"Dışınızdaki Savaşa Son Vermek İçin İçinizdeki Savaşa Son Verin"

Sıcak bir günün sabahı Türkistan Konak Evinden "Pîr-i Türkistan""ın manevi huzuruna varma heyecanı içinde iken otobüslere binmemiz için çağrı yapıldı. Otobüsle Ahmet Yesevi Hazretlerinin türbesine Bayburt Caddesinden gidiyoruz. Yol boyunca karşımıza çıkan sıra halinde yapılmış tek katlı bahçeli evleri izliyoruz. Her biri yüksek duvarlarla çevrili geniş avlu içinde inşa edilmiş evlerin kapıları Türkuaz (Kazak bayrağının rengi) rengine boyanmıştı. Bu evler eski günlerden kalma, aşağı yukarı kırk elli yıl öncesinin tarzında yapılmış ve iyi korunmuş görüntüsü veriyordu. Zamanın aşındırdığı bu duvarların ardında Komünizm devrinde nelerin olup bittiğini, oralarda kimlerin yaşadığını, hangi yazgıyla mücadele ettiklerini zihnimde tasavvur ediyordum. Kapitalizmin uzun yıllar boyunca zihinlerimize nakşettiği, hayallerle gerçekliğin bilinmediği, çatışma için çürümenin ve can çekişmenin ayakta kalmaya çalıştığı bir rejim miydi Komünizm? İnsanı yozlaştıran, zayıflatan ve aynı zamanda, insanın mutluluğu için insanı "ıslah ettiğini"  iddia eden Kapitalizmin, ahlaki olmayan akıl dışılığını kutsallaştırarak, yücelttiğini komünistler biliyor muydu?

Toplumları ve kültürleri çürümeye, bozulmaya, dejenere olmaya sevk eden Komünizmi tüm dünya biliyordu. Hayatı yaşamaya değmez hale getiren, hayatı kuşku dolu, bezmişlik dolu, bıkmışlık dolu bir hale getiren Kapitalizm rejimini dünya biliyor muydu? Her bir rejimin öteki rejimle savaş içinde olduğu, birbirini küçümsediği ya da kendini üstün gördüğü bir savaşın içinde olduğunu bilmeyen var mıydı dünyada?

Tüm bu düşünceler zihnimde bir bir geçerken Kazıbek Sokağından Hoca Amet Yesevi Hazretlerinin türbesinin bulunduğu alana giriyoruz. Burası "kılıç yerine aşkı tercih eden" büyük Türk mutasavvıfının, Medine de Hz. Muhammed, Türkistan"da Hoca Ahmed unvanının verildiği mekândı. Çok geniş bir avlu içinde bir ay önce çiçek açmış, her taraf güllerle çevrili, cennet gibi bir yerdi. Sanki misk kokusu rayihası etrafı kaplamıştı. Türbenin bahçe kapısından ağır ağır sükûnet içinde yürümeye devam ediyor; bahçenin güzelliğine göz gezdiriyorduk. Güller yeni sulanmıştı. Hayli mütevekkil bir edayla Hazreti Pirin huzuruna doğru yürüyorduk. Uzaktan görkemli türbenin haşmetini gördüğümde kalbimin küt küt attığını hissettim ve adımlarımı hafifçe hızlandırdım. Türbenin önüne geldiğimizde meydana gelen gölgede olağandışı inanılmaz bir serinlik vardı. Herkes hayretler içinde sevinçle ve saygıyla etrafa bakarak türbenin yüksekliğini ve taş duvarlarını seyre dalarken birden kendimizi türbenin içinde bulduk. Orada sanki bizi karşılamak için bekleyen yaşlı bir kadın çıkıverdi karşımıza. Geniş bir tebessümle gülümsedi, gözleri zarafetle bizleri takip ediyordu. Birkaç adım sonra bizlere " AĞAYLAR " hoş geldiniz  Yesevi Babamızın huzuruna" dedi sonra da: " Huzura varmadan önce bir bata ( dua) vermemiz gerekiyor. Ben bata vereyim sizler âmin deyin" dedi ve başladı bata vermeye…

Batayı dinlerken şaşkınlığım arttı. Asya"nın bu gizemli coğrafyasında olduğumu ilk kez anladım. "Neden duaları her zaman erkekler dillendirir? Hakka ulaşmakta önderlik yapmak için ille de erkek mi olması gerekiyor" diye düşünürken Kazakça yapılan duanın son bulduğunu " birahmetike ya erhamerrahımîn" (ey en merhametlilerin en merhametlisi) cümlesinden anladım.

İlk defa böylesine şevkle, heyecanla erkelere Hakka el açtıran bir bayanın duasına âmin diyordum. Kim bilir belki de İlahi Aşkın veçhesine bu dua ile nail olacağız diye düşündüm. Gönülden gönüle aşk ve sevgi nurlarını akıtan, bütün insanları sevgi ve aşk atmosferinde birleştiren Pîr-i Türkistan"ın huzurunda bir bayanın önderliğinde, ellerin aşkın aşkına açılması tabiatımız gereği zamanda yaşamaya rağmen zaman ötesi bir gerçekliği yaşamayı Allah bizlere burada nasip eder belki diye düşündüm. Kendi içimde görünmez âlemlerin derinliklerini kavramada murakabe gücümün sayesinde olgunlaşma bilincimi ve irade gücümü belki burada koruyabilirim diye düşündüm.  "Dışınızdaki savaşa son vermek için içinizdeki savaşa son vermeye başlamalısız" diyen Yesevi Hazretlerinin sözünü dinleyip burada bu savaşı başarabilir miyim diye düşünürken diye düşünürken Türbenin içinde yazılı şu sözlere gözüm ilişti: "Cehalet öyle bir tufandır ki Nuh tufanı onun yanında zayıf kalır". (Devam edecek).

 


M. KEMAL ATİK

14.12.2020 09:00:45


Cüce ,” Kahramanmaraş’ın ve ilçemizin artık kaybedecek bir dakikası bile yok.”

Görgel: “Ziyaretler Salı ve Cumartesi Günleri Randevusuz Yapılacak"

Başkan Akpınar, Mahalle zi̇yaretleri yaparak vatandaşlarla hasbi̇hal etti

“Kazandığımız belediyelerinde kazanmadığımız belediyelerinde ensesinde olacağız”

Ceyhan “ Oyların mühürsüz, ağzı açık şekilde ve güvenlik güçleri olmadan adliyeye getirildi.”

STK’lardan Görgel’e destek

Dedeoğlu, “Memleketimizin Ankara’dan 100 yıllık alacağı var “

Ceyhan; “Ilıca için yeni bir sayfayı birlikte açıp yazalım”

Hava-İş Depremzedelerin yanında!

Ateş, “Fatma Şahin'den daha iyi bir belediye başkan adayımız var, Zeynep Özbaş Arıkan var”

Arıkan, “Bizim en büyük projemiz, şehrimizi bir an önce ayağa kaldırmak”

Ceyhan, “Gümbür gümbür geliyoruz”

Ateş, “Cumhuriyet Halk Partisi birçok ilçede iddialı duruma geldi”

Arıkan, “Kahramanmaraş’ın en büyük sorunu barınma”

Kahramanmaraş’ta Tefecilik Operasyonu

Arıkan, “25 bin 046 kişilik stadyum yapacağız”

Dora’dan, MHP Kurultayı öncesi açıklama