Biliyor musunuz bu kuşak çok yoruldu, bunları yazmanın bazılarına göre bir anlamı da yok belki ama yaşananlar insanı zorluyor, konuşa konuşa artık dillerde tüy bitti, yaşanan felaketin üzerinden dokuz ay geçti, maalesef yaralar sarılamadı, söylemler sürekli değişti, halkın kafası karıştı, halk hâlâ aynı fasit dairede dönüp dolaşıyor, kolay değil bu, bu bölgenin dışındakilerin bu yaşanılanları anlamaları zor, insanın sığınacak yerinin olmaması zor bir durum, bunu yaşamayan bilmez, ben bir kere yaşadım, Ankara gibi bir yerde, arkadaşlarım olduğu halde kimsenin kapısını çalamadım, paramla kalacak otel bulamadım, hangi otele vardımsa dolu, geç saatlere kadar dolaştım yani bunu yaşamayan anlamaz, o ıstırabı bilmez. Bir bölge büyük bir felaket yaşadı, birçok iş ve işlemde çözüm üretilemedi, kişilerin inisiyatifine bırakılan işlerin çok sayıda mağduru var, bu insanlar dertlerini anlatamıyorlar, Bu yüzden gerçek depremzedelerden çoklarının psikolojisi bozuldu.
Bir binaya kurum görevlisi hafif hasarlı raporu verirken yapılan itiraz üzerine aynı kurumun başka bir görevlisi, aynı binaya “Ben sorumluluk alamam!” diyerek işi geçiştirdi ve orta hasarlı raporu verdi. Sıkışınca itiraz var denildi, itiraz edenlerin çokları, devlet yeni ev yapıp verecek düşüncesiyle itiraz etti, yapılan itirazların tamamının bu düşünceyle yapıldığı bilindiği halde bu haksız ve tutarsız itirazlara “Hayır, senin itirazın yersiz ve haksız” denilmedi, prim verilir gibi itirazcının isteği yerine getirilerek yeni rapor düzenlendi ve hafif çatlaklara bile orta hasarlı raporu verildi. İşin, kendilerinin zannettikleri gibi olmadığını sonradan anlayan itirazcılar bin pişman oldular ama iş çığırından çıkmış oldu. Biraz savunmasını bilenlere çözüm üretme yerine mahkeme yolu gösterilerek kenara çekinildi. İş yoğunluğundan sistem çalışmaz oldu, tıkandı, dürüst insanlar çaresiz, boynu bükük kaldı.
Sadece keçeyi suya atmış olanlar yaşantılarından memnun, kira yardımı başta olmak üzere devlet desteğine sırtını yaslayanlar çalışmadan hayat sürmeye alıştırıldı, yardım alanlardan bazıları kontrolsüzlükten de yararlanarak konteynırda elektrik, su, dolayısıyla yakıt parası ödemeden yaşamanın tadına vardı, devletine bağlı, milletine saygılı olanlar “haram olur, bu kul hakkı” diyerek yardım almadıkları için ezilmektedirler! Peki, bu kişiler ne yapsınlar? Bir ömür çalışıp, yemesinden, giyiminden kısarak ev sahibi olanların, bir itiraz uğruna evleri yıkılırsa o evlerle birlikte adamların evleri de başlarına yıkılmış olacak, bu insanlar ekonominin zor şartlarında belki ölene kadar da bir daha ev sahibi olamayacaklar!
Deprem bir yılını doldurdu mu çözüm bulamayan, işi neticelenemeyen insanlar binamız yıkılacakmış korkusu ile nefes alıp vermektedirler. Bu vatandaşlar bu ülkenin çocukları, bu ülkenin vatandaşı, bunlar gavur çocuğu değil, neden bu insanlara eziyet çektiriliyor?
Kimse aklına estiği gibi konuşmamalı, yorum yapmamladırlar! Eğer orta hasarlı denilen binalar güçlendirme yapılarak kurtulacaksa bunun önü tıkanmamalı, bu kadar insan hayat şartlarıyla boğuşturulmamalı, her gün yeni bir yöntemle insanlar sıkboğaz edilmelidir. Herhangi bir tehlike olmayacaksa insanların işini kolaylaştırmak da bir yöntemdir ve bir yönetim başarısıdır.
Ben zaman zaman halk ile konuşuyorum, yetkim yok ama onları dinliyorum, yaşadıklarını anlamaya çalışıyorum, yaşadıklarından bunalan bir kısım insanlar fırsat ve imkân bulsalar bu şehri terk etmek istemektedirler, bu da fırsatçılara gün doğması demektir, bu şehir kısmen de olsa boşalırsa vatandaşın işlerine, sıkıntılarına çözüm üretmeyenler sorumlu olurlar, zaten fırsatçılar hemen kapıda beklemektedirler. Yaşananlardan herkes gördü ki; şehri fırsatçılar kıskaca almış durumdadır. On liraya yapılacak işi elli liraya yapan, daha fazlasına yapan adamlardan geçilmez oldu. Bir de işler zorlaştırılarak bu fırsatçılara meydan bırakılmamalıdır.
Kim görevinin gereğini yapmayıp yanlış ve haksızlık yaparsa er ya da geç yaptıklarının cezasını çeker, çoklarının hesaba katmadığı bir de ilâhî adalet vardır ki ondan gafil olanlar anlamasalar da bu sistem sürekli işler. Bakın, bu halk bir afet yaşadı, kıyamet olmasa da kıyametin küçük bir örneğini yaşadı, derin yaralar aldı, halka bir afet daha yaşatılmadan bu yaraların sarılması lazım, bu bir insanlık görevidir, kimsenin evi başına yıkılmasın, sokakta, evsiz yurtsuz kalmanın ne demek olduğunu depremin ilk günlerinde çokları birebir yaşadı ve gördü. Bir iyilik yapılsın şu topluma, işlerine çözüm bulunsun hatta devlet hamiliğini göstererek vatandaşın işlerinin bir kısmını üstlensin, kendi elleriyle, devletin güçleriyle yapsın, devlete yakışan budur.