Hazreti Pir"in manevi iklimine
kavuşmamız için artık çok az mesafe kalmıştı ki, komünizmin milyonlarca insanın
kan ve cesetleri üzerine kurulan şan ve şöhretinin yıkılışı üzerine konuşmalar
yapılıyordu otobüste. Komünizmin müstebit bir azınlığın kaprislerini tatmin
etmek için milyonlarca insanın kan ve cesetleri üzerine kurulan bir rejim olduğu
ve mutluluğun hedefi olarak gösterildiği dile getiriliyordu. Milyonlarca köylü
ve işçinin içine yuvarlandığı dehşet, ıstırap ve perişanlığın tarihin o ana
kadar kaydettiği bütün felaketlerden üstün olduğu söyleniyordu. Komünizmin
parlak fikirlerinin bedelini milyonlarca insan canlarıyla ödemiş deniyor ve
komünizm ağır bir dille eleştiriliyordu.
Kapitalist sistemde ve o sistemin kültüründe
yetişmiş bu insanların değerlendirmeleri acaba tarafsız ve objektif miydi? Hayatının
amacı sınırsız güce ulaşmak ve kişisel çıkarlarını genel iyinin üstüne çıkarmak
üzerine kurulu olan kapitalist bir düzende yetişmiş bu insanlar komünizmle kapitalizmi
karşılaştırırken ne kadar objektif olabilirlerdi? Yeryüzünde evrensel değerleri
inşa edeceğini söyleyen ve insanlığı "
bir masada uyutulmuş hasta" hale getiren kapitalizm ile Lenin"in: "Yoldaşlar ülkemiz çetin bir devirden geçiyor.
Zor bir savaş içindeyiz, cehennemde yaşıyoruz; fakat cennet şarkıları söylemeliyiz." (İgor
Gouzenko, Bir Devin Düşüşü, İst., 1970, s.42) sözleri arasında bir fark var mıydı? İkisi de
insanlığı "bir masada uyutulmuş hasta" haline getirmedi mi?
Ürettikçe ve servet biriktirdikçe
madde karşısında deli divane olan ahlakçı kapitalizm, insanları, "insani ben"
yerine "para beni", "altın beni", "çek beni" haline getirmedi mi? Yaratıcının
yerine parayı, tevhidin yerine üretimi, hakikatin yerine gücü, nefsine hakim
olmak yerine doğaya hakim olmayı, kanun yerine kendi orman kanununu öne
çıkararak Yaratanla yaratılan arasındaki bağı koparmadı mı? Komünizm de kapitalizm de iyilik, basiret,
cömertlik, kemale erme, hayır gibi insani değerleri öldürerek maddeperest bir
dünya kurmadılar mı?
Hal bu ki, ideal
bir toplum, Kur"an"da da ifade edildiği
gibi üç temel üzerine bina edilir: Bilim; zulmün, ayrımcılığın, sınıfların,
bireyciliğin, bencilliğin olmadığı eşit bir toplum, yani adalet; üçüncüsü de
ekonomik güç.
Yol boyunca bu sözler ve düşüceler
içinde ilerlerken Türkistan sınırına yaklaşmıştık. Otobüste bu sefer: "1994
yılında aynı ideal ve aynı hizmet aşkıyla buralara gelen akademisyenlerin yaşadıkları
sıkıntıları, olumsuzlukları biz de yaşayacak mıyız? Onların çektiği sıkıntıları
çekecek miyiz? Tuvalet, banyo, su gibi elzem ihtiyaçlarımızı giderecek ortamı
bulabilecek miyiz?" gibi sızlanmalar başlanmıştı. Bakü"de 1992-1994 yıllarında
aynı hizmet için görevlendirildiğimde sözü edilen sıkıntıları fazlasıyla
yaşamış biri olarak söze karışmak istedim: "Bizim inancımızda ve gönlümüzde zihnimizi,
her tür anlayışa ve yokluğa sonuna kadar açma ideali vardır. İdealistler amaca
ulaşmak için hayat yasasında gizli olan hayatın amaçlarına, hedeflerine ulaşmak
ve zorluklarını yenmek için mücadele eder. Yaşayarak hayatın içinde kalmak, onu
lanetlememek daha gerçekçi olur. Anadolu"yu İslamlaştıran Yesevi erenleri
çözülmemiş, zayıflamamış, yorulmamış, ideal adına hiçbir şeyi bir çırpıda
inkâra kalkışmamışlar; mutlu bir hayatın, hatta erdemli bir hayatın kitabını
yazmışlardır. Aksi halde ıstıraplar, acılar, hüzünler hayatın bir parçası olur
ki zaten cehennem denilen de budur" demişler. Hz. Peygamber de böyle dememiş
mi? " Her insana ve her şarta saygı
göster. İşte o zaman Allahın yarattığının mükemmelliğini onaylamış olursun.".
Bu göreve gelirken bizlere cennet vaat edilmedi. Mutluluğu siz
yakalayacaksınız" dendi. Friedrich W. Nietzsche Putların Alacakaranlığı kitabında
der ki: "İnsan yalnızca mutluluğun
peşinden koşuşmaz. Bunu yalnızca bir İngiliz yapabilir". "
Ufak bulut parçacıkları, bahar rüzgârıyla
sürükleniyor ve güneş ışıkları altında kayboluyor; gurubun rengi kendini
göstermeye başlıyordu. Oldukça yorucu ve bazen de can sıkıcı yolculuğun sonuna
Türkistan"a geldiğimizi Nur Sultan Nazarbaev"in levhada yazılı şu sözlerinden
anladık: "Ezelî Türkistan Şehri önceleri
Kazak merkezinin başkenti idiyse şimdi ruhaniyet, maneviyat dünyasının başkenti
olmaktadır." (Devam Edecek)