadar emin değilim, bağırsakları bozduğunu duymuştum, aman dikkat edin, beyler", dedi. Mihmandarımız Rahimcan ise: " At sütü (Kımız) , Türk ırkına mensup olanların midesini bozmaz. Türk olmayanların midesini bozup isal yapar" der demez, ortalık karıştı. "Hepimiz Türküz, otobüs dursun kımız içeceğiz" sesleri gür çıkmaya başladı. Bir müddet sonra otobüste yol kenarımda bir kulübede masa üzerinde kımız ve kımran satan adamın yanında durdu. Otobüsten inenler kımız almak üzere yolun sol tarafına geçtiler. Kımız içenler:" Arkadaşlar tıpkı ekşi ayran, ama ılık, haydi içmeyen varsa içsin, kimliğini öğrensin" esprisinde bulundular.
Hızla Türkistan"a yaklaşıyorduk, Şehirlerarası
yol boyunca kenarlara on beş yirmi sıra halinde dikilmiş ağaçlar dikkatimizi
çekti. Bunun nedenini sorduğumuzda:
"Bunun amacı, kışın yolu
kardan korumak içindir. Kış bazen
Kazakistan"da çok sert geçer. Kuzey ve doğu tarafından karlı rüzgâr, karlı
fırtına eser; dolayısıyla da Sovyet zamanında yol kenarlarına çok ağaçlar
dikilirdi ki yol kapanmasın diye." Peki, görüyoruz ki ağaçlar diplerinden
kesilmeye başlamış, yazık değil mi, dediğimizde: Rahimcan: "Sovyet döneminde
her şey bolluktu. Odun, kömür, gaz boldu. Hem ağaç kesmenin cezası çok ağırdı.
Şimdi gaz yok, kömür yok, odun yok, halk soğuktan korunmak için kaçak olarak bu
ağaçları kesmeye başladı".
"Hazreti Pirin" manevi iklimine kavuşmamız
için artık çok az mesafe kalmıştı ki Prof. Dr. Özcan Yeniçeri"den bir ses
yükseldi: Milyonlarca insanın kan ve cesetleri üzerine kurulan Komünizmin şan
ve şöhretinin yıkılışının bıraktığı izlerini görmeye başladık. Özgürlüğü
getireceğiz diyerek insanları köleleştiren bir rejim. Bu toprakların dili
olsaydı da bize komünizmin nasıl var olduğunu ve nasıl yok olduğunu anlatsaydı.
Ama toprağın dili yok, insanın dili var; o insana düşen de bu topraklarda
özgürlüğün neden yok olduğunu ve yeniden dirilişi yeni bir sesle aktaracak
kalemlere ihtiyaç vardı. İnşallah o kalem bizler olacağız"