Bazı yazılara başlamak ya da bazı kişileri
anlatmak çok zordur, insan nereden başlayacağını kestiremiyor, Ahmet Uncu gibi
mesela!
Öğretmenliğin en önemli işlevi
öğrencinin yeteneklerini, eğilimini keşfetmek, siyasetçilerin en önemli
işlerinden biri, belki de en başta geleni ise devlet adamı ve temsil kimliğini
taşıyan ya da taşıyabilecek kişileri keşfederek kadroyu onlarla kurmak olmalıdır.
Çocuklarda erken yaşlarda, siyasette de verimlilik çağında, yetenekleri
keşfetmek oldukça önemlidir fakat bu iş çocuklarda çok zordur, çünkü
yetenekler, erken yaşlarda çok fazla gizemlidir ki ancak alanında ihtisas
sahibi olanlar bunu başarabilirler. Erken keşfedilemeyen öğrenci ya da çocuk,
çoğu zaman heder olur, siyasette de öyledir. Yetenekli kişiler
keşfedilemediklerinde toplum ya kişileri kaybeder, ya da yetenekli kişiler
zamanı kaybederler ve dolayısıyla kaybedilirler. Erken keşfedilemeyen öğrencinin bir şansı
vardır, tabii oraya kadar gelebilirse; ilerleyen zaman içerisinde yeteneklerine
veya arzularına göre, okumak istediği fakültenin kapısını çalabilir, ya da
zorlayabilir, o da ne kadar mümkün olursa! Bu da eskidendi, şimdilerde birçok
alanda olduğu gibi öğrenimde de gücün açmadığı kapı artık yoktur! Siyasette ise
bu şans biraz daha farklı işlemektedir!
Toplumda, yöneticilik yeteneğine
sahip yetişkin kişileri keşfetmek, çocuklardaki kadar zor değildir, ancak
siyasi alanda böyle bir uygulamaya nerede ki hiç gerek duyulmamaktadır. Zira
yakın zamana kadarki en geçerli sisteme göre; görev verilenlerin veya görev
verileceklerin, özellikle ailesinin tanınmış yani varlıklı olması veya
kendisinin bir şekilde, siyaseten behre gösterenlerden olması gerekirdi. Bu
sistem hâlâ geçerli olmakla beraber yumuşak geçiş yapılan yeni uygulamalarda,
farkına bile varılmayan cüzî değişiklikler görülmektedir. Bu değerlendirme
herhangi bir parti üzerinden değil, genel durum açısındandır. Eskiden beri bu
alanda görev verilenleri, ya da görev verilecekleri, daha çok birileri getirir,
şayet gönderilecekse, merkezdeki yetkili veya etkili kişiler baskı altına
alınarak ya da zorlanılarak gönderilmesi sağlanır veya bizzat yöneticinin
kendisi tarafından gönderilir. Belli bir makama kadar gelip de kendi iradesiyle
gidenler ise çok azdır. Bugüne kadar siyasetten çekilenler veya siyasi alanını
değiştirenler elbet olmuştur ama partisi içinde etkin kişi olmasına rağmen
kendi iradesiyle siyasetten tamamen çekilen veya siyasi alanını değiştirenler
içerisinden hemşerimiz olarak ben bir Ahmet Tevfik Paksu"yu, bir de Ahmet
Uncu"yu bilirim. Parti içinde neler yaşandığını bilmediğimiz Ahmet Tevfik
Paksu, çekildiği andan itibaren siyaset defterini tamamen kapatmış ve işi
bitirmiştir, Ahmet Uncu için ise aynı durum söz konusu değildir!
Belirlenmiş ve oturtulmuş bir
kuralı olmasa da yakın zaman kadar siyasette iki merhale vardı, birincisi alana
girmekti, ikincisi ise keşfedilmekti. Alana da iki şekilde girilirdi ki biri
yukarıda dediğim gibi daha çok ailesinin veya kişinin bizzat kendisinin
ekonomik gücünün olması, bunun yanı sıra veya kişinin özel bir behresinin yani
tanınmışlığının, en çok da ailevî ve kişisel olarak partiye bir getirisinin
olması gerekirdi, ya da gerekmektedir! Bunlardan başka halen uygulanmakta olan
iki yöntem daha vardır ki bunlar; tanınmış kişi ya da kişiler ya da parti
içindeki etkin kişiler, kendi hesaplarına uygun kişi ya da kişileri öne sürüp
görüntü vererek, görev verilmesinin sağlanması ya da söz sahibi kişi tarafından,
mutlak uyumlu çalışacak kişilere görev verilmesi şeklinde yürütülmektedir.
Merhum Ahmet Uncu, tanınmış bir
ailenin evladı olması yanında, ailenin ekonomik durumunun da iyi olması,
kendisinin bedeni yapısının, konuşmalarının ve davranışlarının insanlara güven
vermesi, aynı zamanda irade sahibi olmasından dolayı birinci merhaleyi geçirmiş
olsa da ikinci merhaleye bence girememiştir yani keşfedilememiştir. Kendisi
keşfedilmeyi beklemiş midir, beklememiş midir onu bilmiyorum, kendisine
sormadım da ancak keşfedilmeyi beklemiş, ya da hak etmiş olsa da birçokları
gibi onun da en azından vaktinde keşfedilememiş olduğu, ya da
keşfedilemediği(!) söylenebilir ancak keşfedilmiş olsa bile ya alana dâhil
edilememiş ya da dâhil edilmek istenmemiştir! Şunu belirteyim ki; bazı
görevlerin verilmesi keşfedilmek değildir, keşfedilmek; kişinin, yeteneklerini
alanda çalıştırmasına imkân verilmesi, söz sahibi olmasının sağlanması
demektir.
Gördüğüm bir şey vardır ki; Ahmet
Uncu Bey ilk başlarda ve uzun süre; zamanın güçlü ve aile olarak dünya görüşüne
en yakın partisinde yer almış ya da yer verilmiştir. Belki de bundan dolayı,
uzun yıllar sadakatle partisine hizmet etmiş, tahminime göre servetinin büyük
bir bölümünü harcamak suretiyle büyük ölçüde hem maddi hem de fiili destek
vermiş, dolayısıyla kendisine ve etrafına verilen payenin bedelini çok
fazlasıyla ödemiştir. Ne var ki o zamanlarda bazı yeni partiler ortaya çıkmış
olsa da ne yeni partiler bu kişilerle diyalog kurmuş, ne de içinde bulundukları
parti bunlara olması gereken ilgiyi göstermiştir. İçinde bulundukları parti, bu
kişilerin sadece güçlerinden yararlanmış, daha ilerisi için önlerini
açmamıştır. Ne kadar gizlense de şu bir gerçektir ki; partiler içerisinde,
kendisine yer edinme derdinde olmayan az sayıda bazı kişiler bulunmuş olsa da
kendisine yer edinmek için yeni geleceklere taraftar olmayanlar her zaman
çoğunlukta olmuştur. "Yiyici yiyiciyi istemez, ev sahibi hiçbirini istemez"
deyişi sanki siyaset için söylenmiştir. Bu durum, siyaset alanında insanların
yer edinmesinde zorluk oluşturduğu gibi yer edinmiş kişilerin, uyuşamasalar da
değişik partilere geçmemelerinde de etken olmuştur. Hatta bu durum, akşam sabah
yüz yüze bakılan kişiler arasında, daha çok da tabanda, bazen veya çoğu zaman
gerginliklere bile sebep olmuştur. Belki de bunlardan dolayıdır ki; merhum
Ahmet Uncu, zamanında keşfedilememiş, keşfedilmişse bile siyasetin derin
kuralları gereği başka partilerce davet edilmemiş veya yer verilmemiştir, ya da
benim bu konuda bilgim bu kadardır!
Merhum Ahmet Uncu"yu benim
tanımam ya da onun beni tanıması bazı aşamalardan sonra olmuştur. 1970"li
yılların sonuna doğru kısa adı GİMKO olan kooperatifin başkanı Halil İbrahim
Gül, ben de başkan yardımcısı idim. Tamamen yerel sermayeyle Maraş"ta ilk süper
marketi GİMKO açmıştı. O yıllarda siyaset çok karışık vaziyette seyrediyor,
piyasada özellikle yağ ve şeker bulunmuyordu, ancak GİMKO, bir şekilde yani o
günün şartları öyleydi, peşin para ile bu ürünleri temin ediyor ve piyasaya
sürüyordu. Ahmet Abi Belediye Başkanı idi. Bir gün bizimle görüşmek istediği
haberi bize ulaştı. Başkanla birlikte belediyeye gitmiştik, bu, ilk
görüşmemizdi, sonraki yıllarda onun bu görüşmeyi hatırladığını, daha doğrusu o
günden dolayı beni hatırladığını zannetmiyorum. 1999 Yerel Seçimlerine kadar da
o beni, ben de onu yakinen tanımıyorduk!
Ülke mesellerini yakından takip
etmeme rağmen 1999 yılı yerel seçimlerine kadar siyasilerle benim hiçbir işim
olmamıştır ama onların benimle işleri nedense hep olmuştur! Politika alanında o
günlerden bugüne, bazı konularda ve bazı davranışlarda pek değişiklik
olmamıştır. Toplumda yaşanan parti çekişmelerinden, insanlar arasında
particiliğe bağlı gerginliklerden dolayı siyasete girmeyi hiçbir zaman aklımdan
geçirmemiştim. Söz konusu seçim döneminde, birkaç arkadaşım, istemediğim halde
beni bu işin içerisine çektiler ve Belediye Meclis Üyeliği için adımı
yazdırdılar. Liste açıklandıktan sonra kaç defa ayrılmak için teşebbüs ettimse,
her seferinde, hatır koyarak beni caydırdılar. Nihayet seçim çalışmaları başlayınca
ben de işin içerisine dâhil olmuştum. Toplantılara katılıyordum, konuşulanları
dinliyordum, değerlendirmelerimi yapıyordum.
Bir gece, bir ekiple bizi bir ev
toplantısına yönlendirmişlerdi, Ahmet Uncu Bey o toplantıya gelecekmiş, bunu o
eve vardığımızda öğrenmiştim. İnsanlar adeta üst üste oturuyorlardı,
kalabalıktı. Ahmet Bey başka bir toplantıdan sonra gelecekmiş, zaman açısından
hâliyle arada bir boşluk oluştu, insanlar birbirleriyle konuştukları için derli
toplu bir sohbetleri olmuyordu. Bu arada topluluğun arasından, büyük bir
ihtimalle beni tanıyan birisi, zannederim bilinçli olarak bana bir soru
yöneltti. Ahmet bey geleceği için benim konuşmamın uygun olmayacağını
belirttimse de onun gelmesi uzayacak denildi, zaten sorunun o boşluğun doldurulması
için sorulduğu da anlaşılmış oldu. Buradan ötesini birkaç yıl sonra, bir
toplulukta bulunduğumuz sırada Ahmet Abinin değerlendirmesiyle aktarayım;
"Biz geç kalmıştık, toplantı
mahalline geldiğimizde, içeride birisi konuşuyordu, dışarıdayken duyduğum konuşma
dikkatimi çekti, arkadaşlara işaret ettim, konuşma çok güzeldi, konuşan kişi
ülke meselelerini ciddi bir şekilde anlatıyordu, içeri girmedik, sessizce
dışarıdan konuşmayı dinledik, konuşma toparlanınca içeriye girdik. Nedim Beyi
ilk defa orada tanımış oldum." demişti. Daha sonraları da birkaç kere bana;
"Nedim Bey, bize seni ne kadar yanlış tanıtmışlar!" demişti. Hatta; "Senin
aleyhinde konuşanlara hakkını helal eder misin? Bu soruluyor da!" gibisinden
sorular sormuştu, ben de bir defasında; "Eğer bir topluluğun içerisinde bunu
itiraf ederler ve özür dilerlerse olur." dedim, o da bana; "Bu zor işte, buna
kimse razı olmaz." demişti. Ben de; "Ama onlar benim aleyhimde, topluluklarda
mesnetsiz, yanlış şeyler söylemiş olmamışlar mı? Benim yaşadıklarım yok mu?"
dediğimde "Tabii, sen de haklısın" demişti.
Bunları şunun için anlattım;
Ahmet Abi ve onun durumunda olanların sırtından, onların haberleri bile olmadan
bir kısım işler yapıldığı gibi bu kişileri keşfeden de olmadı, hatta bazı
kişiler üzerinden siyaset yapıldı, bir bakıma benzer güçlü kişilerin
yetenekleri sömürüldü!
Nihayet Ahmet Abi kendisi, eski
partisini bırakarak, kendi isteği ile o zaman Fazilet Partisinde, özellikle
yerel seçim için başla canla çalıştı, hizmet etti, mahalle çalışmaları kapsamında
gecelerin en görkemli konuşmacısı oldu. Onun ve bazı arkadaşların, eski siyaset
yaptıkları partiyi bırakmaları ve o dönem Fazilet Partisinde seçim
çalışmalarına katılmaları bir avantaj olarak iyi değerlendirildi ama devamı
getirilemedi, seçim bitti ilişkiler de kesildi, devam ettiyse de ben
bilmiyorum! Daha sonrasında yeni parti yani AK PARTİ kurulurken, Ahmet Abi,
kurucular arasında yer almayı arzu etti, dar çerçevede bazı arkadaşlarla bir
araya gelerek hazırlık çalışması yaptı ama bildiğim kadarıyla davet edilmedi,
belki de yukarıda söylediğim anlayıştan dolayı varlığından bile söz
ettirilmedi. Seçimler bittikten sonra kapısı çalındı mı çalınmadı mı onu da
bilmiyorum!
Söz konusu seçimlerden sonra
zaman zaman görüşmelerimiz oldu, yakın diyaloğumuz oldu. Bir araya gelmediğimiz
zamanlarda ise telefonla görüşüyorduk. Bir defasında, belki de son
görüştüğümüzde kendisi telefonla aramıştı, "Abi, ben arayacaktım, mahcup
oldum." dediğimde, "Olur mu öyle, ben de ararım." demişti. Hastalandığı sırada,
üzgünüm görüşemedik.
Yüce Allah"tan ona sonsuz rahmet
diliyorum, mekânı Cennet olsun inşallah, inançlı, mütedeyyin, dürüst bir
insandı, insan kıymetini bilirdi, bildiğim kadarıyla yanında olanlara hep
vefakâr olmuştur.
İnsanları, iyi taraflarıyla anmak
güzel bir davranıştır; onun için Allah"tan mağfiret diliyorum.