Aklın ve
bilimin ışığında ancak kemale erişileceğini söyleyen Ahmet Yesevi"nin
Türbesinden ayrılmadan önce yaşadığım halet-i ruhiye içinde, geldiğim vatanımdaki çoğu
sofilerin ilimle, irfanla olan halleri gözlerimin önüne geldi. "İlim
Şeytanda da vardır" diyerek ilim düşmanlığı yapanların şeytanın tuzağına
nasıl düştüklerini Yesevi"nin şu sözlerine ilişti:
Tarikata
şeriatsız(ilimsiz) girenlerin
Şeytan
gelip imanını alır imiş:
"Bilge
kişi sürekli kendi iç dünyasına yönelen ve her zaman orada bilginin de
sırlarını çözer. Oturarak elde edilen bilgilerin bir değeri yoktur. Engeller
aşılarak, sınırlar aşılarak elde edilen bilgiler insanı olgunlaştırır".
"Kötülüğümüz
içimizde bizim, içimiz ise kurtulamıyor kendi kendinden"
Bu sözleri
görünce onun huzurunda bir kat daha eğildim. Şükran duyguları ve
alçakgönüllülük sardı tüm bedenimi. Yüreğimdeki tüm katılıklar ve kötülükler
kayboldu. Sonra Yüce Allah"a yöneldi kalbim: "Her Şeye Kadir olan Allah"ım,
burada, bu mekânda bulunduğum için sana hamdediyorum. Senin sevginle yücelen,
kalbini ve gönlünü sana imanla dolduran, yüreğindeki güzellikleri bilim ve
irfanla yoğuran Ahmet yesevi Hazretlerinin metfun bulunduğu mekândayım.
Buralara gelmemi, bu havayı teneffüs etmemi nasip ettiğin için Sana sonsuz
şükrediyorum.
Ardından,
önümde duran kabre dönerek şöyle seslendim: " Ey Anadolu ve balkanlarla,
Asya bozkır ve dağlarında yaşayan nice halkların baş tacı, serveri ve rehberi
Ahmet Yesevi Hazretleri! Ey bilge kişi!
Her yanını dünyevi çıkarlar kuşatmış sofi diyarından geliyorum. Menfeat
kavramını din
kavramına dönüştürenlerin günbegün arttığı diyardan geliyorum.
" Kulu görsem, kulu olup
hizmet eylesem,
Toprak gibi yol üstünde yolu olsam,
Âşıkların yanıp
uçuşan külü olsam,
Hem dem olup yer altına girdim ben işteذ öğretilerinin yerini gurur, bedensel ve dünyevi arzular aldı. İnsanlık
ile hak dinin mensupları arasındaki hakikat günbegün bozuldu. Birlik ve
bütünlüğü bozmaya yönelik aykırı düşünceler ve hiziplerin oluşmasına zemin
hazırlanır oldu
Hal
bu ki sen, insanları zengin, fakir, ezen, ezilen, mümin, kâfir gibi
sınıflara ayırmadın. Tüm insanlığı ebedi değerlere, mutlu bir dünyaya götüren
aydınlık yolda sade bir din, temiz bir iman, sevgi dolu bir gönüle çağırdın.
"İnsan olmanın onuru, varlığı Yaratıcı için sevmekten geçer" dedin. "Bu
maksatla yola çıkan kimsenin öncelikle nefsini terbiye etmesi, ruhunu beden
zevklerinden arındırması gerekir" dedin. Bu aşka erenlerin aşka
yükseleceklerini yani kulda en yüksek mertebesini bulan Allah`ta bütünleşme
derecesindeki aşka ereceklerini şöyle söyledin:
Nam ve nişan kalmadı... lâ..lâ (yok)... oldum
Allah zikrini diye diye illa(var) oldum,
Halis olup muhlis olup lillah(Allah için) oldum
Fena fillah (Allah"da yok olma)makamından geçtim ben işte