Kul hakkı deyince çokları bunu basit bir durum zannediyorlar, gözlemlerimiz bunu gösteriyor, büyük çoğunluk bunu kayda değer bile bulmuyor, bu konuda en çok dindar olma yolunda olanların, öyle görünenlerinin hassas ve dikkatli davranmaları ve de korkmaları gerekirken bunu en çok da bu kesim ihlal ediyor. Bu cesaretin arkasında, "cenaze namazı kılınmadan önce nasıl olsa helallik alınıyor" düşüncesi olabilir ya da konu tam ve doğru bir şekilde kavranmıyor olabilir. Hâlbuki bu konu çok hassastır, o kadar ki; vuruşan koyunlardan boynuzsuz olan boynuzlu olandan hakkını alacaktır ya da şöyle düşünelim; boynuzlanan koyun boynuzlayan koyundan hakkını alacaktır veya haksızlığa uğrayan güçsüzler haksızlık yapan güçlülerden hakkını alacaktır hadis-i şerifi bu hassasiyeti işaret buyurmaktadır. Peki, bu kadar incelikli olan bu konuda gerekli dikkat gösteriliyor mu veya bu hak ve haksızlık konusu insanları ürkütüyor mu ya da ne kadar korkutuyor? Mesela bir görev için seçim yani sınav yapılırken hak eden mi, taraf olunan mı tercih ediliyor? Ben kendimden bilirim ki memuriyet ve siyasî hayatım hak arayışı ve mücadelesi ile doludur yani bu konuda yani hakkın verilmesi konusunda çok eskiden beri, benim bildiğim kadarıyla yönetimler hep sınıfta kalmışlardır, kayırmacılık her zaman olmuştur, her zaman hak yenmiştir hatta toplumun belki de büyük bir kesimi de bu haksızlığın suç ortağıdır. Geçmişte de bu konuyu bir kaç kere yazdım, cenaze namazı kılınmadan önce "Hakkınızı helal ediyor musunuz?" sorusunun soruluşu yanlıştır. Peygamber Efendimiz, cenaze namazını kılmadan önce, ölen kişinin borcu olup olmadığını sormuşlar, borcu varsa varislerinden o borcu ödeyecek kişinin olup olmadığını sormuşlar, ölen kişinin borcunu ödeyecek durumda kimse olmadığında ise o borcu kendisi ödemişlerdir. Olay budur ama bugün uygulama çok farklıdır ve kurala uygun değildir.
Bir defa insanlara başta haksızlık yapmamaları, yaptıklarında bunu telafi edemezlerse hesap gününde Allah'ın bunu soracağı ve hak sahibinin hakkının mutlaka verileceği bunun da nasıl olacağı öğretilmelidir.
Peki, yapılan haksızlık kamuyu veya daha geniş anlamda tüm insanlığı hatta bütün canlıları ilgilendiriyorsa bu helalleşme işi nasıl olacaktır? Diyelim ki;liyakatsiz bir kişiye verilen görev tüm halkı veya daha geniş yelpazeyi kapsıyorsa bu işin hakkı ne olacaktır?
Haksızlık yapan elini ateşle sokuyor demektir, bütün bir ülkeyi hatta dünyayı karıştırıyor demektir.
Toplumlar, haksızlıklar yüzünden yıkılmıştır, çatışmalar adaletsizlikler yüzünden tırmanmıştır. "Kendinizi, kendi ellerinizle tehlikeye atmayın!" (Bakara 195) ilahî buyruğu ilk ve son sözü söylemiştir, herkes kendi ateşimi kendisi yakacak ve taşıyacaktır.
