Hoca Ahmet Yesevi Uluslar arası Türk Kazak Üniversitesine
görevli gidişimizin ikinci gününde ilk işimiz Ahmet Yesevi Hazretlerinin
türbesini ziyaret etmek oldu.Bu ziyaretimizde gördüklerimizi, yaşadıklarımızı,
ruh dünyamızı bundan önceki yazılarımda dile getirmiştim. Ziyaretimizi
tamamlamak üzereyken yanımda bulunan Doç. Dr. İlhami Vural: "Hocam geç
kalıyoruz, buradan ayrılmamız gerekir, çünkü arkadaşlar bekliyorlar, Rektör
Beye gideceğiz, randevu saatimiz geldi, kısa bir aşır oku da gidelim " dedi.
Hemen diz çöküp Enbiya Suresinin 105 ve 106.
Âyetlerini okudum. Bu âyetlerin anlamı bulunduğum mekânla örtüşüyordu.. Âyette
şöyle diyordu Yüce Allah: "Şanım hakkı için, Tevrat" tan sonra Zebur"da da
yazmıştık ki:" Hiç kuşkusuz yeryüzünün gerçek mirasçıları sâlih kullarım
olacaktır. Şüphesiz bunda Allah"a kulluk eden bir toplum için yeterli bir mesaj
vardır." Tilavetin akabinde şu sözler dilimden döküldü: "Allahın şükürler
olsun sana! Ne mutluluk burayı görmek!
Bu Salih Kulunu ziyaret etmek! Dünyada
ne güzel görevler, ne güzel memuriyetler var! İnsanın ruhunu nasıl da
yüceltiyor, nasıl da ulvileştiriyor?
Türbeden dışarıya çıktık, Çok büyük bir avludan sonra temiz ve geniş caddeden yürüyerek bir meydana geldik. Burası Ulu Türkistan"ın en geniş meydanı. Resmi bayramların, yılbaşı eğlencelerinin, Nevruz Bayramının yapıldığı geniş bir alan. Burada kazaklardan bir araya gelmiş insanların arasında yürürken onların bize bakan insani bakışlarıyla selamatsız sözleri bildiğimiz insanların selamını andırıyordu, sanki kendi evimize, kendi şehrimize geldiğimiz intibaını veriyordu bizlere. Yanımıza yaklaşan bir kazak nereden geldiğimiz sordu. Türkiye"den geldik, deyince: "Halaysız, jahsısız mı? (nasılsınız, İyi misiniz demekmiş) dedi. İnsana bir güven hissi veriyordu bu davranış. Artık ne gurbeti, ne yalnızlığı ne de yabancı olduğumu hissediyordum. Aklıma şu iki küçük olay geldi:"Nasıl da tuhaf, nasıl da anlaşılmaz oyunlar oynuyor alınyazımız bize? Acaba ruh dünyamızda arzuladığımız bir şeye hiç kavuştuğumuz olmuş mudur? Kavuşmak için var gücümüzü harcadığımız bir şeyi elde etmişliğimiz olmuş mudur? Bu duygular içindeyken Rektörlük binasına yürüyerek geldik. Rektör Akademik Prof. Dr. Murat Jirinov. İri-yarı, biraz tıknazca 6o yaşlarında biri. Her türlü haliyle gün görmüş, devletin en üst kademelerinde görev yapmış bir zat. Kendisi çok onurlu birisi ama davranışları sadeydi, karşısındakilerin yüzüne hoşgörüyle bakıyor, hoşgörüyle dinliyor, içtenlikle gülümsüyordu.
Hepimizin gönlünü
ferahlatacak lütufkâr sözlerde bulundu. Günlüğüme yazdığım notlarda şunları
söylemişti:"Çevreye alışacaksınız. Bizim halkımız misafirperverdir. Kazak
halkı gelenek göreneklerini kutsal bilir, muhafazakârdır, inancı olmadan
yaşayamaz. Kazaklar hem kendi haklarına hem de başkalarının haklarına saygı
duyarlar: kendilerine karşı olan yükümlülüklerin de yerine getirilmesinde
ısrarcıdırlar, bu yüzden kendi yükümlülüklerini de tam olarak yerine getirirler.
Bizim eğitimimizin temeli saygı üzerine kuruludur. Önce kendimize saygı
göstereceğiz sonra da başkasına. Kendi değerini bilmeyen, kendisine saygısı
olmayan kişinin toplumsal zeminde yer bulması düşünülemez. İşte bu nedenle karşımızda
muhatap aldığımız şahıs ister öğrenci olsun ister öğretim üyesi olsun, isterse
de halktan biri olsun onların beyanına saygı duyarız yani inanırız. Mesuliyet
duygusu bilim adamının en önemli özelliğidir. Üniversite şöhret makamı
değildir. Mesuliyet yeridir. Ülkemizin etnik yapısı farlıdır. Nüfusun yarıdan
çoğu Rus tur. Ruslarla şu an bir problemimiz yok. Dünkü dostluğu bugün
düşmanlık haline koyan, söz verdiği dostluğa en zayıf anında ihanet eden
siyaset anlayışından çok çektik. Bunu şunun için söylüyorum: İlk defa
üniversitemize bu sayıda öğretim üyesi geldi. Hem eğitimde hem de sosyal
hayatta bu dengeleri göz önünde bulundurmalıyız. Görevimiz ne ise onu
yapmalıyız. Siyasetten uzak durmalıyız. Sahip olabildiğimiz kuvvetlerin en
değerlisi ahlaki değerlerimizdir. Yeteneğinizi, becerilerinizi, yaratıcılığınızı,
zekanızı, ince düşüncelerinizi ve bilgilerinizi öğrencilerinizle
paylaşacağınıza inanıyorum. Bir filozof der ki: "İnsanlara katlanabilmek için,
insanın kalbindeki yeri açması gerekir." Kalplerinizi, gönüllerinizi ve bilgi
dağarcığınızı öğrencilerinize açmanız dileğiyle hepinize hoş geldiniz diyorum.
Huda yardımcınız olsun.