Şimdilerde adına "ortak akıl" deniliyor, bir konuyu, bilenlerle etraflıca konuşup konuya müdahil olanların tamamının veya çoğunluğunun kabul ettiği veya benimsedikleri görüş anlamında istişarenin olmadığı yer, zaman ve durumlarda bazı doğru işler yapılmış olsa da istişarenin olmadığı yer ve zamanlarda genelde yanlış işler yapılır ya da yapılma ihtimali (olasalığı) yüksektir. Yüce Allah mü'minlerin vasıflarını sayarken onların, işlerini meşveretle yaptıklarını beyan eder (Şûrâ 38) ve dolayısıyla onların bu işlerini tutum ve davranışlarını över. Ne var ki günümüz Müslümanlarının Allah'ın övdüğü o davranıştan uzaklaşmalarıyla birlikte sıkıntılardan da gözleri açılmaz olmuştur.
İstişarenin içinde fikir beyan etme, doğruyu bulmak için gerektiğinde tartışma, oylama vardır, bu tarife göre ortak akıl denilen olgu, bu kavramı ne kadar kapsamaktadır, bu tarafı ile iş tartışılacak bir konudur, zaten yenilik yapma uğruna her şeyin iciği, cıcığı çıkarılmıştır ki, kendini dindar görenler bile istişareyi hayatlarından çıkarmışlardır dolayısıyla yapılan işlerde başarı oranı da düşmüştür. Bu özelliğini kaybeden toplumlarda tabiri caizse her kafadan bir ses çıkacaktır ya da kendine göre yorum yapanlara teslim olmuş olanların çıkardıkları sesler aynı koroyu tekrar edecektedir.
Doğru işler yapılabilmesi için hiç değilse yapılacak iş ya da işler üzerinde bir düşünme işlemi olmalıdır hatta hiç değilse kendi aralarında birkaç kişi de olsa işin kritiği yapılmalıdır. İşler yapıldıktan sonra pişman olmaktansa bu değerlendirme ilk baştan yapılmalıdır.
Yüce Allah her işi, yaratılışı bir hesap dahilinde yarattığını belirmektedir ki bu, insanlar için de bir yol haritasıdır yani yapılan işler bilime, bilim insanlarına sorulmalı, bilgiler toplanmalıdır ve o bilgilerin gösterdiği şekilde işler yapılmalıdır.
Toplum yeni kazanımlar edinmediği gibi eski kazanımlarını da maalesef koruyamamaktadır. "Kör gidiyor, yol gidiyor" hesabı işler toplumu başarılı kılmaz ve kılmayacaktır da! Yazılan bir görüşe yapılan yorumlar, söylemler tam da bu minval üzere bir toplumsal akıntıyı haber vermektedir, düşünce süzgecinden geçmeyen yorumlar ağırlık kazanmaktır, bu durumun daha vahimi ise kendi görüşü veya bağlantısı görüşünde olmayanlara çok galiz sözlerle hakaretler edildiği görülmektedir. Bu yüzden olup bitenler insana "Nereye gidiyoruz?" kaygısını vermektedir. Elbette ki doğru düşenebilmek bilgiyi gerektirir, doğru işler yapabilmek hem bilgiyi, hem cesareti, hem de adaleti gerektirir. Hiçbir kimse ben istediğimi yaparım lüksüne sahip değildir. Böyle olmadığında toplumsal çürüme kaçınılmaz olur ki bu aşırı bir lükstür, hiçbir toplumun lükse ihtiyacı yoktur, sadece insanî değerlere göre yaşama zorunluluğu vardır.