Edward
Lorenztarafından
öne sürülen "Kaos Teorisi" ile ilintilidir kelebek etkisi. Teoriye göre; her
şey zincirleme olarak birbirine etki eder. Hayatı var eden de bu döngüdür. Lorenz
1963"te kelebek etkisini, bilgisayarında hava durumuyla ilgili hesaplar
yaparken bulmuş. İlk hesaplamasında 0,506127 sayısını başlangıç verisi olarak
kullanmış. İkinci hesaplamada ise 0,506 sayısını vermiş. İki sayı arasında
sadece yaklaşık binde bir, yani bir kelebeğin kanat çırpmasının yarattığı
rüzgârla eşdeğerde fark olmasına rağmen, süreç içinde ikinci hesap birinci
hesaba karşın çok farklı neticeler vermiş. Buradan hareketle "Amazon Ormanları"nda bir kelebeğin kanat
çırpması, Avrupa"da fırtına kopmasına sebep olabilir" ya da "Çin"de bir kelebek, bir çiçeğin üstüne
konarken kanat çırptı diye Karayip adalarında fırtına çıkabilir" gibi
benzer düşünceler doğmuş.
Teori; birine ufak bir bakışımız, bir el sallamamız, onaylar bir baş
hareketimiz gibi beden dilimiz ile gerçekleştirdiğimiz küçük gibi görünen
davranışların tüm hayatımızı derinden değiştirebileceğinisöyler...
Hal böyle iken yapacağımız küçük
bir iyilik birçok başka hayatı olumlu yönde etkileyebilir ve bu iyilik döner
dolaşır tekrar bizi bulur. Bunun tam tersi de mümkündür tabi yani yapacağımız
en ufak bir olumsuzlukta bir bakmışız ziyadesiyle bizde zuhur etmiş. "Ne
ekersen onu biçersin" " iyi düşün iyi gelsin başına" " evrene olumlu enerji
gönder" gibi kadim cümleler de bu minvalde değerlendirilecek bir cümledir.
Her şey birbiriyle bağlantılı kâinatta
ve minik bir hareket dokunduğu her şeyi, olayların akışını değiştirebiliyor. Herşeyin
bir enerjisi olduğu bilgisini de hatıra getirirsek; düşüncelerin, sözlerin,
kelimelerin, seslerin tesirinin büyüklüğü ortaya daha net çıkıyor. Her ne kadar
bunu bilsek, söyleyip dursak da bir
yanımızda güven duymuyor bu bilgiye, şans vermiyor ve dahi inanmıyor. Bu yüzden
de enerjimizi aslında yaşamak istediğimiz olası geleceklere güç vermek için
kullanıyoruz.
Emin olduğumuz tek şey şu andır ve bir anda
her şey değişebilir.
Her şey!
Bu yüzden olanı olduğu gibi kabul
etmeyi seçip, yaşanmış bitmişmiadı dolmuş
şeylerden el etek çekip, onların sizi bitirmesine müsaade etmeden; sızlanmadan
söylenmeden neden oldu, hep benim başıma
gelir zaten demeden, keşke olmasaydı vs. demeden maruz kaldığımız ya da
bırakıldığımız ve değişmesi mümkün durumları değiştirme noktasında enerjimizi
kullanarak ve buna rağmen hala olmuyorsa kabul noktasını seçerek yol almamız gerek.
Bu yaşamsal tercihimizi yaşarken de öyle bir sanatsal ve her anı kendi
içerisinde şölensel bir yolculuğa dönüştürmeliyiz ki görenlere, duyanlara
kelebek etkisi olsun.
Savaşmayı değil mücadeleyi seçip
ve mücadelelerimizin her türlü sonucuna şükretmeliyiz. Her şey olması gerektiği
için olur. Yaşanması gerektiği için yaşanır. Olmuyorsa ilahi bir sebebi vardır
bilincine sahip olmalıyız. Bu hususla ilgili Sultan Mahmut döneminden çoğumuz
tarafından bilinen bir örnek ekleyip bilenlere hatırlatmak bilmeyenlere
bildirmek isterim;
"Derler ki Sultan Mahmut`a
kısmeti bağlı bir adamdan söz etmişler. Sultan adamı bir de kendisi denemek
istemiş.Bir koca tepsi baklava yaptırmış. Üst tabakadan başka tepsinin her
tarafına görünmeyecek şekilde altın dizdirmiş. Adamını gönderip, ona tepsiyi
birinin bir adağı diyerek kısmetsiz şahsa vermesini ve o şahsı takip etmesini
emretmiş.Adamımız tepsiyi almış. Yolda bir tanıdığına rastlamış. İkisinin de
olaydan haberi yok. Adamımız hikâyeyi anlatınca, "senin," demiş - gerçek
bir hayırseverlik duygusuyla-, "baklavadan çok paraya ihtiyacın var. Al şu
iki altını, sat tepsiyi bana." Teklif adamımızın da işine gelmiş ve
tepsiyi satmış.Sultan hikayeyi duyunca "Fesüphanallah!" demiş.
Adamına, adamımızın her gün geçtiği köprünün, her gün geçtiği tarafına o
gelmeden hemen önce altın dizmesini ve kenara çekilip izlemesini
emretmiş.Adamımız köprüye gelince "Ya!" demiş, "hep aynı
taraftan geçiyorum, bu gün de diğer taraftan geçeyim, bir değişiklik
olsun," demiş.Sultan hikayeyi duyunca, "ya hazreti pir!" demiş.
Adamımızı yaka paça beylik arazilerden birine getirmelerini emretmiş.
Getirmişler. Adam korkudan tir tir titrerken ona bir kasnak verilmesini
emretmiş ve adamımıza, "bu kasnağı atabildiğin kadar uzağa atacaksın. En
son durduğu yere kadar olan arazi senin olacak," demiş.Adamımız kasnağı
savurmuş. Kasnak havada bir yay çizip gelmiş ayaklarının dibinde durmuş.Sultan
"ya malik el mülk!" diye haykırmış, "getirin onu!" doğruca
hazine odasına gitmişler. Adama bir kürek verilmesini emretmiş. "Küreği
daldır, ne gelirse senindir." Adam korku ve heyecandan küreği ters
daldırmış ve gele gele bir metelik gelmiş.Sultan "kısmeti bağlı"
olmanın ne demek olduğunu anlamış böylece ve "vermeyince mabut,
neylesin sultan Mahmut" buyurmuş."
Yaşamayı istediğimiz gelecekiçin
her şeyin bizde bittiğini, eşsiz ve sınırsız hayal gücümüz, sonsuz gayret ve
istek ile hedefin çokta uzakta olmadığını görmek mümkün. Neyi istersek onu
çekeriz hayatınıza ve neye doğru adım atarsak o yönde aralanır kapılar.
Sizlerde zaman zaman tecrübe etmişsinizdir bunu. Bazen bir kitap sayfası ile
bazen bir müzik, bazen yolda yürürken hiç tanımadığınız insanların
konuşmalarıyla gelir mesajlar. Bunun adına ilham deriz belki ya da sezgisel
çağrışımlar. Adı her ne ise kelebekler uçuşsun hayatımızda